8 Mart 1857 tarihinde New York’taki bir tekstil fabrikasında 40.000 işçi, daha iyi çalışma koşulları elde etmek amacıyla grev yapmıştı. Ancak polisin işçilere saldırmasıyla birlikte çıkan kargaşa ve yangında, çoğu kadın 129 işçi hayatını yitirmişti. 16 Aralık 1977 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kabul etmiştir.

Ama 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kabul eden Birleşmiş Milletler, Vietnam’da, Yugoslavya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Suriye’de ve dünyanın birçok yerinde yüz binlerce kadının katledilmesine sessiz kalmaktadır.

Bu ve benzeri simgesel günler, somut gerçekleri ortadan kaldıramamaktadır. Kadınlar dünyanın her yerinde ve yaşamın her alanında şiddete maruz kalmaktadırlar. Birleşmiş Milletler Şiddet Raporu’na göre dünyada her gün 137 kadın öldürülmektedir. Ülkemizde 2018 yılında 440; 2019 yılında 474 kadının öldürüldüğü göz önüne alınırsa, kadınlara ne kadar değer verdiğimiz ortaya çıkmaktadır. Eşsiz liderimiz Atatürk; “şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” sözleriyle kadınları yüceltirken, günümüzde kadına yapılan şiddet, zulüm, taciz ve öldürme olayları alıp başını gitmektedir.

11 Mayıs 2011 tarihinde imzaladığımız “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nde, devletlerin kadınları güçlendiren politikaları desteklemeleri yer almaktadır. Bunun yanında önemle vurgulanan “toplumsal cinsiyet” kavramı da bulunmaktadır. YÖK, 28 Mayıs 2015 tarihinde yayımladığı “Yüksek Öğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi”ndeki “toplumsal cinsiyet” eşitliği kavramından, toplumsal değerlerimize ve kabullerimize aykırı olduğu gerekçesiyle vazgeçmiştir. Bu kavramın toplum tarafından da kabul görmediğini iddia eden YÖK’e karşı, akademik dünyadan ses çıkmamaktadır. Üniversitelerdeki Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezleri de bu konuda susmakta, tepki vermemektedirler.

Ülkemizde siyasi iktidarın etkisiyle kadınlara bakış açısı değişmiş ve buna bağlı olarak şiddet uygulanması da artmaya başlamıştır. Bu şiddet, kadın cinayetlerinde 2002 yılından günümüze kadar yaklaşık %1700 oranında artmıştır. 2002 ile 2019 yılları arasında 200 binden fazla kadın cinsel saldırıdan mağdur olmuş ve yedi bine yakın kadın öldürülmüştür. Ülkemizde kadınların yaklaşık %50’si, hayatlarında en az bir kez fiziksel ve cinsel şiddete uğramaktadırlar. Her gün yazılı ve görsel basında, kadına yönelik cinsel taciz ve öldürme olaylarını görmekteyiz.

“Kadın olmak için en iyi ülkeler” sıralamasında ülkemiz, 167 ülke arasında 114. sıradadır. Bu olumsuzlukları önleyebilmenin öncelikli yolu laik, demokratik ve bilimsel eğitim sisteminden geçmektedir. Bunun yanında aydınlatma ve bilinç kazandırma gerekliliği de bulunmaktadır. Bu olgu ise aileden başlayarak okul öncesinde, okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde sürdürülmelidir.

Kadınlarımız ve erkeklerimiz, yaşamın akıl ve bilime uygun olarak düzenlendiği çağdaş bir toplum mücadelesinde birlikte olmak zorundadırlar, tıpkı Ulusal Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi. Bu vatan Kara Fatma, Gördesli Makbule, Emire Ayşe Aliye (Çete Ayşe), Ayşe Çavuş, Selanikli Ayşe Hanım (Binbaşı Ayşe), Ayşe Hanım (Mehmet Çavuş), Nezahat Onbaşı, Kılavuz Hatice, Tayyar Rahime, Şerife Bacı, Halime Çavuş’un yanı sıra isimsiz birçok kahraman kadınlarımızın, erkeklerle birlikte savaşarak kurdukları vatandır.

Kadına değer vermeyen toplumların geleceği karanlıktır.

Çünkü kadın sevgidir, dostluktur, emektir, toplumun ışığıdır, toplumu aydınlatır ve ilerlemesine öncülük eder.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Kamuran 4 yıl önce

Hep şiddet ve kadınlara yönelik baskılardan bahsediyoruz ve adınada kadınlar gününü kutlama diyoruz iyiki sizi 1857 de ve daha sonrasında öldürmeye devam etmişiz gibi bir anlam çıkar o zaman bu acı olaya anma programı denmeli çalışan kadınlara yapılan şiddetin anma programı taziye proğramı demeliyiz hatta 8 martta her kadına bir erkek verip dövün içiniz biraz rahatlasın diye bir ödül verilmelidir