Her şey kötüye giderken,geleceğe yönelik güzel bir tablo çıktı ortaya. Bu tablo kötümserliği ve karamsarlığı bir miktar da olsa dağıtırken,kaybolmaya başlayan umutları da harekete geçirdi.

Ana muhalefet görevini yapamamakla,devamlı pasif davranmakla suçladığımız Kemal Kılıçdaroğlu, nihayet hepimizi şaşırtan bir büyük başarıya imza atarak,alkışı haketti doğrusu. Yürüyüş kararı,devlet adamı sorumluluğu,kitleleri tahrik etmeme ve herkesi kucaklama konusundaki büyük dikkati,hele hele kapanış konuşması, bu ülkeyi karşılıksız sevenlerden tam not aldı.

İki milyondan fazla insanımız, büyük bir olgunluk ve efendilikle yönetimden beklentileri onayladı. İstenilen atla deve değildi. Ben yaptım oldu sisteminin, Anayasa ve yasalara uygun hale,yani normale döndürülmesi isteniyordu. İç politikanın da, dış politikanın da düzeltilmesi, adaletin sağlanması, laiklikten taviz verilmemesi, dinle devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması arzu ediliyordu. Özetle normale dönüş çağrısıydı bu..

Doğrusu iktidar,Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü başarıyla tamamlayacağına hiç inanmıyor, devamlı dalga geçiyor, bu işin fiyaskoyla sonuçlanacağını umuyordu. Evdeki hesaplar çarşıya uymayınca, ülkenin yeni bir yol haritası çizme zarureti gündeme geldi. Şimdi bu gündemin, hem iktidar ve hem de muhalefet tarafından akıllıca oluşturulması gerekiyor.

Günümüzün siyasetçileri bunu başarabilirler mi ? Önlerine çıkan bu müthiş fırsatı değerlendirirler ve ülkemize rahat bir nefes aldırabilirler mi ? Buna (evet) cevabını vermek kolay değil. Olmayacak duaya amin denilir mi ?Türkiye’nin normale dönüşünü ne Kılıçdaroğlu sağlayabilir, nede devlet akordumuzu bozan AKP yönetim ve zihniyeti. Bizi gelişmelerden ders çıkartacak bir anlayışa sahip olanlar yönetse, mesele yok.. Ama uzun zamandır böyle bir yönetimin hasretiyle yaşadığımızı hepimiz biliyoruz.

Günümüzün siyasi yapısı ve yönetim kadroları, Türkiye’mizin sorunlarını çözecek güç, bilgi ve beceriye sahip değil. Memleketin ihtiyacı olan huzuru,bu kadrolar sağlayamaz. Tersyüz edilen tüm yasaları ,mevcut siyasilerimiz eski haline getiremez. Partili bürokratları tarafsızlık çizgisine çekemezler. Devamlı ihlal edilen Anayasa’yı işler hale getirecek ve o noktada uzlaşacak toleransa sahip milletvekili sayımız yok denecek kadar az. Bu gerçekleri kabul etmek zorundayız. Kavgadan ve problemden beslenen bir iktidar,onu durduracak güce sahip olmayan cılız bir muhalefet,parti tüzük ve programlarıyla uyuşmayan bir siyasetçi takımıyla, Türkiye’yi düze çıkarabilir miyiz ?

O halde siyasetin yeni iklimini iyi okumamız ve değerlendirmemiz gerekiyor. Bizi içine düştüğümüz tehlikeli ortamdan mevcut siyasi kadrolar çıkaramayacaklarına göre, yeni arayışlara ve yeni modellere,yeni siyasetçilerle yeni partilere yelken açmalıyız. Türkiye’nin iyi yetişmiş, genç ve dinamik, tecrübeli ve donanımlı öyle insanları var ki, bunlarla beş değil on Türkiye’yi mükemmel şekilde yönetebilirsiniz. Değiştirin bakalım siyasi partiler kanununu,düzeltin bakalım seçim kanununu, bakın kimler çıkacak ortaya. Heba edilmiş nice değerleri tanıyacak ve onlara şans verilmesini isteyeceksiniz. Ama mevcut siyasiler,kendi geleceklerini garantide tutmak ve tehlikeye atmamak için yıllardır değiştirmiyorlar ki bu yasaları..

Şimdi Meral Akşener bir parti kuruyor.
Ali Koç’un siyasete atılmasını önermiştik. Hüsnü Özyeğin’i var bu ülkenin, Tuncay Özilhan’ı var. Hele sosyal projelerde çok başarılı,yatırımcı ve girişken Murat Vargı’sı, bir Bekir Okan’ı var bu ülkenin.. İnanılmaz güçler ve beyinler bunlar. Sizlere daha yüzlercesini sayabilirim. Dünyanın en önemli şirketlerinde,kuruluşlarının tepelerinde pek çok Türk var. Bu değerlerimiz harikalar yaratıyorlar dış ülkelerde Şirketlerini ve kuruluşlarını uçuruyorlar adeta.. Niye bunlardan yararlanmayalım ki..? Kasımpaşa’lı siyasetçiden Harvard’lı yöneticilere geçmeyi niye denemeyelim, imam hatiplilerin yerine çift master ve doktora sahibi insanlarımıza niye şans tanımayalım ?

Günümüzde bir ülke geriye imrenerek,ileriye düşmanlık taslayarak yönetilebilir mi ? Ahireti hedef göstererek, günümüzün çağdaş yaşam koşullarını ve müspet ilimlerini frenleyerek,insanların özgürlüklerini şekillendirerek, Türkiye’nin yarınına sahip çıkabilecek yeni nesiller yetiştirmeye kalkışmak,doğru bir politika mıdır ? Allah'la kul arasına hele hele siyasetçileri sokmak,ne kadar büyük bir tehlikedir bilir misiniz ?

Yıllardır yanlış bir yolda, tüm değerlerimizi ve gücümüzü kaybederek yürüyoruz. Haksızlıklar, usulsüzlükler, yolsuzluk ve adaletsizlikler içinde yüzüyoruz. Bizi yönetenlerin yanlışları, hem ülkemizin ve hem de hepimizin başını derde sokuyor. Şimdi o yıllardır yapılan yanlışların bedelini ödüyoruz. Suriye batağına niçin girdik, onca şehidi niçin verdik, arap dünyasıyla sarmaş dolaş olacağız diye,tüm dünyayı niye karşımıza aldık ? Orduya polise sızan hainleri yıllardır niye görmedik ? Devletin yetişmiş değerli ve donanımlı bürokratlarını ablalarla ve ağabeylerle değiştirirken, Türkiye’ye vereceğimiz zararı niye hesap etmedik ? Şimdi böyle bir yönetimle yürümekte ısrar, Türkiye’ye bir şey kazandırır mı, yoksa çok şey kaybettirir mi ?

Bu ülke hepimizin.
Yanlışıyla doğrusuyla yapılanları iyi değerlendirmek ve geleceğin plan ve politikasını iyi çizmek lazım. Bunu yaparken, ülkenin iyi yetişmiş ve yıpranmamış insanlarına da şans tanımalı ve fırsat vermeliyiz. Türkiye’ye büyük bir iyilik düşünülüyorsa eğer, bundan daha büyük bir iyilik yapılamaz. Özetle yıpranmış ve raf ömrünü tamamlamış siyasetçi, bürokrat, komutan, yargıç, akademisyen gibi ruhu ve kafası yaşlı kadroları, iyi yetişmiş gençlerle mutlaka değiştirmeliyiz. Ülkenin böylesine büyük bir değişikliğe ihtiyacı var.


 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.