Bursa Arena E'Gazete
2025-10-03 00:10:35

Allah İnsandan Ne İstiyor? -5-

ÖZKAN GÜNAL

03 Ekim 2025, 00:10

İslam’ın şartı, tevhit üzerine, kalbinde imanla, Allah’ın kullukla yaşamak olduğu için bizi iman sahibi yapacak olanların tümüdür. Müslümanlar, İslam’ın şartı üzere mi değil mi? Yalan söylüyorsa Allah’ın emrine karşı geliyor. Çalıyor, haksız kazanç elde ediyor, gasp ediyor, görevini, makamını, mesleğini, işini kendi çıkar ve menfaati için kötüye kullanıyor, yetim hakkı yiyor, zulmediyor, baştan sona İslam’ın şartlarının hiçbirini yerine getirmiyor, Allah’ın emrine karşı geliyor, Allah’ın istediği gibi değil, kendi nefsinin, egosunun istediği gibi yaşıyor. Allah’ın emrine karşı gelirken İslam’ın şartı diye tanımlanan beş maddenin sadece şeklî boyutunu yerine getiriyor olmak onu iman sahibi, Peygambere ümmet, Allah’ın mümin kulu yapar mı? Yapmaz! Nereden geliyor o ayrı o ayrı diye uydurulmuş, ötekileştirme, ayrıştırma düşüncesi?

Allah’ın kulu olmayı, Allah’ı zikreder halde yaşamayı, Allah’ın huzurunda olmayı, bir mekâna ve bir zamana kayıtlamaktan geliyor. İnsanlar kendi kayıtladıkları mekânda, kayıtlanmış bir zaman dilimi içinde bulunuyorlarken, emre uymadan, Allah’ın zikrini yaşamın her alanı ve her anına yaymadan, Allah’ın huzurunda olduklarını, Allah’a kulluk yaptıklarını, imanın gereği üzerine bulunduklarını zannediyorlar. O mekânın dışında, o zamanın haricindeki zaman diliminde İslam’ın şartlarını inkâr ederek, Allah’ın emrini reddederek, Allah’ın istediği doğrultuda değil kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda yaşayıp hareket ediyorlar. Buna tam olarak, Allah’ı bir mekâna hapsedip belli aralıklarla ziyarete gitmek denir. Allah o mekânda kayıtlıysa o mekânın dışında nefsaniyetine göre özgür olursun, Allah’sız olursun. O zaman, Allah’ın emrine karşı geliyor olmakta, İslam’ın şartlarını reddederek yaşıyor olmakta bir sakınca görmezsin çünkü oraya kayıtladın, oraya hapsettin ve bunun adına da tevhit etmek, ibadet etmek diyerek vicdanını rahatlatırsın. Allah’a ibadet etmeyi, Allah’ın huzurunda olmayı, iman üzerine Allah’a kulluk yapmayı bir mekâna kayıtladılar. O sınırların dışında Allah yok, Allah’ın istediği gibi, Allah’ın emrettiği gibi olmak zorunda değilsin. O sınırların içinde, o kayıtlı zaman içinde Allah’ın istediği gibi ve emrettiği gibi olmak zorundasın.

Eski dönemde zamana kayıtlayarak, onu da dört ay olarak “Haram aylar” diye tanımladılar. O tanımlanmış zaman içinde tanımlanmış mekânın içerisinde Allah’ın yasakladığı her şeyden uzaksın, Allah’ın istedikleri içindesin. Orada öldüremezsin, orada zulmedemezsin, orada zarar veremezsin, orada çalamazsın, gasp edemezsin, yalan söyleyemezsin. Nerede? Belirlenmiş sınırlar içinde, belirlenmiş zaman dâhilinde. O dört ayda o sınırlar içerisinde Allah’ın istediklerine riayet eden, Allah’ın istediği gibi yaşamaya dikkat eden kulsun. Ama o dört ay doldu, o sınırların dışına çıktın kim takar yasağı, kim takar Allah’ın emrini. Yani affedersiniz bu, “Allah’san Allahlığını bil orada kal. Burası benim Allah olduğum yer, burası benim kurallarımın, isteklerimin geçerli olduğu yer ve zaman dilimi” demek değil midir? Allah insandan önce insanlığa ait temel ve ortak değerler üzerine yaşamasını istiyor ki dünyanın kendisi haremi şerif olsun, her anın Allah’a kulluk ve iman üzerine tüm ömrün haram ay olsun.

İnsanlığa ait ortak değerler güzeldir. Bir adam düşünelim yalan söylemiyor, çalmıyor çırpmıyor yani zulmaniyetten uzak genel tanımıyla, rahmanî vasıflar üzerine yaşıyor, yardım sever iyi niyetli, herkese sevgisi, saygısı, muhabbeti var, hoş görüsü var, affediciliği var, öfkelenmiyor kızmıyor, gurur kibir yok, zina yapmıyor zulmaniyetten uzak rahmaniyet üzerine yaşıyor ama günümüz tabiriyle konuşursak adam ateist. Ateist de olsa insanlığa ait ortak değerler üzerine yaşıyor, ne kadar hoş ve güzel değil mi? O adamın bir de iman sahibi olduğunu, tevhit üzerine yaşadığını, Allah’ın onu insan olarak yaratmış olmasının gayesi üzerine bulunduğunu düşün, işte o en güzel olandır insan için.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.