Türkiye Cumhuriyeti devleti devrimci yolunda ilerlerken, bu devrimi halk kitleleriyle bütünleşerek yapan Atatürk’ün partisi, laikliğe ve devrimlere karşı çıkan grupları kendi çatısı altına alarak parlamentoya taşımıştır. Yeni gelinen aşamada Atatürk devrimi geride bırakılarak unutulurken, devrime karşı çıkan gerici kadroların önü açılarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi devre dışı bir çizgide geride tutulmaya çaba gösterilmiştir. Emperyalizmin ve Siyonizm’in yıllardır ortadan kaldırmak istedikleri Atatürk Cumhuriyeti geride bırakılırken, küreselci emperyalistlerin ideolojisi olan neo-liberalizm sosyal demokrasi görünümünde bir aldatmaca ile halk kitlelerine benimsetilmeye çalışılmıştır. Orta çağ modeli bir din devleti arayışı emperyalizmin bölge yönetimi oluşturmak için devreye sokulmaya çalışılırken, çağdaş dünyanın Avrupa merkezli yapılanması çerçevesinde eski Osmanlı imparatorluğu gibi bir bölgesel federasyon, din üzerinden içinde bulunduğumuz yeni dönemde kurulmaya çalışılmaktadır. Tam bu aşamada ittifaklar üzerinden iki büyük grup oluşturulurken, Türkiye dinci partilerin birlikteliği ile yeni tür bir koalisyonu bir gruplaşmanın da ötesine giderek, kamplaşmaya doğru sürüklenilmiştir. İktidar partisinin ılımlı İslam görüşü siyaset sahnesinde devam ederken, buna bir de yeni kurulan dinci partilerin mecliste grup kurmasıyla ikinci bir oluşum eklenmektedir. Şimdiye kadar laikliğin kalkmasını açıkça destekleyenlere yeni grupların eklenmesiyle şimdiye kadar devrimci bir atılım ile gerçekleştirilen ve rejimin yüz yılı boyunca korunarak savunulan laik devlet düzeni ile çağdaş cumhuriyet yapılanmasının tehlikeye girebileceği görülmektedir. Eski meclis başkanı olan bir avukat milletvekilinin defalarca laikliğin kaldırılması için konuşmalar yapması, rejimin giderek daha fazla tehdit altında kalmasına neden olmaktadır. Yüzeyden fazla partinin faal olduğu Türk siyaset sahnesinde var olan ılımlı din partisine bir de tarikatçı ve kapitalist dinci partilerin de eklenmesiyle, yeni mecliste bir dinci partiler koalisyonu gündeme gelmektedir. Bu durumda Fransız devriminin mirası olan laik devlet her zaman için Türkiye’de devre dışı bırakılabilir duruma gelecektir. Seçimler sırasında uygulanan ittifaklar düzeni, cumhuriyeti kuran partinin içinden çıkan iki dinci partinin de katılacağı bir orta çağ koalisyonu modeline dönebilecektir.

Bir devrim ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılını büyük bir başarıyla tamamlamıştır. Üç büyük tek tanrılı dinin kesişme noktasında yer alan Türk devleti şimdiye kadar son derece dikkatli bir yönetim uygulayarak, dinler arası çekişme ile cemaatler arasındaki rekabet gerçeklerine karşı hassas ve duyarlı bir yaklaşım izleyerek ve vicdan dünyasında uzun süreli bir barış düzenini kurarak bugünlere kadar getirmiştir. Bir devrim olgusu ile kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, devrimlere saygı gösteren ve onları her türlü saldırılara karşı koruyan bir cumhuriyetçi yönetime olan ihtiyacı, her geçen gün daha fazla artarken, genel seçimler üzerinden ülkede bir kamplaşma yaratılması, istenmedik bir biçimde Türkiye’nin geleceğini yeni bir dinci oluşuma doğru sürükleyerek açıkça bir kamplaşmanın önünü açmıştır. Millet adına ittifaka girenler dinci önceliklerine yer açtıkları çizgide etnik grupların bir ulusal ittifak çatısı altında toplanmasına öncelik vererek, Türk milletini içindeki etnik gruplarla bir araya getirerek bütünleştirecek bir düzeyde ulusalcı yaklaşımlar sergilememişler ama cemaat tabanlı tarikatlar ile yakınlaşarak din ve mezhep çekişmelerine gidebilecek yolları öne çıkarmaya çaba göstermişlerdir. Bir demokratik devlete sahip olan Türk ulusunun genel seçimlerini yaparken dikkatli davranarak, devletin kuruluş modelini koruması gerekmektedir. Eğer kuruluştan gelen devlet modelinden vaz geçilirse, ya da bu modele ters düşen başka bir model devreye sokulmaya çalışılırsa, o zaman başka devlet projelerine inanan ya da o doğrultuda siyaset yapan toplum kesimlerinin var olan ortak rızaya dayanan devlet modelinden uzaklaşarak, başka modellerin savunuculuğunu yapmaya dönük yönelimler gösterdiği anlaşılmaktadır. Bir devrimin ürünü olan Türk devletinin kendisini yaratan devrimin koruyuculuğunu ve savunmasını yapmasını doğal karşılamak gerekmektedir. Ne var ki, 2023 yılında son seçimler sırasında gündeme getirilen yeni uygulama ile dinci ya da laik kutuplaşması yapılması, ülkede geleceğe dönük ciddi bir kamplaşma yaratırsa, işte o zaman Türk halkının birliğini korumak ya da savunmak mümkün olamaz durumlara gelebilir.

