Senin yerinde olmak, birçok kişinin hayalidir eminim. Yüzündeki çizgilerin derinliğini, ellerindeki makine yağlarını işçi tulumuna sürdüğün günleri görmeyenler isterler bunu. Çocuk yaşta gurbet nedir bilmeyenler, tek kişilik ince sünger yatakta enine dört kişiyle yatmayı da bilmezler. Karanlığı hafifçe aralayan küçük lambalı, rutubetten duvar sıvaları düşmüş bodrum katında yaşadıklarını, sabah gün ışımadan aç karnınla yürüyerek işe gidişlerini, ancak hikâye gibi dinlerler. Çocuk olduğunu unutup, ''O yaşta gurbet elde kardeşine ağabeylik, annelik, babalık yapmak da ayrı bir keyiftir'' derler, kim bilir?

Zor olan bu hayatın acımasız çarkının en bozuk dişlilerinden geçerken, boyundan büyük, cüssenden ağır, geceden siyah ve kokusu üstünde tüten lastiklerini sökerken kamyonların, yüzünden boncuk boncuk dökülen siyah terinin bu günleri sana getirdiğini kim bilebilir ki?

Kapıya gelen okul servis aracına ''Kendi başına gidemez'' dediğin, kahvaltısında kuş sütünden arı polenine zorla yemek yedirdiğin, elinde son model cep telefonuyla sosyal ağda gezinirken annesinin ayakkabılarını bağladığı, ''Ağırdır, servise kadar ben taşırım'' diyerek çantasını taşıdığın çocuğunun hayatına bakıyor, yarattığın bu farklı dünyaya şaşırıyor insan.

Aslında senin de kendi içinde özlemlerin var, biliyorum. O, deresi tepesi yemyeşil, içinde annen ve babanın olduğu zamanları, hatta çobanlık yaptığın günlerde üzerine çıkıp sonrasında düşüp kafanı kırdığın ağacı, aç kalıp ekmek çaldığın ambarı, okuldan öğretmeninin balını sigarasını çaldığında sıra dayağı yediğin günleri özlersin, bilirim.

Oysa; ''Bir eli yağda, diğeri balda'' diyor belki kimileri, şimdilerde. Bindiğin arabanın, oturduğun evin, yediğin yemeğin ve gidip gezdiğin ülkenin hayalini kuruyor, senin gerçekliğini bilmeyenler, tanımayanlar. Dışarıdan, sol göğsünün altında taşıdığın naif ve ürkek yüreğini görmeyenler, bu kara adamın yüzünde asılı duran ifadeden korkarlar.

Yolda ağlayan birini gördüğünde sorgusuz sualsiz elinden tutan; eşine, dostuna her zaman kol kanat geren sensindir. Çocuklukta birilerinden duyarak bilgi sahibi olduğun, yüzünü bile görmediğin, gidip de dönülmeyen bir hikayenin parçası büyük amcan için ''Yemen'' türküsünü her dinlediğinde gözlerine hakim olamayan kişi de yine sensindir. Geçmişinden acı dersler çıkarıp, maddiyattan daha önemli olanın “insanlık” olduğunu sen kadar kim bilebilir ayrıca?

Ve yine Veysel'in aşkı gibi, senin toprakta bulduğun huzuru kaç kişi bulabilir ki? O toprak uğruna, üzerinde ütülü beyaz atlet, altında her yanı yırtılmış ve göbeğinin üstüne kadar çekilmiş çamurlu pijamanla, değiştirmeye üşendiğin pahalı ayakkabılarınla, tarlada ceviz ağaçlarının içine sızan kurdun peşine düştüğünü, bu konunun uzmanı mühendisle yaprak renginden ağaç hastalıklarına kadar türlü konuları tartıştığını, yıllarını bitki yetiştirmeye vermiş geveze İsmail'e budama dersi verdiğini, kimseyi kıramayıp işe aldığın ve sonunda hep bana kovdurmak zorunda kaldığın yumurta çalan bekçilerinle uğraşını kaç kişi bilir ki?

Boş vermişliği neden seçtiğini, en yakınlarından darbeler yediğini, acılar eleyip sevdiklerini toprağa verdiğini, kimseler görmeden ziyaretlerine gittiğini, yaşadığınız hatıraları kara toprağa anlatırken seni duyduklarını düşündüğünü, başından mı ayağından mı öpmeye şaşırdığın soğuk mermer taşının sendeki yansımasını kim bilebilir ki? Kaç kişi senin içinde kopan fırtınanın şiddetini ölçebilir ki?..

Hadi usta, birlikte gene söyleyelim, 

''Ah o yemendir, gülü çemendir, giden gelmiyor acep nedendir?..''.

(Aziz dostum Azimet Ağırdemir'e...)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.