Bursa Arena E'Gazete
2025-06-20 00:35:14

HAFTALIK - Dam Üstünde Saksağan Vur Beline Kazmayı

REMZİ DİLAN

20 Haziran 2025, 00:35

Halep’i ERDOĞAN ALDI diyenler

HALEP 82, ŞAM 83 DİYENLER

Dikkatle okuyun:

Halep üzerinden İran bombalanıyor.

Hani Halep kontrol altıdaydı? Hani sınırlarımızın dibinde kimseye operasyon yaptırmazdık?

BAKIN NELER OLUYOR !

İsrail savaş uçakları Türkiye topraklarındaki Kürecik Üssü’ünden aldıkları istihbaratla havalanıyor, Suriye Hava Sahasında yakıt ikmali yapıyor ve gökyüzünde özgürce süzülerek İran’a bomba yağdırıyor. Biz ise bakıyoruz.

Bütün bunlar olurken İsrail ile ticaretimiz sürüyor, limanlar çalışıyor, gemiler dolup taşıyor.

Filistin için timsah gözyaşları döküp, yüksek perdeden ‘kınıyoruz’ demekle yetiniyoruz.

Her kriz anında sosyal medyada birkaç kelimelik hamasi tweetlerle vicdan temizliyoruz.

Gerçek şu ki:

İktidarın Filistin politikası hamasetten, kuru kınamalardan ve içi boş tehditlerden ibaret.

Ne caydırıcılığı var, ne de samimiyeti…

ZEYTİNLİKLER TEHDİT ALTINDA

Antik dönemde zeytin ağacının kesilmesinin cezası ölüm idi.

Çünkü zeytin hayatın ta kendisiydi…

Zeytin sıkılır yağından yaralar iyileştirilirdi. Meyvesi yenilir şifa, sıcak havalarda gölgesinde oturulur serinlik bulunurdu. Kuruyan dalları yakılıp ısınılırdı...

Zeytin hep kutsal bir meyveydi. Yağı karanlık gecelere ışık olurdu.

Olimpiyat sporlarını kazanan sporcuların başına zeytin dalından taçlar takılırdı.

İmparatorlar halk içine çıkarken zeytin dalından taç takardı..

Yeni doğan çocuklar zeytinin yağıyla kutsanırdı.

Zeytinyağı için sıvı altın derlerdi. Zeytin ekmeğe katık olurdu.

Kırgınlar, dargınlar barışmak için birbirine zeytin dalı uzatırlardı.

Zeytin dalı her zaman barışın sembolü oldu.

Hiç bir zaman ne savaşın sembolü oldu, ne de zeytin ağaçlarının kesilmesine izin verildi.

Oysa günümüz zihniyeti binlerce yıl önce yaşayan insanlardan daha geri.

Hiç bir değerli maden yüzlerce, binlerce yaşta olan o ağaçları yok etmeye değmez. (Alıntı)

KAPLUMBAĞA VE TREN YOLU

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD)’ndan emekli Mehmet Erbil’in sosyal medyada yaptığı paylaşım yüreğimi dağlarken, kendisine saygımı da zirveye çıkardı.

Mehmet Erbil’in yazısı şöyle:

Ben TCDD’de yol kontrol memuru olarak günde 20 km yaya yol kontrolüne gittiğimde arazi sahiplerinin demiryolu hattı içerisine bıraktıkları kaplumbağaları hattın dışına alırdım.

Hattın içerisine bırakılan kaplumbağa, (ot yok, su yok) çaresizce ilerler hattın içerisinde, tepesinde güneşin kavurucu sıcağı, rayların sıcağı, balast taşlarının yakıcı sıcağına rağmen çaresizce ilerler, bir hemzemin geçide rastlarsa ray seviyesinde hattın içerisinden çıkarlar. Hemzemin geçit yoksa 20 cm yüksekliğindeki ray seviyesini aşamaz, kilometrelerce mesafeden geri döner, öğle sıcağı tepesine çöktüğünde, başını güneş istikametindeki rayın gölgesine uzatır, sıcaktan alev topuna dönen bedeni güneşin altında bırakmak zorunda kalırlar. Sadece kafasını rayın gölgesine uzatabilen kaplumbağalarda, sıcak dayanılmaz olduğundan iç kanama başlar, kan kusa kusa ölür.

Ben, görev yaptığım 30 yıl boyunca o kaplumbağalar için sırt çantamda 2 litrelik soğuk su taşırdım. Hattın içerisindeki kaplumbağaları hat dışına çıkartıp, gölge bir yere alıp üzerlerine soğuksu döker, avcumdan su içirir, yoluma öyle devam ederdim.

Kaplumbağaları hattın içinden, elime eldiven takar öyle çıkarırdım. Çünkü çıplak elle tutulamayacak kadar sıcak olurdu.

Ben 30 yılda bu şekilde binlerce kaplumbağayı hayata döndürdüm ama yüzlercesini de başını rayın dibine uzatmış, kan kusa kusa ölmüş olarak gördüm.

Çiftçilere, kaplumbağaları hat içerisine koymayın der, kan kusa kus öldüklerini anlatırdım.

O kaplumbağaları tren raylarının içerisine koyanlar, cennet yüzü görmesin inşallah.

------

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.