“Hızlı Tren" seferleri başlayalı oldukça uzun süre geçmesine rağmen bendeniz henüz yeni yeni alıştım bu şekilde seyahatlere ve dahi rahatlığına.. Ankara Eskişehir. Eskişehir –Ankara..... Ankara – Konya ; Konya – Ankara..
Hızlı tren yolcu bekleme salonlarında ise; bilindiği üzere anonslarla yönlendirilir yolcular, bilet kontrollerinin başlandığından tutunuz da trenin kalkma vaktine sadece 5 dakika kaldığına kadar..
Söz konusu “ anons”lar öncesinde de ;
“ ding-dong “, “ ding-dong" sesi.. İşte bu ses rahatsız etmiş bazı yolcuları; Nasıl mı.. ? şöyle ki ;
"Bu ses kiliselerdeki çan sesine benziyor.." diye şikayetçi olunmuş.. Oysa ki; kesinlikle benzemediğini söyleyebilirim.. Çünkü yıllarca "çan sesi"ni, “ezan sesi”ni aynı anda duymuş bir kişi olarak, o mübarek ezanımızın okunduğu sıralara denk getirilen, “zongoç” tarafından da olanca gücüyle çan’ın halatına yüklenilerek sanki bizim sesimize de kulak verin, bizim sesimiz de güçlüdür dercesine.. “dong, dong, dong” diye çalındığını hatırlıyorum, ömrümün sonuna kadar da unutmamak kaydıyla..
TCDD yetkililerine diyeceğim odur ki ;
Gelen şikayetler üzerine “ding – dong" sesini kaldırdınız.. Sadece anonsların metnini okumakla yetiniyorsunuz.. Buraya kadar da anlaşılır gibi..
Ancak hakikaten şikayet üzerine kaldırılmışsa anons öncesi verilen ses “kilise çanı” sesi kesinlikle değildir..bilesiniz..
Şimdi siz değerli okurlarıma bir başka yaşanmışlığı aktarayım ;
Gazeteciliğinin yanı sıra aynı zamanda iyi bir televizyon program yapımcısı olduğunu iddia eden bendeniz ; ekibi ile birlikte, “çiftçiler yarışıyor harman yeri" yarışma programını yaklaşık yedi sezondur çeşitli televizyon kanallarından izleyicisi ile buluşturdu..
Türkiye’nin sanayi toplumu olmasını isteyenlere kesinlikle inat olsun diye değil de.. "tarım olmadan sanayi olmaz... Sanayi toplumu da “tarım” olmadan olamaz.." iddiası ile türk tarımını ve türk çiftçisini ayakta tutmayı ve kalkındırmayı amaç edinme ilkesi ile yola çıkarak ; tarım nasıl daha da güçlü hale getirilebilir, politika ve siyasetten tamamen uzak tutularak... Yaptığımız yarışma programları içerisinde yarışmacı çiftçi ailelerine hemen her türlü tarım aletlerinin yanı sıra ; büyük ödül olarak da “türk traktör new holland” marka traktör hediye etmenin mutluluğunu ve bahtiyarlığını taşırken ; aynı huzuru ve mutluluğu tüm ekibimizde de görmekteydik..
Yine bir yarışma programını canlı olarak çekiyor ve yayınlıyoruz, TRT Anadolu ekranlarından..programımız oldukça uzun soluklu.. sabah saat 10.00 da başlayıp 13.00 de sona ermekte..180 dakikalık canlı yayın yapmak hiç de kolay bir iş değildir gerçektende..Üstelik de canlı yayında hata yapma durumunuz her an mümkündür..ve yapmış olduğunuz hatanın da telafisi hiç mümkün değildir..
Program ekibimiz hayli güçlü..
Ayrıca eşim de Ankara’dan program süresince yayını aralıksız izleyerek olası bir hatanın oluşmasında anında telefonla beni ikaz etmekte.. Yine Adana Kozan’dan yapılan bir canlı yayın program sunucumuz Mehmet Yaşar Çepiç; yarışmacılara Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan aldığımız soruları yöneltiyor ve ardından da ”duydunuz çanın sesini yarışma başladı" diyor.. Eşim telefonla beni hemen ikaz ediyor..; "sunucunuza söyle çan sesi, bir başka soruda ve soruların devamında artık çan sesi demesin zil sesi desin..”
Ben de ”peki” diyor ve hemen yönetmen arkadaşım Mehmet Erdoğan’ı ikaz ediyorum.. ”Çepiç ‘e söyle 'çan sesi' demesin, zil sesi desin" Yönetmen ikazından sonra da Çepiç durumu anında kavrıyor ve bir daha “çan sesi” demiyor..; "duydunuz zilin sesini" şeklinde konuyu bağlıyor..
