Tarih 24 Ocak 2025…Yer Kadıköy…
15 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi, sıradan bir gününün ortasında hayatını kaybetti. Saldırganlar onu önce beş bıçak darbesiyle ölümcül şekilde yaraladılar; yere düştüğünde ise tekmeyle caniliklerine devam ettiler.
Yoğun bakımda beyin ölümü gerçekleşen Minguzzi, 8 Şubat 2025 günü hayata veda etti.
İnsanlara yardım etmeyi çok seven, herkesle ve hayatla barışık, birkaç dil bilen, doğumunun ardından onunla daha çok ilgilenilmek için mesleğini bırakan çellist (çello enstrümanı icracısı) bir annenin, bir lokantada şeflik yapan babanın, kibar, nazik saygılı, temiz, iyi yetişen, sevgi dolu evladıydı Mattia Ahmet Minguzzi…
Annesinin tabiriyle “pamuk gibi” bir çocuktu.
Süreci biliyorsunuz az çok...
Olay, kamuoyunda büyük yankı yarattı. Saldırı anına ait görüntüler, özellikle videolarda görülen vahşet, can yakan, yürek burkan etkisiyle yayıldı. Yurtiçinden ve yurtdışından çeşitli sanatçılar konserlerinde “adalet” çağrısı yaptı; Mattia Ahmet’in taraftarı olduğu Trabzonspor da stadında tribünlerin bir köşesine onun ismini verdi. Anne Yasemin Minguzzi, adaletin tecellisi için mücadele etmeye devam ediyor. 2 Ekim günü duruşması var.
Yasemin Hanım, verdiği mücadeleyle sadece Ahmet’in değil, katledilen bütün çocuk ve kadınların annesi oldu.
Kaykayı çok seviyordu Ahmet. Bu yüzden kaykay malzemeleri almak üzere gitmişti o gün o bit pazarına arkadaşıyla. Hangi düşünceyle olduğu bilinmez, peşlerine takılmıştı failler. Sözlü ve fiziksel olarak sataşmışlardı birkaç defa. Hatta ilkinde yumruk atmışlar, Ahmet arkadaşına “çok canım yandı” demişti. Ahmet her şeye rağmen onlara bulaşmayıp “siz yolunuza, ben yoluma” deyip yürüse de dinlememişlerdi. Son olarak omuz attıklarında “pardon kardeşim” demişti Ahmet her şeye rağmen tüm nezaketiyle…
Ama anlamadılar ya da anlamak istemediler.
Faillerin jargonunda “kardeşim” sözünün hakaret olduğunu söylemeleri arızalı yetiştirilme tarzları ve çarpık kültürlerinin önemli bir yansımasıymış meğer… Onlara göre birine “kardeşim” demek ana babaların ilişkisi imasına geliyormuş.
Çarpıklığa bakar mısınız? Bu nasıl bir kültür, nasıl bir jargondur?
Faillerin aile-akraba ve arkadaşlarının anne Yasemin Hanıma yönelik çete-örgüt-mafya jargonlu tehdit cümleleri, sosyal medyada etiketleyerek kalaşnikoflu, silahlı fotoğrafların gönderilmesi, Ahmet’in kabrine, annesinin deyimiyle bahçesine yapılan saldırı, farklı farklı hesaplardan edilen küfürler…
Yakınları ile görüntülü konuşma yapma hakkı olan faillerin sosyal medyaya yansıyan pişmanlıktan eser olmayan yüzlerindeki o mutlu ifade ve yaptıkları zafer işareti…
Bunlar bu cüreti nereden almakta, nasıl bir güce, kime ya da kimlere güvenmektedirler bilinmez ama tüm bu hareketler kimlerle karşı karşıya olunduğu ve bunların yetiştikleri bataklığa ilişkin önemli ipuçları vermekte…
Ahmet’i katledenlerin yaşlarından dolayı gündeme gelen bir kavram var kimilerinin işine geldiği gibi yorumladığı bu günlerde:
“Suça sürüklenen çocuk.”
Ardından da “topluma kazandırmak” gibi bir kavram öne sürülüyor ki tutarsızlığın şahikalarından biridir.
“Suça sürüklenmek” kavramı, çocukları damgalamamak için ortaya atılmış olsa da gerçekte sistemin açıklarından faydalanıp “organize suç örgütleri” için kullanılan bir kalkana dönüşüyor.
Bu da bir gerçek…
Suçlunun suça “toplum tarafından” sürüklendiğini iddia edip onu aslında “suçlu” ilan ettiğiniz topluma kazandırmayı amaçlamanın mantığı olamaz. Bu açıdan bakarsanız Hitler’i de çizdiği resimler değer görmediği için suça sürüklenmiş bir ressam olarak niteleyebilirsiniz.
Bir de kastedilen toplum hangisidir? Tüm ülke mi, yoksa feodal ilişkilerin hüküm sürdüğü bataklık mı?
Şunu da söylemeden geçmeyelim;
Bu insanlık düşmanı kişileri yetiştiren çarpık sosyal düzeni ortadan kaldırmak, bataklığı kurutmak asıl ve temel amaç olmalıdır.
Dahası bunları bu bataklığın dışında kalmış toplumun içine sokmaya çalışmak, ilerdeki muhtemel eylemlerinin ve işleyecekleri suçların ortağı olma anlamına gelecektir.
Yaralı annenin hukuk mücadelesi kendi ifadesiyle “başka Ahmetler, bu ülkenin güzel çocukları hayatlarını kaybetmesin diye” devam ederken şunları ifade ediyor:
“Oğlumuz Mattia Ahmet’in davasındaki katiller 18 yaş altı oldukları için en fazla indirimsiz 24 yıl ceza alabilirler. Hakimlerimiz bu cezayı da tereddütsüz verecektir. Ancak ceza infaz yasası gereği yatarları 15 yıl olup son iki yılda da denetimli serbestlikten yararlanacaklar. Ceza infaz yasasında vahşice işlenen suçlar için düzenleme yapılmasını, verilen indirimsiz 24 yılı ise 24 yıl olarak yatmaları gerektiğini söylüyoruz. Ya da vahşice işlenen cinayetlerde büyükler gibi yargılanıp müebbet ceza verilsin diyoruz. Büyükler gibi yargılanıp müebbet ceza aldıklarında da yine infaz kanunu gereği yatacakları 24 yıl olacaktır. Bizim canımız çok yandı, başkalarının da yanmasın dedik. Bu süreçte bazı avukatlar talebimizi yanlış yönlendirdiği gibi çocuk ve kadın savunucu çok sayı da dernek ve vakıflar da yanımızda olmamıştır. Her birinin T.C. vatandaşı olarak doğal üyeleriyiz, yanımızda olmamaları da epeyce düşündürücüdür. İdam demiyoruz, kana kan istemedik. Irkçı ya da ayrımcı ise hiç değiliz.”
Gayet anlaşılır, öyle değil mi?
Haftanın Notu:
Geçtiğimiz hafta 2 polisimizi şehit eden terörist de çocuk mu?