Allah’ın halifem diye zikretmiş olduğu insan, halifelik vasfıyla dünyada bulunsun diye var edilmiştir ve yaratılanlarda gördüğü, işittiği, fikrettiği Hakk olsun diye var edilmiş olandır. Bu hakikati, yaratılmışlığın Allah’ın Kendisini muhabbet edişi boyutundan ele aldığımızda, halifelik vasfı bulunan insan bu muhabbete muhatap olarak yaratıldığından, Allah’ın Kendisini muhabbet edişinde, muhatap olabilecek özelliklerin taşıyıcısı ve yaşayanı olana verilen isimdir. İnsanın, yaratılmışlıkta gördüğü, işittiği ve fikrettiği Hakk olmalıdır çünkü Allah’ın Kendi tecellisinde gördüğü, işittiği ve fikrettiği Kendisidir. Nahl suresi 22. Ayeti kerimede,
Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Ne var ki ahirete inanmayanların kalpleri, bu en büyük gerçeği ve ona dayanan daha pek çok gerçeği inkâra şartlanmıştır. Onlar, boş bir büyüklenme içindedirler.
denilmektedir. İşte, bizler şehadet âlemi olan dünyaya insan olarak, bu özelliklerde geldik ama gelmiş olduğumuz dünya boyutundaki ihtiyaçlığımız, yaşam tarzımız, içinde var olmaya başladığımız aile, toplum, coğrafya, kültür, anlayış, doğrular, yanlışlar, genel tanımıyla “Göreler” bizi bu hakikatten, yaratılış gayemizden uzaklaştırdı, bizde hatalı bir anlayış şekillendirdi. O şekillenmiş olan anlayışa şirk olan “Ben” dedik ve o anlayışla benliğimizi taşımaya, yaşamaya başladık. İsra suresi 42. Ayeti kerimede,
Resulüm! De ki, “Faraza, onların iddia ettikleri gibi Allah ile beraber başka ilâhlar olsaydı, bu takdirde o ilâhların hepsi, arşın sahibine ulaşmak için mutlaka bir yol ararlardı.”
denilmektedir. Görme özelliği yaratılışından gören olduğu ve göz de görme özelliğinin vücudu olarak görebildiği için sureti görür halde kaldık. Oysa bu sureti görüş zaten gelirken beraberimizde getirdiğimiz, sıfatlarımızdan kaynaklı. Görebilmek için bir şey yaptık mı, bir şey yaptıktan sonra hak ederek mi görmeye başladık yoksa beraberimizde geldi de hazır mı bulduk? Görme Allah’a ait ve süreklilik içeriyor. Göz bakıyor ama biz neyi görüyoruz? Görmek, baktığına yapılan yorum olduğundan, anlayışımız neyse onu görmekte kalıyoruz.
Kulak, işitme özelliğinin vücududur ve kulaktan vazifesini yerine getiriyor. Biz işitebilir hale gelmek için bir şey yapmadık, işitebilecek özellikte yaratıldığımız için hazıra konduk. Kulak zaten yaratıldığı gaye neyse o amaç üzere işlevsel olmaya devam ediyor, hep işitiyor.
İşitme özelliğinin kulaktan işitmesi, görme özelliğinin gözden görmesi, fikretme özelliğimizin kalpten fikrediyor oluşu, var karşımızda ve biz bunların tam merkezinde, bunları hazır bulmuş vaziyette kullanıyoruz. Varlar ve biz o var olanın içerisindeyiz. Göz görüyor, kulak işitiyor, kalp de fikrediyor. Sorun, gözün görünürlüğü görüyor, kulağın sesi işitiyor, kalbin de mevcut olanı fikrediyor oluşu kısmında kalışımızdan kaynaklanıyor. Anlayışımız gelmiş olduğumuz dünya boyutunda ikilikle şekillendiği için ikilik anlayışını taşıyor ve ikilik anlayışıyla yaşıyor olduğumuzdan dolayı halifelik vasfını yitirmiş durumdayız.
İşte buna işaretle Allah, “Gözü var ama görmez” derken, var olan gözün işlevselliğini yerine getirirken, karşısındakini görüyor olması devamlıyken, insanın görmüyor oluşundan bahsediyor.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....




