Bursa Arena E'Gazete
2025-10-21 00:12:29

Beyler, Ağalar, Efendiler Ve Reaya..

ETABEY KARATOPRAK

21 Ekim 2025, 00:12

Yarım saat yürüdükten sonra enerji düşüklüğü diye adlandırdığım yorgunluktan ve geçmişini merak eden orta yaşlı akrabaların hal, hatır sorma telefonlarının ardından, şeceremiz hakkında sordukları sorulardan yaşlandığımı anlıyorum. Bu nedenle tek tek cevap yerine soy ağacını çıkarıp isteyenlere gönderdim. Parçaları bir araya getirdiğimde ilginç sonuçlara ulaştım.

Babaannemin anlattıklarında baba tarafım imamlık ve medrese hocalığı yapan okumuş ilmiye sınıfından efendiler idi. Geriye doğru beş nesil mensupları imam, hoca veya müderrisdiler. Akredite edilmiş dokuz müderristen ders alanlar müderris kabul ediliyor ve sürekli 4-5 yıllık askerlikten muaf olarak tatillerde kısa dönem askerlik yapıyorlarmış. Dedem Hamid Efendi bu statüde idi. Çocukalarına ve torunlarına koyduğu isimlerden kökenlemizi az da olsa anlamak mümkün. Benim adım Etabey. Kökeni ATABEK. Arapçanın etkisiyle yumuşamış Atabey olmuş. Farsçanın etkisiyle de Erzurum yöresi lehçesinde Etabey olmuş. Amcalarımın adları Şerafettin ve Fahrettin, Selçuklu mimarlarının adlarından alınmış diye düşünüyorum. Annemin babasının soyu selçuklulardan kalma tımar beyliğine dayanıyordu. En büyük dayımın yatak odasındaki konsolun üzerinde iki tane yarım metre yüksekliğinde büyük gaz lambalarının arasında tarihi antik kını gümüş bir kılıç asılı idi. Kız kardeşim sanat tarihçi müze müdürü olduğu için hatırladığı kadarıyla kılıcın üzerinde gördüğü motiflerden çok eski olduğunu anlamış. Osmanlı Anadolu’yu ele geçirdiğinde yönetim de aynı sistemi devam ettirmiş. Tımar beyleri dokuz adet silahlı atlı asker bakmakla yükümlü imişler. Annemin dedesinin babası üç asker bakıyormuş. Diğer amcazadeleri de kalanını bakıyormuş. Bunlar o bölgenin asayişinden ve toprak yönetiminden de sorumlu imişler. Tımar beyleri başka bir beye bağlı ve sorumlu imişler. Beylik zincirinin tepesindede Beylerbeyi bulunurmuş. Bunlar yasalara bağlı ve devlet için var olan kurumlar halinde bölgenin asayişini sağlamanın yanı sıra üretim ve yönetim zincirinde de faaliyet gösteriyorlarmış. Tahsis edilen arazileri reaya kiraya verme, ortak ekim veya ektirme işlemi yaparak vergi toplamasında da görevli imişler. Memur ve hocalar okumuş takımı oldukları için bunlara ilmiye (aydın, entel) sınıfının efendileri denmiş. Hoca efendi, kadı efendi örnek gösterilebilir. Bunlar yönetimde icraatı yapan memurlar ve eğitimciler idi.

“Reaya” ise yönetilen halk idi. Bunlar çalışır, üretim yaparlar. Elde ettikleri gelirden vergi öderler ve çağrıldıklarında askerlikle yükümlü idiler.

