Bursa Arena E'Gazete
2018-12-14 23:54:12

Zeynep Anne..

HİKMET ÖCAL

14 Aralık 2018, 23:54

Genç kadının o sabah içinde tarifi mümkün olmayan bir sıkıntı vardı. Tertemiz iş önlüğünü giydi. Yanındaki orta yaşlı kısa boylu kadın, arkadaşının durgunluğunu fark etmişti. Önlüğünü giyerken erkek sesini andıran sesiyle ona seslendi:

-Kız, neyin var, nedir bu durgunluk?

Kadın tiz sesiyle zoraki cevap verdi:

-Ne bileyim abla, içimde bir sıkıntı var. Ne zaman böyle olsa canım sıkılır.

Göbeği neredeyse önlüğünden çıkacakmış gibi duran kadın, genç olanın yanına geldi. Sırtını sıvazlayarak, bir abla şefkatiyle ona şöyle dedi:

-Hiçbir şey olmayacak kuzu. Durduk yere canın sıkılıyor işte…

Orta yaşlı kadın, arkadaşının koluna girdi. Ağır adımlarla tekstil tezgahlarının bulunduğu geniş salona geçtiler. Tezgahları önlü arkalıydı. Her ikisi de çok çalışkandı. Lakin, usta başından fırsat buldukça kaynatmayı da hiç ihmal etmezlerdi. Mesainin başlamasına on dakikaya yakın bir süre vardı. Tekstil işçileri sabah mahmurluğunun etkisiyle tezgahlarını istemeye istemeye sildiler. İki usta başı vardı. İkisi de işçiler tarafından sevilirlerdi. Patrona karşı işçilerinin haklarını savunmaya çalışırlardı. Gerçi her zaman patronun dediği olurdu zira iş aslanın ağzındaydı; iyi kötü bir işleri vardı. Bu yüzden hiçbiri; çoğu patron gibi önce kendisini düşünen patronlarına karşı durmaya cesaret edemezlerdi. Başlangıç zilinin çalmasıyla, irili ufaklı çok sayıda makinanın kulakları tırmalayan sesleri işitilmeye başlandı. Genç kadının gözü fabrikanın üstündeki dar pencerelere takıldı. Ardı arkasına kapkara bulutlar sanki önceden planlamışlar gibi koştura koştura gökyüzünü dolduruyorlardı. Bulutlar, genç kadının az önceki huzursuzluğunu nüksettirdi. Yüreği daraldı. İçinden; “ hayırdır inşallah.. “ diyerek olabildiğince kendini çalışmaya verdi…

Yarım saat geçti ya da geçmedi. Fabrikanın devasa çelik kapısı gürültüler çıkartarak açıldı. Kapıda fabrikanın genel müdür yardımcısı vardı. Çok üzgün görünüyordu. Kısa boylu, geniş yüzlü usta başı koşturarak onun yanına gitti. Hararetli bir şekilde ona bir şeyler anlatmaya başladı. O anlattıkça ustabaşının yüzü düştü. Başını önüne eğdi. Öylece kaldı. Onların bu hali işçilerin dikkatini çekti. Hepsi merak dolu bakışlarla birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Kendi aralarında konuşmaya başladılar. Usta başının beti benzi atmıştı. Genel müdür yardımcısı, söyleyeceklerini söyledikten sonra fabrikadan çıktı. İşçiler, adeta yayından fırlayan birer ok gibi oldukları yerlerden fırlayarak olduğu yerde kala kalan usta başının yanında soluğu aldılar. Usta başı, işçilere hiçbir şey söylemedi, söyleyemedi. İşçi grubunun arasından ağır adımlarla ilerleyerek sabahtan beri içinde huzursuzluk olan kadına doğru ilerledi. Uzun boylu, ince yüzlü diğer usta başı da ne olduğunu öğrenememişti. O da diğerleri gibi merak içindeydi. Usta başı kadının yanına geldi. Kadın, kendisiyle ilgili bir durum olduğunu anladı. Gözleri yerinden fırlayacak gibi oldu. Heyecan dolu bir ses tonuyla usta başına sordu:

-Ustam ne oldu.. Yoksa işten mi çıkardılar beni?

