Değerli katılımcılar, başta Uğur Mumcu ile Muammer Aksoy olmak üzere yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımızın önünde saygıyla eğiliyor ve sizleri dostlukla selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Bu yıl 27. Adalet ve Demokrasi Haftası’nın teması Uğur Mumcu’nun “İsterler ki Susalım” deyişi. Biz de Tüm Öğretim Elemanları Derneği olarak düzenlediğimiz açıkoturumumuzun adını “Üniversiteler Susmaz” olarak belirledik. Üniversitelerde yapılan hukuksuzluklara, haksızlıklara, liyakatsizliklere ve yanlışlara karşı Üniversiteler Susmaz diyoruz.

Mayıs 1975 tarihinde kurulan Tüm Öğretim Elemanları Derneği, 12 Eylül 1980 darbesiyle kapatılmıştır. Kasım 1986 tarihinde yeniden kurulan TÜMÖD, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kurulan ilk demokratik kitle örgütü olduğu gibi, üniversite çalışanlarının kurduğu ilk örgüttür. Tüm Öğretim Elemanları Derneği, 1975 yılında kurulan ilk TÜMÖD gibi, bütün üniversitelerde görevli öğretim elemanlarının üye oldukları dernek özelliğini korumaktadır.

Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nde bugüne kadar seçkin, yürekli ve korkusuz insanlar görev alarak, genel başkanlık ve yönetim kurulu üyeliği yapmışlardır. Üyelerimiz bu özelliklere sahip olmak zorundadır. Çünkü TÜMÖD, sindirilmek ve susturulmak istenen geniş bir topluluğun sözcüsüdür.

Öncelikleri arasında; üniversite kimliği, bilim insanı onuru, özgür düşünce, demokrasi ve ulusallık yer alan TÜMÖD, üniversiteler var olduğu sürece yaşayacaktır. Daima bilimin, aklın, özerkliğin, bilimin özgürlüğünün, insan haklarının ve hukukun yanında olmakta; laik, demokrat ve Atatürkçü Düşünceyi ilke edinmektedir. Kemalist ilke ve devrimlerin savunucusudur. TÜMÖD’ün ilkesi budur, yolu budur, savaşımı budur. Bu ilkede, bu yolda ve bu savaşımda birlikte olmak, derneğe güç verecektir. Örgütlü olduğumuz zaman sesimizin daha gür çıkacağını unutmamalıyız. TÜMÖD, düzenlediği çeşitli etkinliklerle, katıldığı toplantılarla üniversite ve ülke sorunlarına eğilerek, gerekli fikirler sunmaktadır.

Bugün etkinliğimizin adı Üniversiteler Susmaz… Ancak ülkede hukuk yok edilirken hukuk fakültelerinden ses çıkmamaktadır. Yapılan anayasa değişikliklerinde sessiz kalmayı tercih eden akademisyenler, bugünkü durumun sorumluları arasındadır. Gülünç enflasyon hesaplarıyla toplum uyutulurken, iktisat fakülteleri tepki vermemektedir. Mühendisliği hiçe sayan projeler gündeme getirilirken, mühendislik fakülteleri sessizdir. Cinayetler, tecavüzler alıp başını gitmişken, laik ve bilimsel eğitim yerine dine dayalı eğitim yapılırken üniversitelerden ses çıkmamaktadır. Akademisyenler, bu sessizliği kırmanın yolunun örgütlenmeden geçtiğini bilmek zorundadır. Günümüzde suskun üniversite olgusuyla karşı karşıyayız. Susan üniversitelerde bilim yapılmaz yapılamaz.

Ülkemizde yıllardır ve sistemli bir şekilde laik ve bilimsel eğitim terk edilmektedir. Ülkemizin şiddetle bilime, teknolojiye ve üretime ihtiyacı varken, teknik meslek liselerini kapatarak, yerine imam hatip okulları açılmaktadır. Laik eğitim sistemimiz hem gericileştirilmenin, hem de özelleştirmenin kıskacı altına alınmıştır. Milli eğitimde ilk, orta ve lisede dini içerikle yetişen nesiller, üniversiteye gelince de farklı olmuyorlar. Bu nesillerden bazıları üniversitede akademisyen olarak görev yapmakta, çeşitli idari görevlerde bulunmaktadır. Bugün birçok üniversitelerde bilimden uzak şekilde eğitim verilmektedir.

