BURSA ARENA / Haber Merkezi
Maraş’ın açılması Kıbrıs Türkü için bir milattır, şimdiye kadar yürütülen çekingen politikaların yok oluşudur. Bunu önemsizleştirmeye çalışmak art niyetli ve için için öfke barındıran bir yaklaşımdır. Maraş’ta nerenin veya n kadarlık kısmın açıldığı çok önemli değildir. Önemli olan Maraş’ın açılması yönünde adım atılması, tabuların yıkılması ve 46 yıldır Kıbrıslı Türkleri dikkate almadan BM ve AB’de zorla dayatılan baskıların bir kenara itilmesidir.
Bilindiği üzere Rumlar her zaman “adanın hakimi, Türklerin de azınlık olduğu” iddiasında oldukları için ülküleri ve çözüm anlayışları da bu yöndedir. Kıbrıs Rum Yönetiminin (KRY) en büyük korkusu, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adasının yönetimine eşit haklarla ortak olmasıdır ve tüm mücadeleleri de bu minvaldedir.
Barış Harekâtından günümüze kadar KRY, BM’nin önerdiği adaya barışı getirecek çözüm planlarının tümünü, Kıbrıslı Türklerin yönetimde ortaklığı olacağı nedeni ile reddetmişlerdir. Tek bir hedefleri vardır o da “Kıbrıs adasının sadece Rum egemenliği altında olması ve adanın Rumlar tarafından yönetilmesi. Tüm bu siyasi koşullara ilaveten Başpiskoposun da, Türklerle anlaşma yapacak Rum liderin, Yunan tarihine “Hain” olarak geçeceğine dair bir dini vasiyeti var.
Bu nedenlerden dolayı Kıbrıslı Rumların “Rum egemenliği” dışında bir çözümü kabul etmeleri mümkün değildir.
Rumların kendi belirledikleri strateji ve öngörülere göre;
BM’nin önerdiği, Maraş’ın Rumlara iadesinin karşılığında Ercan Havaalanının uluslararası uçuşlara açılması, KKTC’nin uzun vadede tanınmasına yol açacağından KRY tarafından reddedilmiştir.
Türkiye ile KKTC’nin 8 Ekim günü Maraş’ın parça parça kullanıma açma kararını KRY AB, BM ve ABD nezdinde protesto edecektir. Bu-güne değin KRY’nin elindeki en büyük koz, Maraş’ın iskana açılmasını 46 yıldır önlemiş olmaları ve müzakerelerde Maraş’ı kazanılmış hak olarak ceplerinde olduğuna inanmalarıdır.
Türkiye’nin, 80’lerde ve 90’lardaki Türkiye olmadığını halen daha kabul edememişlerdir. Doğu Akdeniz’de tek taraflı ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgeyi, AB’nin baskısı ile Türkiye’ye kabul ettirebilecekleri beklentilerinin gerçekleşememesine ilaveten Maraş’ın açılması kararı, Güney Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da siyasi bir deprem yaratacaktır. Bu depremin artçı dalgaları da AB’ye, ABD’ye ve BM’ye kadar uzanacaktır. Dünyada varlığını sürdüren Yunan lobileri, Maraş’ın açılımı konusunda Türkiye’ye baskı yapılması içine her tür girişimi başlatacaktır.
Şunu vurgulamak gerekir ki Maraş Rum toprağı değildir. Maraş Bölgesi Abdullah Paşa, Lala Mustafa Paşa ile Bilal Ağa’nın olmak üzere üç vakıfa ait arazilerden oluşmaktadır ve bunların orijinal Osmanlı, İngiliz tapuları mevcuttur. Bu arazilerin 1900'lü yıllarda İngiliz sömürge yönetimince yasadışı olarak şahıslara devredildiği bilinmektedir. Maraş mülhak vakıf statüsünde olduğu için satılamaz, devredilemez, hibe edilemez. Ki, vakıf mallarının şahıslara devri, hem vakıf yasalarına, hem İngiliz İdaresi yasalarına, hem de Uluslararası yasalara göre yasadışı kabul edilmektedir. Bugün çıkıp da “1974 kütükleri geçerlidir, aksi uluslararası hukuka aykırıdır” diyenlere şunu sormak gerekir: 1974 sonrasında Rum tapulu yerlerin iadesini istiyor ve 46 yıl öncesini baz alıyorken, neden 1974’den 46 yıl öncesini baz alamıyoruz? Tarih Rumların istediği, çıkarlarına uyan noktadan mı başlayıp bitmeli? Veya şunu sorabiliriz; Uluslararası hukukun miadı mı var? Rum mallarında zaman aşımı olmuyor da neden Türk mallarında oluyor?
Özetle Maraş’ın açılması gecikmiş ancak haklı/yerinde/zaruri bir karardır. Türkiye’nin gücünün bu kararda etkili olduğunu görmekteyiz.
Öte yandan 1968 yılından beri sürdürülmekte olan müzakerelerin bir sonuç vermediği, bölgeye barışın, ancak Türkiye’nin gücüyle geleceğine artık tüm taraflarca görülmektedir.
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç.Dr. (Ulus İliş) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
(T.S.G.A)