Usta başı bütün gücünü toplayarak başını yerden kaldırdı. Yüzünde ağlamaklı bir ifade vardı. Söyleyeceği şeyi nasıl söyleyeceğini bilemediği yüzüne adeta bir ayna gibi yansımaktaydı. Onun bu hali genç kadını daha da korkutuyordu. Diğer işçiler de ustabaşının ne olduğunu söylemesi için adeta ona yalvarır gibi bakıyorlardı. Saçlarının yarısından çoğu beyazlamış olan usta başı zoraki söyledi:

-Zeynep Hanım, söyleyeceğim şey karşısında metin olmanı istiyorum..

Usta başının bu sözleri işle ilgili bir sorun olmadığını ortaya koyuyordu. Koyuyordu koymasına ama söyleyecekleri keşke işten çıkartsalardı diyeceği cinsten olacaktı. Bütün işçiler oldukları yerde dona kaldılar. Ne söyleyeceklerini bilemediler. Genç kadının dudakları ve sesi titriyordu:

-Faruk Ustam Allah aşkına söyle. Yalvartmasana..

Faruk usta ağır ağır söze başladı:

-Zeynep Hanım, nasıl söylerim bilemiyorum. Beyin, bir saat önce çalıştığı inşaatın beşinci katından düşmüş. Metin ol…

Uzun boylu kadın hiçbir şey demedi diyemedi. Bağırmadı, ağlamadı. Olduğu yere çöktü. Oturdu. Başını dizlerinin üzerine koydu. Arka tezgahtaki orta yaşlı kadın da onun yanına çöktü. Herkes bağırmasını, ortalığı birbirine katmasını bekliyordu. Öyle yapmasını da istiyorlardı. Öyle yapmazsa kötüydü. Aklını kaçırabilirdi. Kadınlar, aklını kaçırmış gibi yaygaracı makinelere bakan zavallı kadına güç vermeye çalışıyorlardı. Kimisi “başın sağ olsun kızım” derken, kimisi de “Allahın takdiri yavrum, Allah, sana, bebene güç versin” diyorlardı. Çaresiz kadın söylenen bu sözlerin zerresini duymuyordu…

Fabrikanın sahibi kadına bir hafta izin verdi. Ertesi gün cenazeyi toprağa verdiler. Olayın sıcaklığı gün geçtikçe az da olsa azalıyordu. Zeynep ile kocası Ragıp evleneli daha bir buçuk yıl bile olmamıştı. Dünya tatlısı bir bebeleri vardı. Evleri kiraydı. Şimdi bebenin bütün sorumluluğu genç kadının omuzlarına yüklenmişti…

Müteahhit, kocasının tazminatını kadına ödemişti. Toplu bir para geçmişti eline. Artık bu parayı bebesini büyütmek için kullanacaktı. Hayat devam ediyordu. Bir hafta çabucak geçti. Zeynep işine döndü. Hiç kimselerle konuşmaz oldu. Dalıp gidiyordu. Lakin işini de yapıyordu. Günler geçtikçe, toparlamaya başladı…

Aradan bir ay geçmişti. O sabah daha moralli görünüyordu. Ve hatta arkadaşları genç kadının yüzünde küçük de olsa bir tebessüm görmüşlerdi. Onun bu hali herkesi mutlu kılmıştı. Ama bu uzun sürmedi. Zeynep, bir yandan çalışıyor, diğer yandan da erini kaybetmenin acısıyla ağzından acılı sözler çıkıyordu. Bir ara orta yaşlı kadın tuvalete gitmiş olmalıydı ki bunu fırsat bilen uzun boylu usta başı Zeynep’in yanına geldi. Zeynep her iki usta başını da kendi abisini sever gibi severdi. Onlara saygıda kusur etmezdi. Lakin uzun boylu olanının yüzünde o gün Zeynep’in hoşuna gitmeyen bir ifade vardı. Kendisine olan bakışları her zamanki bakışları değildi. Uzun yüzlü adam, hafif sırnaşık bir tavırla kadına şöyle dedi:

-Zeynep, (önceden hep Zeynep Hanım derdi) ben yabancı sayılmam. Bir ihtiyacın varsa, ben yardımcı olurum, çekinme…