6 Kasım 1981 tarihinde çıkarılan YÖK yasasıyla birlikte, çağdaş ve özerk üniversite yok edilmiştir. YÖK’ün kurucusu İhsan Doğramacı tarafından üniversiteler doğranmıştır. Özellikle 2002 yılından sonra üniversitelerde liyakat yerine, din temeline dayanan atamalar yapılmış, laik ve bilimsel eğitim yara almaya başlamıştır.

Laiklik, devletin ve toplumun dini kurallardan arınmasıdır; devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Laiklik, aklın sorgulanmasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananlar, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasındadır. Büyük önderimiz Atatürk “laiklik adam olmaktır” demişti. Yaşadıklarımız göz önüne alınınca bazılarının henüz adam olamadığı ve belki de hiç olamayacağı anlaşılmaktadır.

Aralık 2019 tarihinde Mardin Artuklu Üniversitesi kampüsünde bulunan ve Mardin Anakent Belediyesi'ne bağlı Gençlik Merkezi bünyesindeki Genç Kafe’ye asılan afiş şöyle: “Genel ahlak kurallarına uymayan öğrencilerimizin kafeye girişi yasaklanacaktır.” Bunun dışında öğrenciler sürekli göz hapsine alınarak, taciz edildiklerini dile getirmişler ve kafe işletmecisinin, kadın öğrencileri erkek öğrencilerle selamlaşma ve oturma şekillerinden dolayı uyardığını da bildirmişlerdir.

24 Aralık 2019 Salı günü İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne doktora jürisine katılmak üzere gelen İstanbul Aydın Üniversitesi, İletişim Fakültesi Televizyon Haberciliği ve Programcılığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Girgin iki kadın öğrenciye; “Burada böyle giyinemezsiniz, burası pavyon değil” diyerek sözlü tacizde bulunmuş ve öğrencilerin üzerine yürüyerek tehdit etmiştir.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı’nın bu olay üzerine yaptığı açıklama şöyle: “Fakültemizde, 24 Aralık 2019 Salı günü gerçekleştirilen bir Doktora Jürisinde, üye olarak yer alan ve halen bir vakıf üniversitesinde profesör olan bir öğretim üyesinin, jüri sonrası fakültemizden ayrılmadan hemen önce koridorda karşılaştığı iki kadın öğrencimize yönelik hakareti ile ilgili derhal inceleme başlatılmıştır. Üniversitemizin ve Fakültemizin, öğrenci odaklı anlayışı ve bilim etiğine tam bağlılık yönündeki değerleri çerçevesinde, yaşanan bu durumun tasvip edilmesi mümkün değildir. Dekanlığımız, konuyla ile ilgili tüm süreçlerin takipçisi olacaktır.”

Bu olayla ilgili olarak İstanbul Aydın Üniversitesi Fikir Kulüpleri Federasyonu da açıklama yaptı. Açıklamada Atilla Girgin’in İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yüksek lisans öğrencisini taciz ettiği belirtilmiş ve Girgin’in benzer tacizleri birden çok kez yaptığı ileri sürülmüştür. Atilla Girgin hakkında soruşturma açılması ve görevden uzaklaştırılması talep edilmiştir.

Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ebubekir Sifil, bir erkeğin farklı illerde evi ve eşi olabileceğini, bu durumun 'meşru' olduğunu öne sürmüştür. Bu akademisyen daha önce de “deve idrarı” ile ilgili açıklamalarda bulunmuş ve deve idrarının şifalı olduğunu söylemişti.

Bingöl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Kılıç, ‘Tarla Bitkileri Islahı’ ders notlarına, tarla bitkileri dışında çeşitli Risalei Nur külliyatından sözler eklemiş ve dersin içeriğinde Risalei Nur külliyatına yer vermiştir. 2018 yılında “Kur’an Işığında Tahıl Bitkileri” adlı kitabı yazmıştır. Hasan Kılıç’ın Meşveret cemaatinin içine sızmış bir FETÖ üyesi olduğu iddiaları ortada dolaşmaktadır ancak kendisi akademisyen kimliğini sürdürmektedir.

