Bursa Arena E'Gazete
2025-10-09 00:10:33

Hızla Yaşarken…

ALPER ŞİRVAN

09 Ekim 2025, 00:10

Zamanla yarışıyoruz değil mi?

Sabah kalkıyoruz, gün daha başlamadan yapılacak işler kafamızın içinde sıra olmuş bekliyor. Trafikte hızlanıyoruz, yemekte acele ediyoruz, sohbetlerde bile çabuk sıkılıp telefona sarılıyoruz.

Sanki görünmez bir düdük çalmış da hepimiz aynı yarışa sokulmuşuz gibi… Peki, bu koşuşturma nereye?

Hızlı yaşamak, çoğu zaman üretkenlik gibi sunulsa da pek de öyle değilmiş gibi geliyor bana.

Çoğu kez yüzeyde sürüklenmekten ibaret parlatılan şey... Bu da bir gerçek…

Hızlı hayat, manzaralı yolda arabayı son sürat kullanmaya benziyor: Gideceğin yere çabuk varırsın belki ama yolun tadını alamazsın. Kaza ihtimali de cabası… Oysa hayatın kıymeti, varılmak istenen yerle yolun güzelliklerini tatmanın harmanında gizli…

Zamanın değerini bilerek, ânı yaşayarak, usulca ama kararlı bir şekilde hareket etmek, hedefi belirsiz bir delifişek olmaktan daha iyi sanki… Asıl kayıp, küçük ayrıntıların farkına varılmayan lezzetinde oluyor ne yazık ki…

Sabah pencereden giren ışığın sıcaklığı, bir dostun cümlesinde gizli samimiyet, çocuğunuzun yüzünde beliren anlık bir gülümseme… Onunla, birey olmasını engellemeden kurmanız gereken bağ… Hızla yaşarken bunları fark etmiyoruz galiba... Çünkü zihin hep bir sonraki adımda ve sosyoekonomik şartların yarattığı varlık mücadelesinde... ‘An’da kalmak zor! Zihin şimdiye değil, hep “az sonra”ya odaklı.

Bu sadece gündelik hayat için değil, sanat için de geçerli.

Mesela bir yazar, satır aralarına çok küçük ama hayatî önemde ayrıntılar yerleştirir. O ayrıntıları fark eden okur, eserin derinliğini kavrar. Ama sırf “okumuş olmak” için okuyan, hızla sayfaları çeviren gözler bu incelikleri göremez.

Aynı şey filmler için de geçerli. Sanat yönetmenleri fonda olağanüstü detaylar gizler, senaristler bir cümleye, yönetmenler bir bakışa koca bir hikâye yükler. Ama gözü telefonda olan ya da sadece filmi “bitirmiş olmak” için izleyen seyirci, bütün bunları kaçırır. Sonuçta bin bir emekle hazırlanmış özel ayrıntılar değil, bazen eserin ana fikri dahi güme gider.

Sonra, harcı alem işlerin çoğalmasından şikâyet! Sebep ortada değil mi? Üretilen şeyin kalitesi, hedef kitleninkiyle doğru orantılı.

Yükselten değil, düşüren bir süreç.

Dahası, hızlı yaşarken aslında başkalarının ritmine ayak uydurma telaşında insanlık. Reklamların, trendlerin, gündemlerin temposu tek tip hayatın temel taşları… Oysa her insanın kalp atışı da farklıdır, hayatının akışı da... Hatta uygun bir yoldaşla kendi ritmini bulmak ne büyük lütuf insan evladı için...

Belki de yapılması gereken şey bir süreliğine frene basmak kadar basittir, kim bilir?

Kahveyi aceleyle içmek yerine yudumlamak, bir şarkıyı gerçekten dinlemek, hayat akarken çevreyi hissetmek… Zaman zaman nefeslenmek, zamanı boşa harcamak değil; tam tersine, zamanın hakkını vermek, hedefe doğru daha sağlıklı ilerlemektir.

Ömür hızla değil, fark ederek yaşanır değerli okurum.

Arada da olsa durmayı bilmeyen, hiçbir yere varamaz. Bazen en değerli an, hiçbir şey yapmadan sadece var olduğunu hissederek sonrası için güç toplamaktır. Belki de asıl cesaret, hızla koşmak değil; yavaşlayıp hayatı ıskalamamaktan geçiyor.

Ne dersin?

Haftanın Notu:

Hayatınız, bugünü ve yarınıyla herhangi bir faninin doymak bilmez arzularına terk edilmeyecek kadar değerli. Özellikle de iktidar ve güç sarhoşu siyasetçilerin avı olmamak çok önemli bugün artık.

Dinle afyonlanmamış bir sağ, etnikçilikle iğfal edilmemiş bir sol… Çok şey mi istiyoruz?

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.