Kadın Cinayetleri ve İstanbul Sözleşmesi Etrafında Çıkan Fırtına

Beyrut yanarken, dünyada olan biten ve ülkemizi çok yakından ilgilendiren baş döndürücü gelişmeler yaşanmakta iken İstanbul Sözleşmesini konuşmalımıydık.

Maalesef konuşmak zorundayız ifsat ve dejenerasyonun önü alınmazsa ahlaki ve sosyal sonuçları ile bedeli ve faturası çok ağır olacaktır.

Onun için konuşmak zorundayız.

İstanbul Sözleşmesi turnusol kağıdı görevi yapacak.

Ayasofya’nın ibadete açılması bile toplumdaki infiali durdurmaya yetmedi.

Şimdi buyrunuz cenaze namazına!

Aslında sorun bilindiği gibi sadece İstanbul Sözleşmesinden ibaret değildir.

6284 sayılı yasal düzenleme adeta “yuva yapan değil yuva yıkan” fonksiyonu ifa ettiği anlamında ifadeler üst düzeyde seslendirilmiş, yaşanılarakda görülmüştür.

Zinanın suç sayılmaması, gerekli düzenlemenin şimdiye kadar yapılmaması, domuzun kasaplık sayılması gibi düzenlemeler AB müzakeresi gereği yapılmış adeta toplumu dejenere ve ifsat mekanizması olarak işlevini sürdürmektedir.

Bunları başka bir zamanda ele almak üzere gelelim İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen bir köy kahvesinde kulak misafiri olarak duyduğun ve halk nezdinde; "ibneleri koruyup kollama” olarak ifade edilen, öylecede zihinlere kazınmış sözleşme.

Halkın böyle adlandırması ve kanaatinin bir faturası olacağını muhakkaktır.

Pek çok batılı hristiyan milletlerin devletleri “genel ahlak kurallarına aykırı” bularak ya şerh koydukları yada sözleşmeden çekildikleri İstanbul sözleşmesinin  "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılması da aslında başlı başına ince hesaplarla isimlendirilmiş bir ileri merhalesinde halkı Müslüman topluluklara da giydirilecek ifsat sözleşmesi olduğu çok açık anlaşılmaktadır.

Onsekiz yıllık iktidarın sonunda öyle birşey yaptınız ki, yaptığınız işe HDP, CHP ve LGBT örgütleri ile kökü dışarda birtakım vakıf ve dernekler sahip çıkıyor.

Ayrıca bir başka yanı ise Ak Parti’nin bazı bakan ve milletvekilleri, yöneticileri İstanbul sözleşmesi konusunda HDP ve CHP ile aynı pozisyonu almaları.

Numan Kurtulmuş, birşeyler söyler gibi yaptı yapmasınada Kadem Numan Kurtulmuş’u konuştuğuna bin pişman etmiş olmalı ki sayın siyasetçi soluğu bayram tatilinde aldı! Ses seda yok yakın gelecekte de ses seda olmayacak gibi.

Böylece Bülent Arınç ın siyasete kazandırdığı “özgül ağırlık” terimini yerle bir etmekle kalmadı “özgül ağırlığı"nın olup olmadığı da böylece görülmüş oldu.

CHP, HDP'nin ve LGBT'cilerin tavrı net!

Hodri meydan!

Şimdi kimse her tarafı memnun edecek kaypak cümleler kurmadan, “Erkekçe” tavır gösterme zamanı

Sayın Abdullah GülAhmet DavutoğluAli BabacanMeral AkşenerBülent Arınç, başta dönemin Adalet bakanı olmak üzere dönemin bakanları milletvekilleri İstanbul sözleşmesi ile ilgili dahli olanlar, sözleşmeye oy verenler görüşlerini "erkekçe" deklare etmeliler.

Pişman olanlar pişmanlıklarını, pişman olmayanlarda övünçlerini ifade etmeliler.

Etmeliler ki kim nasıl sosyal, kültürel EVRİM geçirmişler toplum olarak bizlerde görelim.

Tabi sayın cumhurbaşkanı da bu konudaki görüşünü ve bunun için planını çok açık ifade etmesi kamuoyunun beklentisidir.