Dünya devletlerinin uyguladığı demokratik rejimler tek tek ele alınarak incelenirse, daha çok sol ya da sağ partiler grupları yaratılarak, din ya da etnik kökenler üzerinden bir birliktelik ya da ortaklaşa siyaset oluşturma konusunda kesinlikle din ve etnik köken ayrılıkları dikkatli bir biçimde korunmuştur. Gruplar arasında çatışma ya da din kavgası veya etnik kimlik çekişmelerine yer verilmemekte ve bu gibi iç savaş yaratabilecek bütünleşmeleri kamu kurumları ile yargı organları önleyebilecek tutumlar almaktadır. Türkiye’de ise durum çok daha farklı bir ortamda gündeme gelmektedir. Türkiye devleti farklı dinlerin mezheplerin ve etnik kökenlerin bir araya gelerek birlikte yaşadıkları bir hukuk düzenine sahip bulunmaktadır. Bu çerçevede hiçbir din ya da mezhep yapılanması ile Türk toplumunun geleceği baskı altına alınamaz. Ayrıca toplumu bölebilecek düzeyde bir alt kimlik yapılanması ile sonucu bölünmeye gidebilecek bir çatışma ortamına seyirci kalınamaz. Bu gibi durumlarda karşı dengelerin devreye girerek sıcak olayların yaratabileceği gerginlik ve iç çatışma olaylarının acilen önlenmeleri gerekmektedir. Son genel seçimlerdeki gelişmelere ve gelinen son noktaya bakılırsa, Türkiye’nin önünü kapatacak bir dinci yapılanma laik devlet ve çağdaş hukuk düzenlerine aykırı biçimde gelişmektedir. Ayrıca anayasamızın giriş kısmında belirtilen cumhuriyet ilkeleri Türk devletinin temel değerleri olarak korunmaktadır. Bu nedenle Türk devrimini ya da cumhuriyet ilkelerini kamplaşma doğrultusunda kullanarak, geleceğe dönük bir kırılma ya da bölünmenin önünün açılmaması gerekmektedir. Halk oy vermeye giderken, anayasal hakları olan seçme ve seçilme özgürlüğüne temel haklar olarak sahiptir. Anayasa ve yasalar çerçevesinde sahip olunan bütün insan hak ve özgürlüklerine halk kitlelerinin serbestlik içinde ulaşması ve bunları hem ülkenin hem de kendi geleceğinin gerektirdiği yönlerde kullanılması hakkı her kesimin her toplumun ve tüm grupların en doğal haklarıdır. Genel seçimler yolu ile hiçbir biçimde halk kitlelerinin dinsel eğilimleri ya da çıkarları zorlanamaz. Temel hak ve özgürlükler doğrultusunda halk kitleleri istedikleri yönlerde hareket edebilirler. Ne var ki, siyasal çevrelerin çıkarları doğrultusunda bir saflaşma ya da kutuplaşmaların önlenmesi bir hukuk devletinin doğal gereğidir. Türkiye Cumhuriyeti bir devrimin sonucu kurulan bir ulus devlet olarak din ve milliyetçilik işlerinin karışmasına izin vermeyecektir.

Türkiye’nin önde gelen dünya çapındaki bilim adamlarından birisi ittifaklar sistemi ile Türkiye’nin bir dinci yöne doğru çekildiğini öne sürmüş ve böylesine bir tek yönlü çekiştirme ile Türkiye’nin yönlendirilmesi sayesinde ortaya büyük bir dinci kanal oluşturma çabasının çıktığı açıklığa kavuşmuştur. Çeyrek yüzyıldır Türkiye’yi yöneten ılımlı İslam iktidarının karşısında laik devletçi ve ulusal birlikçi ya da çağdaş cumhuriyetçi bir muhalefet çıkacağına, eski ılımlı İslamcı yönetimin ikinci derecedeki kadrolarının, cumhuriyet devrimini gerçekleştiren kurucu partinin kontenjanından meclise taşındıkları görülmektedir. Böylesine bir yapılanma yüzünden geçmişten gelen eski kadrolarını devre dışı bırakan cumhuriyetçi partinin, giderek cumhuriyetçi çizgiden uzaklaşarak dinci, tutucu ve sağcı çizgilerde modası geçmiş siyaseti öne çıkardığı anlaşılmaktadır. Her cumhuriyet devletinde siyasal rejimleri devlet kurulurken oluşturulan ilkelerin bir bütünü olduklarını görmek gerekmektedir. Bu çerçevede ülke rejimlerinin arkasında devrimler olduğu kadar karşı devrimlerde yer almış ve böylece cumhuriyet rejimlerinde devrimcilik ile birlikte karşı devrimciliğinde önemli roller oynadığı görülmüştür. Emperyalist devletler küresel ya da bölgesel hegemonya yönetimi peşinde koşarlarken dayandıkları ilkelerine sarılarak varlıklarını koruyabilmektedirler. Bazen bu gibi durumlar daha da hareketli bir biçimde öne çıkarak, devrimlerin karşı devrimlere dönüşmeleri çizgisinde ciddi bir çizgi kayması ve sürüklenme gibi, olumsuz tavır ve tutumları da görülebilmektedir. Bir devrim sonrasında kurulmuş olan Türkiye gibi devlet düzenlerinde yönetimin yaptığı hatalar ya da iktidara gelen partilerin devlet düzenine ters gelen uygulamaları nedeniyle devrim ilkeleri çiğnenerek yok edilirken, böylesine bir dökülme sürecinin ana çizgisinde de devrimcilik birikiminin zamanla karşı devrimci oluşumlara giden kapıları açabildiği görülebilmektedir. Türkiye gibi bir devrim hareketi ile kurulmuş bulunan çağdaş cumhuriyet devletinin, zamanla karşı devrimci bir çizgiye kayması cumhuriyet rejimini tehdit eden olumsuz bir gelişme olarak siyasal gündeme gelmektedir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.