Okullarımız, koronavirüs salgını sebebiyle kısmen de olsa pazartesi günü itibariyle açılıyor.

Yaklaşık 10 ay (180 iş günü) sürecek olan eğitim maratonunun başladığını söylemek isterdim.

Ancak, çok riskli gördüğüm için İDDİALI konuşmaktan imtina ediyorum.

M.E.Bakanımız sayın Ziya Selçuk, anasınıfı ve 1. Sınıf öğrencilerinin okula geliş-gidiş programını, dezenfekte ile hijyen ortamının sağlandığını, maskelerin okullarda verileceğini, kısacası, İDDİALI olarak, her türlü tedbirin alındığını ifade ederek eğitime, öğretime hazır olunduğunu belirtmektedir. Eğitimden beklentilerimiz çok olduğu için inanmak ve ümitli olmak istiyoruz elbette…

Sizler, eğitim derdimizin koronavirüs sıkıntısından kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Şu an için doğrudur, haklısınız. Ben, eğitimi her yerde ve her zaman, bütün yönleriyle (genel olarak) değerlendirmek gerektiğine inandığım için pandemi durumunu istisna tutuyorum. Mevcut durum, sadece bizim için geçerli değildir, dünyanın bütün milletleri etkilenmiştir.

30 yılı yöneticilik olmak üzere 40 yıllık tecrübeli, emekli bir eğitimci olarak EĞİTİM konusunu 4 yıldır gazetemdeki köşemde yazmaktayım. Bu sebebiyle bakanımızın bütün demeçlerini, açıklamalarını yakından takip ettiğimi, bilgi sahibi olduğumu belirtmiş olayım. Dolayısıyla, şu an çok önemli gördüğüm hususlara kısaca değinerek teklif ve tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

Sayın bakanım, bütün paydaşların bulunacağı bir EĞİTİM KOMİSYONU kurulması, bu kurulunun, eğitimin bütün sorunlarını, sıkıntılarını bire bir yaşayan kişilerden gerçekçi ve bilimsel yönüyle ele alınması gerektiğin düşünüyorum. Makul ve mantıklı olan KESİN çözümün üretmesi faydalı ve isabetli olmaz mı?..

Sayın bakanım, bugünlerde siz, haklı olarak çok konuşuyorsunuz, koşturuyorsunuz, yoruluyorsunuz. Eğitim konularının uzmanı olan danışmanlarınızın, müsteşarlarınızın alanlarıyla ilgili bilgilendirme yapmaları velileri rahatlatmaları, endişelerini gidermeleri açısından faydalı olacaktır. Eğitimde istatistikler, planlamalar, bilimsellik ve uzmanlık gibi konular inandırıcılık açısından son derece önemlidir.

Eğitim konularında 40 yıldır çok HOŞ ancak, hep BOŞ sözler duyduk. İddialar, inandırıcı olmadı. Bütün söylemler SÖZDE kaldı; artık, ÖZDE yeniliklerle, KÖKLÜ ve KALICI değişikliklerle EĞİTİMDE REFORM şart oldu. Günü değil, geleceği kurtarmak gerekiyor.

Adı, “Milli” ve “Eğitim” olan BAKANLIĞIMIZ, milletimizin bekası ve memleketimizin kalkınması bakımından çok önemli bir kurumumuz olduğu için sahipleniyoruz. Eğitim, istiklalimiz ve istikbalimiz için gerekli olan hassas bir konudur. Dolayısıyla bu makamın ve eğitim sürecinin hayatımızda ayrı bir yerinin; özen gösterilmesi ve dikkat edilmesi gereken bir saygınlığının olduğunu biliyoruz. Yıpratılmaması gerektiğine inanıyoruz.

***

Sayın bakanım, "1'inci sınıf öğrencilerimiz pazartesi günü okula başlıyor. Her yılkinden daha çok yüreklendirilmeye ihtiyaçları var" derken, daha önceki yıllarda annenin - babanın (ailenin) ve çevrenin yüreklendirmelerine karşılık, öğrencilerimizin okula başlamalarıyla eğitimle de yüreklendirilmelerinin etkili ve gerekli olduğunu vurgulamanızı önemli buldum.

Ayrıca, "Dünyanın en iyi dijital eğitim altyapısını kuracağız. Bu konuda büyük bir vizyonumuz, hedefimiz var, hayalimiz bu." sözünüzle “çıtayı yükseltmek” istemenizdeki hayalin gerçek olmasını temenni ediyorum. “Eğitimde eşitlik” ilkesinden hareketle, internetin, bilgisayarın olmadığı yerlere, mahrum ve mağdur durumdaki öğrencilerimize, bu teknolojik imkanların sağlanması gerekiyor. Mümkün olur mu bilemiyorum. Ben, gerçekleşeceğine inanmıyorum.