Tımar sistemi resmen II. Mahmud (1808-1839) döneminde kaldırılmıştır. II. Mahmud, Osmanlı İmparatorluğu’nu batılı anlamda modern bir eyalet yönetimi ve ordu sistemine dönüştürmek için kapsamlı reformlar yapmıştır. Bu reformlar süresince: Tımar sistemi yerine merkezi ve maaşlı askerî birlikler ve memuriyetler getirildi, Toprak sisteminde düzenlemeler yapıldı; tımar arazileri devletin doğrudan hâkimiyetinde toplanmaya başlandı. Bu durumda bin yıldan fazla sürede oturmuş kurumlar ve control sitemleri kaldırılmış. Aynı dönemde yeniçeri ocağı da yok edilmiş. Yerine ikame edecek kurumlar aynı anda kurulamamış. (BUNUN OSMANLIYA MALİYETİNİ SONRAKİ YAZIMDA ANLATACAĞIM) O dönemde yurt dışına çeşitli yöntemlerle giden ve kendilerini ilmiye sınıfı mensupları olarak niteleyen şahıslar Devlet-i Aliyen’in geri kalmışlığını tartışıp, çözümler öneriyorlar. Aynı gerekçeleri biz 1970 li yıllar da da duyduk. Nüfusunun % 80-90 ı köylü olan bir toplumun kalkınması ve sanayileşmesi mümkün değil. Kentleşmesi gerektiği tartışmaları vardı. O dönemde köylüleri medenileştirmek için Eceviit’in köy-kent, MHP nin de Tarım-kent projeleri vardı. 1800’lü yıllarda Osmanlı da da nüfusun çoğunluğu göçer olduğu için geri kalındığı iddiası vardı. Bunların yerleşik hale getirilerek zirai üretimin artırılması gereği iddia ediliyordu. Sultan Abdülmecid döneminde 1839 yılındaki tanzimat fermanı yayınlandı.

Tanzimat Fermanı'nın amacı devlet düzenini iyileştirmek, gayrimüslim azınlıkların devlete bağlılığını sağlamak, Avrupa devletlerinin Osmanlının iç işlerine karışmalarını engellemek ve dış politikada Avrupa devletlerinin desteğini almaktır. Yani borçlanabilmektir.

Böylece azınlıklara hürriyet verilirek iç ve dış baskılardan kurtulmaya çalışılmıştır. Saltanat hazinesine ait toprakları satışa çıkarmışlar. O dönemde çoğunlukla sürü sahipleri bu arazileri üzerinde yaşayan reayayı da kullanmak şartı ile satın almışlar. Bu arazileri alanlara ağa statüsü verilmiş. Ağaların reayı kullanma ve yönetim kuralları belirlenmediği için köylüler ile çatışmalar başlamış. Yeşilçam filmlerinde ağaların keyfi davranışlarını eleştiren çok film vardı. Beylerin çoğu bu sisteme karşı çıktıkları için kullandıkları tahsisli arazilerin tapularını almayı reddetmişler ve bu yöntemi yağmacılık olarak nitelemişler. Beyler köye sonradan yerleşmiş bu ağaları pek sevmezlerdi. Annemle evlendikten sonra babamın açtığı izaleyi şuyu davası ile araziler tesbit edilip tapuya kavuşmuş. Böylece kadastro bölgeye gelmeden anne tarafım tapu sahibi olmuş.

Akrabalarıma anlattığım bu hikâyelerin doğruluk düzeyini belirlemek için İrlandalı bir genetik soy tesbiti yapan bir firmanın gönderdiği kiti satın alıp yaptırdım. Sonuçlar Babaannemin ve annemin anlattıklarını doğruluyordu. Aşağıda sonuçlarını ekledim.

Yapay zekaya resimleri yükleyip açıklamasını istedim.

Parent-1 anne tarafı parent-2 baba tarafını gösteriyormuş. Genleri eşit oranda anne ve babadan almışım. %50 annemden %50 babamdan. Anne tarafı tamamen Türk baba tarafımın %1’i Baltık %49 Türk. Baltık dediği yer Litvanya, Letonya ve Almanya’nın kurucusu Prusya prensliğinin atalarının yer aldığı Kaliningrad şehri imiş.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.