Sayın Cumhurbaşkanının danışmanları umarım işi kamuflaja yeltenmezler, şayet böyle bir şeye tevessül ederler ve yeni gündemlerle İstanbul sözleşmesi başta olmak üzere yapılan yanlışlardan dönme hususunda bir başka baharı göstermeleri halinde bilsinler ki, bir başka bahar olmayacaktır.

Gene bilmeliler ki vatandaş olanı biteni çok yakın takip etmektedir.

Ayrıca başta KADEM olmak üzere İstanbul sözleşmesini desteklemeleri karşılığı Soros vakfı yada Avrupa fonlarından astronomik paralar aldıkları yönündeki yaygın dedikoduları ise mertçe doğru olanı açıklamalılar ve toplumu bu konuda doğru bilgilendirmeliler.

İşin içinde parasal ilişki olmuşsa şayet toplum olarak aldıkları söylenilen paraları aramızda toplayıp (!) iade yoluna gidelim.

Mızrak çuvala sığmıyor. Toplumu ifsat eden, aileyi perişan eden düzenlemeler aile yapısı çökmüş Avrupa normlarına göre değil medeniyetimizin öğretisi ve örflerimize de uygun hale getirilmelidir.

Şayet böyle yapmazsanız İbadete açılan Ayasofya camii etrafında cinsiyetini ilk bakışta anlayamayacağımız insan manzaraları ile karşılaşmamız mukadderdir.

Ve böyle bir sonucun “yaftası” kıyamete kadar boyunlarınızda asılı olacaktır.

Kadın cinayetlerinin çözümünü İstanbul Sözleşmesi'nde arayanlar çok iyi bilmekteler ki; şu anda İstanbul Sözleşmesi mevcuttur ve ne İstanbul sözleşmesi ve ne de 6286 Sayılı Kanun aileyi ve kadını koruyamamaktadır.

Hunharca kadın cinayetleri işlenmektedir.

Kadını, çocuğu, aileyi koruma kollama düzenlemeleri acilen yapılmalıdır.

Kimilerince çözüm bilinçli olarak olarak yanlış yerde aranmakta algı operasyonları yapılmaktadır.

Kadın ve çocuk cinayeti işleyenler yakalanması halinde mahkemelere kravatla çıkmak süreti ile nasıl bir iyi hal (!) anlayışı ise iyi halden oldukça ceza indirimeri de uygulanmakta, ölen öldüğü ile kalmaktadır.

Ne hikmetse kadın cinayetleri konusunda hassasiyet gösterisi yapanların bazıları ağızlarına İDAM / kısas kelimesini almamaktalar.

Bize göre çözüm kesinlikle KISAS'tır.

Ocağına ateş düşenlere sorun bakalım caniyi içerde besleyin ve eğitin (!) mi diyecekler, yoksa kısas uygulanmasını mı isteyecekler.

Ceza uygulamaları suç işleyenin islahını ön planda tutmaktadır.

Bu yaklaşım doğrudur ama hangi suçlarda ıslah edeceksiniz?

Hunharca kadın ve çocuk cinayeti işleyen, vatan görevi yapan askerimizi şehit edenleri mi islah edeceksiniz?

Yok öyle şey..

Ne ıslahıymış, hem nerede görülmüş kanla beslenenlerin islah oldukları. Kimse kimseyi kandırmasın; yok medeni (!) Avrupa normu imiş, yok AB müzakerelerin gereği imiş!..

Öldüren misli ile cezalandırılsın bakın bir daha kadın cinayeti işleniyor mu.

Sadece gerçekten deli olanların dışında cinayet işlenmeyecektir. Can tatlıdır.

Hasılı kelam AK partiyi ve Cumhur İttifakını ve siyasetçileri ciddi sınav beklemektedir.

Benden söylemesi

Vatandaş yol ayrımındadır.

Ya tamam ya devam noktasındadır.

“Önce ahlak ve maneviyat” iddialarını bir ömür dillendirmiş insanların geldiği nokta hazindir.

Büyük bir milletiz, büyük medeniyetin temsilcileriyiz, bize AB normlarında ahlak dayatması zuldür.

BM Ana sözleşmesi AB sözleşmelerinin önündedir. Dolayısı ile BM genel ahlak kurallarına aykırı düzenlemeler yapılamacağını kabul eder ve AB marifeti ile düzenlenen İstanbul Sözleşmesi'nin iptalinin yolunu açar.

Tabi gerçekten İstanbul Sözleşmesi iptal edilmek isteniyorsa..

Vesselam.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.