Bu yaşamda neye tutunuyoruz ve tutunduğumuz dal sağlam mı?
Ne dersiniz?
Bu soruya ilk yanıtlar, aile veya çocuk geliyor.
Sizce huzur evlerinde kalan insanların çocukları, evleri yok muydu? Unuttuğumuz önemli bir nokta var galiba, burada sahip olduğumuz her şey buraya aittir. Canımız bile!
Yaşamımızda geçici olmayan ile geçici olanı ayırt etmek için haydi biraz gayret edelim. Geçici güçler zamana, şartlara, mekana bağlıdır. Kullandıkça azalır. Eski bilgilerin üzerine oturur onları sorgulamadan savunur! Ama geçici olmayan tutunma dalları kullandıkça çoğalır, her şeyi kucaklayacak kadar genişler. İşte hakikat arayışının iştah artıran kısmı budur!
Zihnimizde kullanılmayan bölümler ölüm nedeni olurken, kullanılan bölümlerle yaşam, yaşa bakmadan tat vermeye devam eder. Bedenin ağırlığı hafifler, öğrendikçe gerçek özgürlüğe yol alırız. Bilincimiz ancak yenilenerek yapabilme gücüne ulaşır. Fiziksel, zihinsel, ruhsal özgürlük (akışkanlık) oluşmaya başlayınca tutunma dallarımızda geçici olmayan dallarla sağlamlaşır.
Düşüncemizin hızının ışık hızından yüksek olması bize nasıl bir sorumluluk yüklüyor mesela? Ve daha bilmediğimiz ama bize verilmiş birçok yeteneğin farkında olmama ihtimalimiz de yüksek. Biz bu dalları fark eder ve kullanmayı öğrenirsek geçici olmayan tutunma dalımızı da bulmuş oluruz. Bu tutunma dalı bizi büyüttüğü gibi çevremizi de büyütür. Bize haz verdiği gibi başkalarına da haz verir. O zaman yaşam ağzımızda tarifsiz bir tat bırakabilir.
Sanatın her dalı yenilenmeyi ve akışı destekler. Bilinen şekli aynı şekilde resimlemek, aynı sebzenin aynı şekilde pişirilmesi, nöronların aynı yolda titreşmesi demektir, bu bizim durduğumuz yerde eskimemizi sağlar!
Akmayan su bile çürür! Oysa yaşamın kendini yeniden doğurma özelliği vardır. Eski bilgilerle değil yenilendikçe kendiliğinden açılan bir sihirdir yaşam. Kişisel farkındalık, gözlem çok değerlidir. Olgunlaşma bizim kendimizi gözlemleyerek yol almamız demektir. Bunu ancak biz yapabiliriz. Hepimizin adına yersel bağ yerine gölsel bir bağ bulmamızı dileriz. Bireysel olgunlaşma başlayınca, bütünsel olgunlaşma oluşur. O zaman kolektif beraberlik, varoluşu yenileme seviyesine ulaştırır.
‘EVREN, BİZ ONU İZLEDİĞİMİZDE ORTAYA ÇIKAR.’