Şimdi burada kişilerin mesleğe verdikleri değer, önem ve profosyonellikleri ön plana çıkıyor.. Hani tecrübe derler ya, işte tam da böylesi zamanlarda gerekli oluyor gerçektende..Yönetmenimiz Mehmet Erdoğan TRT kurumundan TBMM’ye geçmiş TBMM televizyonunun kurmak üzere Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk talimatıyla.. Meclis Televizyonunu kurucusu deneyimli bir yönetmen..
Sunucumuz Mehmet Yaşar Çepiç..; Adanalı tv. dizisinde “Komiser", ”Sakarya Fırat” dizisinde “Muro” karakterini oynayan Emekli Devlet Tiyatroları sanatçısı....
…..
Sözün özü.. diyeceğim odur ki;
"Gelin birlik olalım.., din, ırk ve mezhep ayırımcılığı ile insanları bir birlerinden ayırmayalım.." …..
Edebiyat dalında 1986 yılında “Nobel Barış ödülü” alan Elie WİESEL’in söylediği; “Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!..” sözünden yola çıkarak ;
Yaşadığımız coğrafyada; zaman zaman çanların günde beşden az olmamak kaydı ile çalmasını gerektiren haksızlıklar olduğu şüphesiz.. Birilerinin canı yandığı zaman yapılan adaletsizliklerle karşılaştığı muhakkak, muhakkak Ancak son yıllarda çanların sesini hiç dinleyeniniz var mı ?
Sizleri bilmem ama ben 1986 – 1991 yıllarında yaşadığım Türkiye’nin en büyük ilçesi İskenderun’da sık sık gözlerimi sımsıkı kapatarak; “dong, dong" - “dong dong" diye yankılanan çan seslerini dinlediğimde, çanların uzun uzun çaldıklarını duyuyordum...
Yine de çanların adaletin ölüm habercisi değil de, sadece uyarı amacıyla çalındığını düşünüyorum.. Sizce "adaletin sağlanmasına olan ümidimizi" kaçıncı çandan sonra kaybederiz ? Bir başka önemli soru da şu : "Bizler bu çanları çaldıran olaylara karşı ne kadar itiraz ediyor ve sesimizi yükseltebiliyoruz ?.."
Hızlı tren yolcu bekleme salonlarında ise; bilindiği üzere anonslarla yönlendirilir yolcular, bilet kontrollerinin başlandığından tutunuz da trenin kalkma vaktine sadece 5 dakika kaldığına kadar..
Söz konusu “ anons”lar öncesinde de ;
“ ding-dong “, “ ding-dong" sesi.. İşte bu ses rahatsız etmiş bazı yolcuları; Nasıl mı.. ? şöyle ki ;
"Bu ses kiliselerdeki çan sesine benziyor.." diye şikayetçi olunmuş.. Oysa ki; kesinlikle benzemediğini söyleyebilirim.. Çünkü yıllarca "çan sesi"ni, “ezan sesi”ni aynı anda duymuş bir kişi olarak, o mübarek ezanımızın okunduğu sıralara denk getirilen, “zongoç” tarafından da olanca gücüyle çan’ın halatına yüklenilerek sanki bizim sesimize de kulak verin, bizim sesimiz de güçlüdür dercesine.. “dong, dong, dong” diye çalındığını hatırlıyorum, ömrümün sonuna kadar da unutmamak kaydıyla..
TCDD yetkililerine diyeceğim odur ki ;
Gelen şikayetler üzerine “ding – dong" sesini kaldırdınız.. Sadece anonsların metnini okumakla yetiniyorsunuz.. Buraya kadar da anlaşılır gibi..
Ancak hakikaten şikayet üzerine kaldırılmışsa anons öncesi verilen ses “kilise çanı” sesi kesinlikle değildir..bilesiniz..
Şimdi siz değerli okurlarıma bir başka yaşanmışlığı aktarayım ;
Gazeteciliğinin yanı sıra aynı zamanda iyi bir televizyon program yapımcısı olduğunu iddia eden bendeniz ; ekibi ile birlikte, “çiftçiler yarışıyor harman yeri" yarışma programını yaklaşık yedi sezondur çeşitli televizyon kanallarından izleyicisi ile buluşturdu..
