Bakırcılar çarsısından geçiyorum, şıkır şıkır kapkacaklar insanın gözünü kamaştırıyor. Çoğu kadının aksine kuyumcu dükkânlarından daha çok ilgimi çekmişlerdir her zaman. Sanırım bundan ötürü ayarımız "altın" ayarında olmadı. Bakırdan öteye varamadık (şuraya bi gülücük koyalım)..

Sokaklar, Arnavut kaldırımı döşeli taşlar. Hipnotize etmiş gibi dalgalanıyorlar gözümün önünde kahve renkli, grili. Dalgın dalgın sırtımı yaslayıp oturduğum çınarın gövdesinde zaman tünelinde yol alıyor gibi, çarpına çarpına hızla bir lahza geriye giderken, uyur uyanık düşüncelere dalıyorum.

Ağaçlara veda etme zamanı yaklaştıkça, yapraklar bile renkten renge bürünürken; insanın sevdiğine veda ederken mermer gibi soğuk ve gailesiz kalması ne acıdır diyorum. Sonra aklıma şu söz geliyor "yaprak sıkılmıştı ağaçtan sonbahar bahanesiydi.."

Sokakta başını bir iki kere okşadığın köpeğin sen gidene kadar durakta beklemesi. Ve; Ahh bencileyin garip kuşum, saplı kapaklı şeffaf bir yoğurt kabından seyahat kafesi yaptığım, sessiz sedasız, çaresiz, benle beraber gidip benimle savrulan, evi ben olan garip kuşum.. En son ki yol arkadaşım..

Bildiğim yollara gide gele yoruldum. Ayaklarım artık bitmeyen yolculuklara, bilinmeyen yollara hasret.. Yalınayak koşacaktım soluk soluğa, ufukta ekin tarlalarının üstünden batan güneş çağırsa.. Olmadı.. Bir çift şeffaf, narin kanadım çıksa; rüzgâr yardım edip havalandırsa, uçmayı öğretse; yaralı ayaklarım değmese artık yoluma dökülen iki tarafı da keskin bıçak gibi çakıl taşlarının üzerine, parçalanıp kanamasa. Atsam üzerimden tüm giysileri. Bir bulut giydirse beni; bembeyaz pamuklara sarsa, yaralarıma artık hiç bir renk dokunmasa. Sonra tırnaklarımı maviye boyasa gökyüzü, kuşlar kahverengi gözlerimi akıtıp içse, kursaklarında kalmasa parıltıları..

Yağmur olup yeryüzüne dökülse kıyametten önceki son yağmur. “Hey" diye “hey heyy” diye bağrınsam çığlık çığlığa tepelerinden bakıp. Nanik yapıp alay etsem; Balçıktan insanlara, çamurlaşıp kendi halindekilere bulaşanlara. Şuh kahkahalar patlatsam küstah bakışlarla, uzanıp tutamayacakları zarar veremeyecekleri yüksekliklerden.. Şimşeklere tutunup yıldız yıldız dolaşsam korkmadan, karabasanlarımı yenip kâbuslarımdan kurtulsam. Gökkuşağından yeryüzüne inen devasa bir salıncak kursam. Bileklerimde şeytan uçurtmaları iplerinde rüzgâr gülleri. Dünya benim hızımda dönse sallanırken..

İsrafil üflese ‘sur’a artık, kanat kanada verip kötüleri silkeleyip döksek uzay boşluğuna ve ebabil kuşları yakalayıp götürse çekirge gibi cehennemin ta dibine.. Nemrut’un kafasındaki sinek mi olmalıydım. Yoksa kafasına inen tokmak mı ? Sineği öldürmek için.. Hangisi daha acıtırdı? Tanrının hükmünün hangisi cezaydı, hangisi mükafat ?.. Nemrut'a mükâfat değildi niyazım, öyleyse sinek olup ölmek. Nemrut'la beraber ölümün içinde ölmek vardı. İhanet etmeden, tokmağın durumuna düşmeden ölmek, sinek gibi ölmek.. İnandığin uğruna Nemrut'ları öldürerek ölmek..

YAZININ DİBİ: Yazın bütün çiçekler açar dostum.. Mühim olan soğukta çiçeklenmek, ayazında havanın buz tutan toprağa tutunmak. Toprağı ısıtan kasımpatıları güneşe isyan edercesine güneş gibi açarken, güller asilliğini çoktan yitirdi, solup giderken.. Ezan sesindeki şahadet ile edilen yeminler, yürekten dillere dökülüp perçinlenirken... Ben ! Sen ! O ! Siz ! Onlar ! gönül bahçesinde cirit atarken.. Biz ! isyan etti aşka, çıkmaz sokaklarında riya ile yıkıp giderken.. Şimdi "kasımpatı zamanı" diyordu mevsim .. Şimdi kasımpatı zamanı !

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Semra Mert 5 yıl önce

Kıymet verip okuduğunuz için ben teşekkür ederim Şair Nedret.Varolun

Avatar
Şair Nedret 5 yıl önce

Yazar ablacım, aldın götürdün bizleri de, acılar dolu bir hayal alemine. Yüreğine sağlık..