Çocuklarının okuma yazmayı öğrenemeyeceğinden endişe duyan velilere, “Okuma yazma öğrenilir. Hem de öyle güzel ve kolay öğrenirler ki şaşarız. Tıpkı bazı çocukların hiç kimse göstermeden durup dururken okumaya başlayıverdiği gibi… Bu, sahiden böyledir.” mesajını vermeniz velileri rahatlatmış olabilir ama, “bir bilen” olarak farklı düşündüğümü belirtmek istiyorum. Önceliğin okuma-yazma olmadığını, “okula niçin geldiklerini” bilmelerinin ve sağlık için virüsten korunmayı öğrenmelerinin gerektiğini,-kısacası ne, nasıl, niçin, niye, neden sorularına verilecek cevabının öğretildiği eğitimleriyle hayata hazırlanmalarının- çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Eğitimde öncelikler önemlidir. Çünkü, henüz ana kucağının sıcaklığından ve ev ortamının rahatlığından ayrılıp okula gelen bir çocuk, kocaman beton yığını olan okula ve kalabalık bir topluluğun içine İLK DEFA girecektir. 1. sınıfta ısrarla “hemen okuma, yazma öğrenmeli” diye zorlamanın, bıktırmanın, küstürmenin bir anlamı yoktur. 3 ay, 5 ay gibi bir süre içerisinde okumayı, yazmayı öğrenmeye zorlanan öğrencinin yaşayacağı sıkıntıyı, stresi, endişeyi göz önünde bulundurmak gerekir. Ödevlerimi yetiştiremeyen veya yapamayan öğrencilerin gözyaşlarına çok şahit oldum. “Üzen, ağlatan bir eğitim anlayışı olamaz” diye sisteme sitem ettim. Öğrenci, 1. sınıfta farklılıkları fark etmesi, öğrenmeyi öğrenmesi, okula niçin geldiğini bilmesi; müdürü, öğretmeni, arkadaşlarını tanıması, ilgiyi, sevgiyi, saygıyı, iletişimi kavraması, lavaboyu kullanması, yere tükürmemesi, çevre ve hayvan sevgisi…vs gibi sadece “Hayat Bilgisi” dersi ile eğitim hayatına hazırlanmalıdır. Bu süreç, tamamen EĞİTİM ağırlıklı olmalıdır. 1. sınıfın sonlarına doğru ve hatta 2. sınıfta okuma, yazma öğrenmesini istemek daha mantıklı olacaktır. İşin başında, öğrenciyi, bıktırarak kaybetmek yerine sevdirerek kazanmak, eğitimin ruhuna uygun olacaktır. Eğitim, öğrencinin önünde çok yılların olduğu uzun bir süreçtir.

Sayın bakanım, öğretmen maaşlarının bütçeye yük olduğunu belirttiğiniz sözlerinize tepkilerin gelmesi üzerine “ben onların gönlünü alırım” demiştiniz. Yanlış anlaşıldığınızı düşünerek gönüllerini almış olmanızı çok isterim. Çünkü onların maaşları YÜK değil, taşıdıkları yükleri BÜYÜK. Mesleklerinin anlamını ve amaçlarını maddi yönüyle ifade etmeyi düşünmek eksiklik olur. Atatürk'ün, “öğretmen maaşları, milletvekili maaşından aşağı olmasın” dediği gibi, 600 milletvekilinden “daha az maaş” durumunun sorgulanması gerekmektedir. Öğretmenler aklıyla, bilgisiyle, becerisiyle para kazanılan bir mesleğin mensuplarıdır. "Dün, bugün, yarın" köprümüzün yılmayan, yorulmayan, yıkılmayan hayat mimarlarımızdır.

Sözlerimi, daha önce, “eğitimin” ve “öğretimin” farklı olduğunu belirttiğim köşe yazımda verdiğim örneği, yeri gelmişken isabetli olacağı düşüncesiyle, “uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitim” için de vermek istiyorum. Mevcut duruma ve şartlara göre öğrencilerin eğitimden kopmamaları (soğumamaları, uzaklaşmamaları, unutmamaları) için "uzaktan eğitim" gereklidir. Ancak, asıl eğitim "yüz yüze" yapılmalıdır. Eğitimde sıcaklığın, samimiyetin, sevimliliğin, iletişimin, sosyalleşmenin yaşanması için ortam gereklidir, okul şarttır. Tiyatro ve sinema görsel sanattır. Her ikisinin de benzer yönleri olmakla birlikte, tiyatronun seyircinin önünde canlı, olması (oynanması), iletişimindeki sevimliliği, sıcaklığı ve samimiyeti yaşatması yönüyle daha etkili olduğunu söylememiz mümkündür. Yani, "sinema uzaktan eğitimse, tiyatro yüz yüze eğitimdir" diyerek bir benzetme yapmış olayım.

Yeni eğitim, öğretim yılı hayırlı olsun. Ruh sağlığı içerisinde "mutlu olacağı hayata" ve “severek, isteyerek yapacağı mesleğe” hazırlayacağımız öğrencilerimizin başarılarına vesile olsun...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.