Genç kadın hiç alışık olmadığı bu tavırdan dolayı rahatsız oldu. Sinirlendi. Kan beynine sıçradı. Yüzü sinirden kıpkırmızı oldu. Usta başına sert sert baktı. Sonra ona hiçbir şey demeden tezgahıyla ilgilenmeye koyuldu. Bu arada abi gibi sevdiği bu ustabaşının, kocasının ölümünden sonraki bu tavrından dolayı o an ondan ve bütün erkeklerden nefret etti. Daha önce böyle bir şeye yeltenemeyen ve dışarıdan bakıldığında ve ne yazık ki o güne kadar kendisinin bile adam sandığı bu fırsat düşkününden iğrendi. O an içinden, onun yüzüne tükürmek ve hatta boğazına sarılmak geldi. Ama soğukkanlı olmalıydı. Böyle yaparsa, patron hiç şüphe yok ki kendisine inanmayacak, bu şahsiyetsize inanacaktı. Böyle olunca da işinden olacaktı. Bu yüzden içinden; “ya sabır” çekerek tezgahında çalışmayı sürdürdü. Karşı karşıya kaldığı bu iğrenç davranış çok zoruna gitmişti. Göz pınarlarından incecik damlalar inmeye başladı. Lakin göz yaşlarını usta başına göstermemeyi başardı. Ahlaksız adam oradan uzaklaşmadan önce genç kadına ağzını yaya yaya ve pis pis sırıtarak şöyle dedi:

- Dediğim gibi.. Sen iste yeter..

Zeynep, usta başı oradan uzaklaşır uzaklaşmaz, ablası kadar çok sevdiği orta yaşlı kadın gelir gelmez durumu ona anlattı. Kadın bunun üzerine çok sinirlendi ve şu sözler birer birer ağzından boşaldı:

-Vay fırsat düşkünü deyyus vay. Boyu altında kalsın. Keşke altıma etseydim de seni o deyyusla yalnız bırakmasaydım. Hele bir daha sana yanaşsın bakayım, kendi ellerimle o çelimsiz boynunu kırarım. Kırmazsam da yuh olsun bana!...

Zeynep, kadının bu sözlerinden sonra kendini daha güçlü hissetti. O günden sonra, orta yaşlı kadın sık sık usta başına ters ters bakmaya başladı. İşten çıkarılmak umurunda bile değildi. Zeynep ise onun kadar güçlü olamamakla birlikte arada, usta başına düşmana bakar gibi bakıyordu. Usta başı Zeynep’in durumu kadına anlattığını sezdi. O da kötü kötü bakıyordu. O akşam iş çıkışı Zeynep ve orta yaşlı kadın fabrika önünde kısa boylu usta başını beklediler. Ona durumu anlattılar. O ustabaşının bu duruma çok sinirleneceğini düşünüyorlardı. Lakin durum hiç de öyle olmadı. Zira usta başı, böyle bir şeyin olamayacağını, bir daha arkadaşına böyle bir iftira atarlarsa, herkesten önce kendisinin onları işten çıkartacağını söyledi. İki kadın da sükut-u hayale uğramışlardı…

Üç gün sonra, ahlaksız ustabaşı iş çıkışı hava kararırken köşede bekliyordu. Zeynep onu görmedi. Adam birden önüne çıktı. Ona, kendisinden hoşlandığını, isterse karısını bile hiç düşünmeden hemen boşayacağını ve bütün servetini önüne sunacağını; yeter ki kendisine evet demesini istediğini söyledi. Adam kadını duvara iyice yanaştırdı. Elini tutmaya çalışıyordu. Adam Zeynep’ten; korkacağı için herkesin duyabileceği kadar yüksek bir tepki beklemiyordu. Bu yüzden rahattı. Bu arada diğer işçilerde yavaş yavaş oraya doğru ilerliyorlardı. Zeynep, adeta bir pisliğe bakar gibi adama baktı. Cılız vücudundan beklenmeyen güç ve çeviklikle bir hamlede adamın elinden kurtuldu. Adam çok sinirlendi. Kontrolünü kaybetti.Genç kadına sesi çok ötelerden bile duyulacak bir tokat attı. Bu arada orası işçilerle doldu taştı. Zeynep, iffetine göz koyan bu adamın suratına okkalı bir tükürük fırlattı. Usta başının ipliği pazara çıkmıştı. Usta başının genç kadına sarkıntılık yaptığını gören bir delikanlı, tam usta başı kadına yumruk atmak üzereyken ona okkalı bir yumruk patlattı. Aldığı darbenin etkisiyle orta yaşlı adam adeta bir patates çuvalı gibi yeri boyladı. Bir süre yerde debelendi. Bütün işçiler şahsiyetsizin yüzüne ardı arkasına defalarca tükürdüler…

İşçilerin yaptıkları şahitlik neticesinde, fabrika patronu kuruş tazminat vermeden ve gözünün yaşına bakmadan ahlaksız adamı kapının önüne koydu…

Zeynep Anne, her anne gibi ışıldıyordu…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.