Bursa Arena E'Gazete
2022-05-03 15:56:35

Kavala'ya Uygulanan Adalet..

ALİ KAYBAL

03 Mayıs 2022, 15:56

Bir bayramı daha idrak etmenin sevinç ve bilincini yaşıyoruz.

Rabbim ülkemize ve milletimize güzelliği, adaleti ve huzuru bahşetsin inşallah.

Yaradan’dan bunları isterken, Bir İslam ülkesinde,

Yüzde 99’u Müslüman olduğu söylenen bir yerde,

Kavala’ya uygulanan bu adalet anlayışı İslam’a uygun mu değil mi?

Adalet neydi ki!

Adalet, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Adaletin amacı da insan ve toplum huzuru içine gerekli olan düzeni sağlamaktır.

Adalet gerçek medeniyetin, toplum saadetinin esasıdır.

Adalet bir eşitlik prensibi ve bir İlahi emir olarak zulme esarete, işgale karşıdır.

Kısacası adalet İslami kurallara uymaktır.

Bu nedenle Yaradan kutsal kitabımız Kuran’da Nisa suresi 58. Ayette :

Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor” buyuruyor.

Yani Adil olmak Allah’ın insanlara bir emri.

Peki bu uygulama da emanet adalet ehline verilmiş mi?

Gazete manşetlerine baktığımız zaman şöyle bir haber hemen önümüze geliveriyor.

Gezi / Osman Kavala davasının Hakimi Murat Bircan AKP'den milletvekili aday adayı olmuş”

Eğer bu haber doğru ise Hakim olarak yanlı bir kimse iş başına getirilmiş demektir.

İnsanın yanlı olup olmadığını neye bakarak karar verebiliriz.

Yaradan bu konularda da yine ilmi ispatlar istiyor.

Ortaya ilmi olarak konulması gereken belge ve bilgileri soruyor.

Yunus suresi 68. Ayette:

Allaha karşı ilim ile ispat edemeyeceğimiz şey mi isnad ediyorsunuz?

En’am suresi 119. Ayette:

Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar.”

143. Ayette:

Eğer doğru sözlüler iseniz bana bir ilimle haber verin."

Yani Yaradan ilme dayanmayan hiçbir isnadı kabul etmiyor.

Peki, Kavala davasında bu kurallara uyulmuş mudur?

İslam adaletinde Bir Rum’un, bir Hristiyan’ın, bir Yahudi’nin hakkını veren adalet, inancı, fikri, siyaseti ne olursa olsun burada Kavala’nın hakkını vermiş midir?

Ağzımızdan düşürmediğimiz Osmanlı’daki müşahhas olaylara baktığımız zaman bu konuda kolayca bir fikir sahibi olabiliriz.

Fatih’i II. Mehmed’in tahta geçtiği ilk yıllardı. Edirne’ye Arap dünyasından bir feylesof geliyor. İlmî ve fennî mevzularda birtakım sualler soruyor, devrin usulünce, ulemaya münazara teklif ediyordu. Edirne’deki ulema, tatmin edici ve susturucu cevaplar vermekten âciz düşmüştü. Yani bu tartışmaya ilmi olarak cevap veremiyorlardı.

İstanbul’un Fatihi Sultan Mehmed’in canı sıkılıyor. Vüzerayı toplayıp;

Ülkemde bu adama cevap verecek bir ilim adamımız yok mudur? Tez, araştırın ve bana derhâl müspet bir cevap getirin!” diyor.

Ve Hızır Bey gibi bir adam bu feylesofun karşısına çıkarak onu ilim ile susturarak, feylesofa kendi mağlubiyetini itiraf ettiriyor. İnsanlara ilmi belgeler koyduğunuz zaman o kişin kendisi itirafkâr oluyor.

Bir hadisi şerifte “Ümmetimden iki sınıf ilmi ile amel ederse, insanlar kurtulurlar: Âlimler ve Hâkimler. Eğer bu iki sınıf bozulursa, bütün halk bozulur ve ortalığı fesat kaplar ” buyuruluyor.

Fatih Sultan Mehmet Han da bu hadisi kendisine baş düstur ve rehber edinmişti.

Osmanlı Devleti’nin etrafını saran düşman devletlerin toplam nüfuslarının kendinden 3-4 kat fazla olmasına rağmen 600 yılı aşkın bir süre böyle bir coğrafyada ayakta kalabilmesinin sırlarından biri de bu adaleti ayakta tutma çabasıdır.

Bundan dolayıdır ki Fatih, ülkesinde ilme ve adalete son derece ehemmiyet vermişti.

Öyle ki, Bir kızgınlık anı ile elini kestirdiği Rum mimarın kendisinden davacı olması neticesinde, yine kendi atadığı bir kadının “Elinin kesilmesi“ yolunda verdiği hükme razı olmuştur. Fatih Han kararı mahkeme salonunda davacı ile aynı hizada ve ayakta dinlemiştir. Kendisine “Padişahtır“ diye bir ayrıcalık tanınmamıştır.

Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre Fatih Han, mahkemeden sonra Hızır Çelebi’ye dönerek: “Eğer Allah’ın hükmüyle hükmetmeseydin, şu kılıçla senin kelleni indirecektim!” der. Bunun karşısında Hızır Çelebi de “Eğer verdiğim hükmü kabul etmeseydin, ben de adaleti uygulayacaktım!” diyerek sakladığı hançeri gösterir..

Bu muhteşem adalet sergisi önünde Rum mimar davasından vazgeçerek Müslüman olmuştur.

O günkü davalı da davacı da mahkeme başkanı da bir tek şeye uymuşlardı. Kur’anın hükümlerine. Maide suresi 8. Ayette Yaradan:

Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin! Adaletli olun; takvaya en uygunu, en yakışanı budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır

Ama Kavala olayında,

Hak Allah için ayakta tutulmamıştır.

Şahitlik edenler ve karar verenler taraflı davranmışlardır.

Duydukları öfke ve kin onları doğru karar vermekten alıkoymuştur.

Zira 4 yıl önce berat ettiği bir konuda tekrardan müebbet hapis istemi uygulanmıştır.

Yaradan bu konuda kim olup olmadığına bakmıyor. Sadece kendisi için bir karar verilmesini emrediyor.

Nisa suresi 135. Ayet bunun İlahi emridir.

Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın ve yakın akrabanızın aleyhinde bile olsa, Allah için doğru dürüst şahitlik yaparak, adâleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun! Hakkında şahitlik yaptığınız kimse zengin de olsa fakir de olsa böyle davranın. Çünkü Allah, ikisine de sizden daha yakındır, hâllerini daha iyi bilir. Şu hâlde, sakın âdil davranmaktan yüz çevirip nefsin arzularına uymayın. Eğer dilinizi eğip büker, gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün ondan yüz çevirirseniz, başınıza geleceği siz düşünün! Zira Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır

Şimdi bu ayete göre, karar verenler ve şahitlik yapanlar kendi başlarına gelecekleri düşünsünler!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.