Âlemi yaratan Allah’ın ispatı, yine bu âlemdir. Cenab-ı Allah, Hicr suresi 85. Ayeti kerimesinde,
Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri ancak hak ile yarattık. Şüphesiz o saat de gelecektir. Şimdi sen güzel bir hoşgörü göster.
Diyor. Yaratılmışlık, bu âlem Allah’ın varlığının ispatıdır. Yaratılmışlığa, “Allah’ın ispata çıkışıdır” demiş ehlullah. Allah’ın Kendisi ispatta olduğu için Allah’a ait olan her şey de ispattadır. Şöyle anlayabiliriz. Birisi kalktı evinden yanınıza geldi, işte o kişi sizin yanınızda ispata çıktı. Bizim kişi diye zikrettiğimiz, bütünlüğünü oluşturan kesrettir. Nedir insanın kesreti? Varlığındaki tüm unsurlar, her biri kesret, bütünlüğü insan. O kişi yanınızda ispatta gelince, kesretini oluşturan unsurlardan herhangi bir tanesi geride mi kaldı yoksa tümü yanınızda mı? Gelen kişi gözünü orada mı bıraktı? Kulağını, ağzını, ayağını herhangi bir uzvunu evde mi bıraktı gelirken yoksa kendisine ait her şeyle mi ispata çıktı? İşte, Allah da öyle yapıyor. Yaratılmışlık Allah’ın Kendisini ispat edişi olduğu için Allah’a ait her şey de bu âlemde ispattadır. O zaman Allah’ı gayba atıyorsan, O’nu her şeyiyle gayba atmış olursun. O nedenle insanlar, hamd kavramını da gayba atarlar, kendilerince ona bir anlam yüklerler. Kavramın anlamı doğrudur da o anlamı kullandığı, tanımladığı yer gayıptır. Evet, hamd Allah’ı övmektir, Allah’ı yüceltmek, Allah’ı methetmektir ve Fatiha Suresinde zikredildiği gibi “Hamd ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” yani bir; Ancak Allah övülmeye, yüceltilmeye, methedilmeye daha da içeri girelim zikredilmeye, sevilmeye, muhabbet edilmeye layıktır. İki; Ancak Allah Kendisini hamd eder. Allah’ın zatı tekdir, Allah’ın dışında ikinci bir zat yoktur ki hamd edebilsin, hamd etmek yani tecelli etmek sadece Allah’a mahsustur. İkinci anlamı hamdın tevhitteki karşılığına denk gelir. Hamd tecelli etmektir. Yani ancak Allah tecelli eder, Allah’ın dışında hiçbir şey tecelli edemez. Bunu şöyle de yorumlayabiliriz, yaratmak ancak Allah’a mahsustur, Allah’tan başka hiçbir şey yaratamaz, Allah’tan başka hiçbir şey ispata çıkamaz.
Şimdi insan öncelikle gayba atmadan, yaşamın içerisinde ispatta Allah’ı hamd etmelidir sonra da her iki yönüyle hamd etmeyi başarabilmelidir. İşte insan ya da kul, Allah’ın hamd edebilene verilen özel isimdir. Bizler, hamd kavramını Allah’ın Kendisinden başka ilah olmadığını beyan edişinde görüyoruz. Fatiha suresi birinci ayeti “Bismillahirrahmanirrahim” ikinci ayeti, “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” Allah’ı hamd etmenin ne olduğunu Fatiha Suresi bize söylüyor aslında. Devamındaki ayette, “O Rahman ve Rahimdir” diyor. Hamd edilmenin Allah’a mahsus oluşu, Allah’ın Rahman ve Rahimliğiyle tecelli edişinden geliyor. Devamında, “Din günün sahibidir” diyor. Hamd neden Allah’a mahsusmuş? Çünkü Allah Rahman ve Rahimliğiyle tecelliye geliyor ve tecellisi de Kendisine mahsustur çünkü din gününün sahibidir O, hamdın sahibidir O. Tecelli eden Allah, tecellisinin sahibidir. Bu Allah’ın Kendisini hamd edişidir. Şimdi devamında kulun hamd edişi geliyor. Kul ne diyor orada? “Ancak sana ibadet eder ancak senden yardım dileriz” bak şimdi kul hamd etmeye başladı. Allah hamd etti Kendisini, Rahman ve Rahim özelliğiyle tecelliye geldi, yaratılmışlığı, âlemi, yeryüzünü, gökyüzünü, ikisinin arasındakileri yarattı, var etti hamd etti. Allah’ın hamdı! Şimdi kulun hamdı geliyor. “Ancak sana ibadet eder, ancak sana kulluk ederiz, ancak senden yardım dileriz. Bizi kendi katından nimet verdiğin dosdoğru yola ilet yani bizi hamd üzerine tut. Seni hamd etmekten gayrıları hamd etmeye yönelmeyelim.” Gayrılara hamd etmek kısmını devamındaki ayet nasıl zikrediyor? “Yolunu sapmış delalete düşmüş olanların değil” diyor. Neymiş yoldan sapıp delalete düşmek? Hamd etmeyi Allah’tan alıp gayrılarda kullanmak. Ehlullah Allah’ı hamd etmek, “Allahtan başka ilah olmadığına şehadet ve bu şehadet üzerine sürdürülen yaşamdır” demiş.