Türkiye’nin sanayi toplumu olmasını isteyenlere kesinlikle inat olsun diye değil de.. "tarım olmadan sanayi olmaz... Sanayi toplumu da “tarım” olmadan olamaz.." iddiası ile türk tarımını ve türk çiftçisini ayakta tutmayı ve kalkındırmayı amaç edinme ilkesi ile yola çıkarak ; tarım nasıl daha da güçlü hale getirilebilir, politika ve siyasetten tamamen uzak tutularak... Yaptığımız yarışma programları içerisinde yarışmacı çiftçi ailelerine hemen her türlü tarım aletlerinin yanı sıra ; büyük ödül olarak da “türk traktör new holland” marka traktör hediye etmenin mutluluğunu ve bahtiyarlığını taşırken ; aynı huzuru ve mutluluğu tüm ekibimizde de görmekteydik..
Yine bir yarışma programını canlı olarak çekiyor ve yayınlıyoruz, TRT Anadolu ekranlarından..programımız oldukça uzun soluklu.. sabah saat 10.00 da başlayıp 13.00 de sona ermekte..180 dakikalık canlı yayın yapmak hiç de kolay bir iş değildir gerçektende..Üstelik de canlı yayında hata yapma durumunuz her an mümkündür..ve yapmış olduğunuz hatanın da telafisi hiç mümkün değildir..
Program ekibimiz hayli güçlü..
Ayrıca eşim de Ankara’dan program süresince yayını aralıksız izleyerek olası bir hatanın oluşmasında anında telefonla beni ikaz etmekte.. Yine Adana Kozan’dan yapılan bir canlı yayın program sunucumuz Mehmet Yaşar Çepiç; yarışmacılara Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan aldığımız soruları yöneltiyor ve ardından da ”duydunuz çanın sesini yarışma başladı" diyor.. Eşim telefonla beni hemen ikaz ediyor..; "sunucunuza söyle çan sesi, bir başka soruda ve soruların devamında artık çan sesi demesin zil sesi desin..”
Ben de ”peki” diyor ve hemen yönetmen arkadaşım Mehmet Erdoğan’ı ikaz ediyorum.. ”Çepiç ‘e söyle 'çan sesi' demesin, zil sesi desin" Yönetmen ikazından sonra da Çepiç durumu anında kavrıyor ve bir daha “çan sesi” demiyor..; "duydunuz zilin sesini" şeklinde konuyu bağlıyor..
Şimdi burada kişilerin mesleğe verdikleri değer, önem ve profosyonellikleri ön plana çıkıyor.. Hani tecrübe derler ya, işte tam da böylesi zamanlarda gerekli oluyor gerçektende..Yönetmenimiz Mehmet Erdoğan TRT kurumundan TBMM’ye geçmiş TBMM televizyonunun kurmak üzere Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk talimatıyla.. Meclis Televizyonunu kurucusu deneyimli bir yönetmen..
Sunucumuz Mehmet Yaşar Çepiç..; Adanalı tv. dizisinde “Komiser", ”Sakarya Fırat” dizisinde “Muro” karakterini oynayan Emekli Devlet Tiyatroları sanatçısı....
…..
Sözün özü.. diyeceğim odur ki;
"Gelin birlik olalım.., din, ırk ve mezhep ayırımcılığı ile insanları bir birlerinden ayırmayalım.." …..
Edebiyat dalında 1986 yılında “Nobel Barış ödülü” alan Elie WİESEL’in söylediği; “Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!..” sözünden yola çıkarak ;
Yaşadığımız coğrafyada; zaman zaman çanların günde beşden az olmamak kaydı ile çalmasını gerektiren haksızlıklar olduğu şüphesiz.. Birilerinin canı yandığı zaman yapılan adaletsizliklerle karşılaştığı muhakkak, muhakkak Ancak son yıllarda çanların sesini hiç dinleyeniniz var mı ?
Sizleri bilmem ama ben 1986 – 1991 yıllarında yaşadığım Türkiye’nin en büyük ilçesi İskenderun’da sık sık gözlerimi sımsıkı kapatarak; “dong, dong" - “dong dong" diye yankılanan çan seslerini dinlediğimde, çanların uzun uzun çaldıklarını duyuyordum...
Yine de çanların adaletin ölüm habercisi değil de, sadece uyarı amacıyla çalındığını düşünüyorum.. Sizce "adaletin sağlanmasına olan ümidimizi" kaçıncı çandan sonra kaybederiz ? Bir başka önemli soru da şu : "Bizler bu çanları çaldıran olaylara karşı ne kadar itiraz ediyor ve sesimizi yükseltebiliyoruz ?.."