Bu ülkenin insanı, savaş, seferberlik ve büyük kıtlık yıllarında nice yokluklar gördü ve yaşadı..
Tek kaşıklı demeyelim, az kaşıklı şirket cüsseli ataerkil aileleler vardı.. Birbirlerinin ağzından kaşıkları sırayla çekip alan....
Sağ dizlerin sıralandığı yer sofralarında onlarca kişinin tarhana çorbalarını yudumlayıp, dibeklerde dövülen tereyağlı Türk bulgur pilavını iştahla gövdesine yollayan insanlar..
Günümüzün keyifçi kent insanının aksine kümesleri, birkaç büyük baş ve onlardan biraz daha çok küçükbaş hayvanları olan insanlar..
Şimdilerdeki yağa, süte, yumurtaya ve francalaya para yetiştiremeyen yoksul ve gariban emekliler değildi o zamanki insanlar..
Devletine vergide zorlansalar da canları dahil hiçbir şeyi ülkesinden esirgemeyen nesillerdi onlar..
Ne hastaneleri, ne hekimleri vardı yöre ve yanlarında. Sıhhiye çavuş ve onbaşılılığı yapmış terhisli iğneciler dışında..
Onlara verilecek meteliği de bulmak ferman isterdi o yıllarda..
Baş ağrılarında ateşlenmelerinde ve tüm hastalıklarında bayer gripin ve aspirindi bir bardak suyla mideye doktor diyerek indirdikleri.
Paraya ve gösterişli mallara yoksullukları yanında hesapsız varlıklarıydı insan severlikleri ve kenetlenmeleri.
Bugünkü, çekmecelerinde yüz kişiye yetecek kaşığı olup, ay sonunu zor getiren fındık ve çekirdek aileler değillerdi..
Yurtlarına yayılan acılar yüreklerini yaksa da,
Meteliğe dayalı yoksullukları diz ve popolarında yamalar bıraksa da,
Kümeslerine tilki, sansar dadansa da,
Karınları tok, örgülü yün kazaklı sırtları pekti..
Kundaktaki, beşikteki bebekleri meme sütü çekilen, kuruyan Analar görmedi, çok azı dışında...
Gündüz güneş, gece ay ışığı yollarını aydınlatırdı, ece evlerinde isli gaz lambaları olsa da,,
Yazın incik kemiğine yakın toz, kışın lastik ayakkabılarının gömüldüğü, bazen cıvık, bazen sakız kıvamlı çamurlar içinde debelenen, mana ve madde doyumlu mutlu insanlardı onlar.
Çoğu kilitsiz çift kapılı avlulu evlerde beyin yıkayan, reklam ve yuva yıkan harcama hovardalığından uzakta yaşayan insanlar..
Güven ve dürüstlüğün garantörlüğünde yaşayan yurtsever insanlar..
Ne gırtlağa kadar borcu olanlar vardı, ne lüks konfeksiyon giysili, ne saçları briyantinli ve kuaförlü insanlar göremezdiniz, büyük kentlerde olanlar dışında..
Çalışkan, emeğini taşa toprağa kazıyan, lokmasını helal olanlardan devşiren insanlardı onlar..
Yoksula, yolcuya kapı arkasındaki delikten bakıp beğenmediklerine kapı açmayan bugünkiler gibi değillerdi..
Ne aylak gezeni, ne yakışıklıyım ve güzelim diye kasılıp, kıvrılıp yatanı görürdünüz o devirlerde..
"İNSANIN EN İYİSİ DİP KÖŞEDEKİ UN ÇUVALIDIR"
Hikmetli sözünü ederlerdi, deve dişli büyükler böyleleri için.
Er olsun, ere varacak eş olsun, UN ÇUVALI olmalı derlerdi, boş gezenin boş kalfaları için..
Ne bugünün 112'yi yüzde 60 asılsız ihbarlarla yorup yıpratan parazitler vardı, ne yevmiyeyi beğenmeyen kıraathane tufeylileri..
Yüzde 80'i ürettiği ile hem kendini, hem yoksulu, hem de hem ülkeyi doyurandı.
Ürettiği ile giyinip kuşanandı.. Çoklukla diklenmeyen, azlıkla yerinmeyen insanlardı.
Şimdikiler gibi didişmeyen, sürtüşmeyen, çekişmeyen ve ayrışmayan insanlardı..
Bunlara fırsat ve zaman bulamamalarının tek sebebi vardı;
ADAMIN VE KADININ EN İYİSİ UN ÇUVALI OLMALARIYDI..
Üreten, doyuran, koruyan, kollayan ve sımsıkı kucaklaşan insanlar..
Sağlık ve esenlik dileklerimle...
Yaşadığımız, bu gün özlediğimiz geçmiş yaşantımızı anlam dolu cümlelerle özetlenmiştir. Yüreğine salık değerli Enver abim, Saygılar sunarım.