Fatır suresi 3. Ayeti kerimede,
Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın ve onlar üzerinde düşünün. Allah’ın dışında, sizi gökten ve yerden rızıklandıracak başka bir yaratıcı var mıdır? O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse nasıl oluyor da Allah’tan yüz çevirip yanlış yollara düşüyorsunuz?
denilmektedir. Bakıp da sureti görüyorken görmediğim, ses duyarken işitmediğim şey nedir? “Onların kulakları var ama o kulakla işitmezler” diyor Allah. Fikrediyorken aslında fikredemediğim şey nedir? Allah neye işaret ediyor? Halife olarak insan özelliğinde yaratılmış oluşum, Allah’ın var diyerek işaret ettiği şeyde bulunuşum, ama var olduğu halde göremiyor, işitemiyor ve fikredemiyor oluşum var karşımda. O zaman Allah’ın insan olarak yaratmış, halifem diye zikretmiş olduğuna vermiş olduğu sorumluluk ve yüklemiş olduğu anlam, gözün sureti görüyor, kulağın sesi işitiyor, kalbin dünyevî ihtiyaçlığını fikrediyor oluşu boyutu değil. Bu da bana, “Gözün var ama kapalı, kulağın var ama tıkalı, kalbin var ama mühürlü” diyor. Kim diyor? Allah diyor. Ve bu hali ne olarak zikrediyor Allah? “Onlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdadır” diyor.
İnsanın bedenselliğiyle, hayatiyetiyle, ilmi, iradesi, kudreti, görmesi, işitmesi, kelamı ve bir iş yapabilmeklik özelliğiyle bu âlemde kendini surete sınırlayarak bulunuyor oluşu, onun henüz insan diye zikredilen değil, mahlûkçasına bulunuyor oluşudur. Mahlûkta da bir hayatiyet var, o da canlı ve yaşıyor, o da yiyor ve içiyor, o da geziyor dolaşıyor, o da neslini çoğaltıyor, o da bir şeyler görüyor ve işitiyor. Ama mahlûktaki kısım yaratılışından gelen görmenin karşısındaki görünürlüğü suret yönüyle görüyor oluşu kısmı. Sen de aynı boyuttaysan “Onlar mahlûk gibi hatta daha aşağıdadır” diyor. Neden? Çünkü gözü kapadık biz, hazırı sahiplenip hazırda kalmakla, olması gerekene kendimizi yöneltmemekle gözü kapattık, kulağı tıkadık, kalbi de mühürledik. Allah, rahmetinden ve merhametinden, bu durumdaki insanı ne haliniz varsa görün diye kendi haline bırakmıyor. Kapalı gözü açacak, tıkalı kulağı açacak, tıkalı kalbi açacak anahtarı elinde bulunduran, Kehf suresi 65. Ayeti kerimede,
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona nezdimizden bir rahmet vermiş ve ledünnimizden bir ilim öğretmiştik,
diyerek işaret ettiği o ledün ilmi sahibi kulunu uyarıcı olarak, davetçi olarak, rehber olarak bizlere gönderiyor. Mülk suresi 8. Ayeti kerimede, cehennem ehline,
O cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak. Oraya hep kâfir topluluklar atıldıkça cehennem bekçileri onlara soracak, “Size hiçbir uyarıcı gelmemiş miydi?”
diyerek işaret ediyor. Tarafından kendisine Ledün ilmi vermiş olduğu kulu, “Zikrime ehildir gidin talep edin” diye işaret ederken, cehennem ehline de “Size bir uyarıcı gelmedi mi” diye sorulacak ayetiyle işaret ediyor. O uyarıcı, o kul, o zikrine ehil olan, o kurtarıcı olan lazım şimdi seni kendi aslına ve hakikatine yöneltecek ve sende kendi aslını zahire getirip seni tevhit üzere mümin kul yapacak olan. Buna işaretle Allah, Fetih Suresinde 10. Ayet-i Kerimede,
Şüphesiz ki sana biat edenler, elbette Allah'a biat etmektedir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim ikrarından dönerse ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Kim de Allah'a olan sözüne vefa gösterirse, ona
diyor. Karşımızdaki O uyarıcı, O kendisine biat edilecek olan, gidin talep edin, danışın emriyle biat edilmesi farz olan, o anahtarı elinde bulunduran! İşte, ancak o davetçi ve uyarıcıdır insanın gözünü açacak, kulağını açacak, kalbini açacak olan. Bunun dışında hiçbir insan kendi başına, ikilik içeren anlayışıyla bulunmaya devam ederken, kendi aklını ve mantığını kullanarak bunu gerçekleştiremez. Tek başına, kendi aklını ve mantığını kullanarak olamayacağı için, “Gidin talep edin, gidin biat edin, gidin o uyarıcıların uyarılarına uyun, onlara tabi olun” deniliyor Kur’an’da.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....