Öğrencilerin yemek ücretine zam yapan, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin, makam odasına 441 bin TL harcayarak banyo yaptırdı. Üstelik bu banyoyu, tarihi binaya izin almadan yaptırmıştır. Bu rektör üniversite bahçesine, millet bahçesi yapması ile de gündeme gelmişti.

Sivas, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Arapça Konuşma Kulübü tarafından 18 Aralık Dünya Arapça Günü dolayısıyla etkinlik düzenlendi. Etkinlikte konuşan İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Yusuf Doğan “Arapça kutsal bir dildir” dedi. Sözlerine şöyle devam etti: “Tabii bir kısmı Arap ülkeleri bir kısmı da Arap olmayan ülkeler tarafından Arapça konuşuluyor. ‘Biz o Kur'an'ı Arapça indirdik’ buyuruyor. Bu yönüyle Arapça kutsal bir dildir. Diğer yönüyle Allah Resulü bu dili konuşmuş, bu dille tebliğini yapmıştır. Aynı zamanda Arapça olmadan da ibadetinizi yapamazsınız. Bunun yanı sıra İslami kaynaklarınız hadis, tefsir, fıkıh olmak üzere birçok eserimiz, temel kaynaklarımız Arapça olarak yazılmıştır.”

19 Aralık 2019 tarihinde Kırıkkale Üniversite’sinde Genç Kalemler Topluluğu ile Bilim ve Sanat Topluluğu'nun, Dünya Arapça Günü ile ilgili gerçekleştirdiği etkinliğe ait broşürlerde, İstiklal Marşı'nın Arapça okunmasının programda yer aldığı görüldü. Program sırasında İstiklal Marşı, bir öğrenci tarafından Arapça şiir olarak okundu. İstiklal Marşımız sadece Türkçe okunur. Türkçe dışında başka bir dilde okunamaz. Türkçe ezana karşı çıkanların, Arapça İstiklal Marşı okutmaları şehitlerimize, gazilerimize ve Türk Milletine saygısızlıktır, hakarettir.

Bazı televizyon kanallarının kadrolu provokatör akademisyenleri var. Bunlardan biri İstanbul Medipol Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Selman Öğüt’tür ve en büyük özelliği Atatürk'ten nefret etmesidir. Sürekli şunu söylüyor: “Bu ülkede Kemalistler ezanı Türkçe okuttu.” Ezan Türkiye’de Türkçe okunabilir tıpkı İran’da Farsça okunduğu gibi. Türkçe ezana karşı çıkanlar, buna karşılık İstiklal Marşı’nı Arapça okutuyorlar. Türklüğün en büyük düşmanı ümmetçiliktir.

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı ve İlahiyat Akreditasyon Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Halis Aydemir’in öncülüğünde, 2-3 Kasım 2019 tarihleri arasında İstanbul’da Uluslararası Akreditasyon Eğitim Programı yapılmıştır. Bu program için yazılan dört sayfalık davet mektubunun üç sayfası Arapça’dır.

26 Aralık 2019 tarihinde Kanal A televizyonunda yayınlanan Deşifre adlı programa katılan İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu, Kanal İstanbul projesine ilişkin şunları söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanına yüklenilmesinin en büyük sebebi Kanal İstanbul projesi. Vatikan kaynaklarından aldığım bilgilere göre Kanal İstanbul'un altında tapınakçılardan kalan 10 gemi dolusu altın var. Fransa'dan kaçırdıkları hazineler var. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda bilgiye sahip.”

Kanal İstanbul demişken aklıma geldi: İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Dr. Yavuz Örnek, Kanal İstanbul’un ÇED raporuna danışman yapılmış. Bu akademisyen TRT’de katıldığı bir programda şunları söylemişti: “Hz. Nuh döllenmiş bir dişi ve bir erkek yumurta sipariş etti, hatta o dönemde oğlu ile cep telefonuyla görüşüyordu. Nuhun Gemisi nükleer enerji ile çalışıyormuş ve İnsansız Hava Aracı kullanılıyormuş..”

Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, katıldığı bir konferansta “Google'ı ilk icat edenin ve kullananın Sultan Abdülhamit olduğunu” söyledi. Eğer ilk cep telefonunu Nuh kullandıysa, Abdülhamit’in Google’ı icat etmesi normaldir. Şimdi aklınıza facebook, twitter, instagram kimler tarafından bulundu sorusu gelecektir. Sanırım kısa sürede bu soruyu da yanıtlar yetenekli akademisyenlerimiz.

Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Bedri Gençer, kişisel sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile 24 Ocak Cuma akşamı Elazığ depreminin nedenini çocuk yaştaki evliliklerinin yasaklanmasına bağladı. Kılık, kıyafeti bile bir akademisyene yakışmayan bu kişi, katıldığı bir seminerde boşanan kadınların ‘hafif kadınlar’ olduğu imasında bulunmuştu. Aslında böyle söyleyerek kendisinin ‘hafif profesör’ olduğunu saklamaya çalışmaktadır.

Adıyaman Üniversitesi’nin rektörü; “Kadınla tokalaşmak, ateş tutmaktan daha korkunçtur” fetvasını vermişti. Mardin Artuklu Üniversitesi rektörü: “Akademisyenler için kep değil sarık daha uygundur” demişti. Karabük Üniversitesi, demiryollarına katkılarından dolayı Padişah Abdülhamid’e “onursal doktora” vermişti. Şimdi dünyanın en büyük 500 üniversitesi arasında neden yokuz diyorlar ya, bu gidişle en büyük 5000 üniversite arasına bile giremeyiz.

Bugün 203 üniversitemizde rektörlük yapan profesörlerden 68 tanesinin uluslararası tek bir bilimsel araştırması bulunmamaktadır. 71 rektörün ise yayınladığı araştırmalarını tek bir kişi dikkate almamış, kendi çalışmasında referans olarak kullanmaya değer bulmamış, yani atıf sayısı sıfırdır. 8 rektörün 1 yayını, 10 rektörün 2 yayını, 6 rektörün 3 yayını, 8 rektörün 4 yayını, 5 rektörün 5 yayını bulunuyor. Bilimsel yayınlarına referans verilenlerin durumu ise: 71 rektöre 0, 7 rektöre 1-2, 2 rektöre 3-5, 6 rektöre 6-10 referans verilmiş. 203 üniversitemiz var ama bunların önemli bir oranının bilimle ilişkisi zayıf, 70 kadarının ise hiç yok denebilir. Arkasında bilimsel aktivitesi olmayanların, üniversitesini de geliştiremeyeceği bellidir.

Cehalet; bilime, sanata, spora, kültüre, tarihe, insanlığa düşmandır. Görüldüğü gibi ülkemizin asıl sorunu cehalettir, irticadır. Fransız yazar Emile Zola (1840-1902) şöyle diyor: “İrtica, saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir kalır. Okullarda beyinleri yıkanan kuşaklar, yönetimde görev aldıkları zaman ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır.”

Ülkemizin aydınlık geleceği olan çocuklarımız, düşünen, sorgulayan, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, mücadele eden, insanlık değerlerine saygılı, bilime, sanata, müziğe, edebiyata ve spora ilgi duyan, sevgiyle beslenmiş bireyler olarak barış içinde yetişmelidir. Bunu sağlamak, eğitimdeki ve ülkemizdeki emperyalist kuşatmayı yok etmek hepimiz için en önemli görev ve sorumluluktur. Bunun için örgütlü mücadeleye gereksinim vardır. Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yolumuzu aydınlatacağı laik ve bilimsel eğitimle dolu günlerde buluşmak üzere hepinize saygılarımı sunuyorum ve teşekkür ediyorum.

(*) 27. Adalet ve Demokrasi Haftası çerçevesinde 27 Ocak 2020 tarihinde TÜMÖD’ün düzenlediği “Üniversiteler Susmaz” adlı etkinlik konuşması.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.