Muzaffer Bey, o çok sevdiği lacivert takım elbisesini giymişti. Aynanın karşısında gri kravatını düzelttikten sonra karısı İclal Hanımın hazırlamış olduğu kahvaltı sofrasına oturmuştu. Muhasebe Müdürü Muzaffer Bey, o gün bankadan emekli ikramiyesini alacaktı; içinde mutlulukla burukluk arasında gidip gelen karışık duygular vardı. Yıllar yılı severek çalıştığı işinden emekli olmak; bir dürüstlük abidesi olarak tanınan yaşlı adam için hiç te kolay değildi. Lakin, işin bir de kendisine anlatılmaz bir mutluluk veren başka bir yönü daha vardı. Yorulmuştu ve artık, karısıyla birlikte çoktandır hayallerini kurdukları şeyi yapacak; dünyayı dolaşacaklardı.. Çocuklarını da iş sahibi yapmışlardı ve Onları evlendirmişlerdi. Şimdi sırada, kendilerini Evliya Çelebi’nin torunları olarak addeden bu iki güzel insan için büyülü maceralara başlamak vardı…

Muzaffer Bey, her sabah olduğu gibi, kendisini güler yüzüyle yolcu eden İclal Hanım’a tıpkı ilk günkü sevdayla sarılmıştı. Beyefendinin o an yaşadığı heyecan karısının gözlerinden kaçmamıştı. Hanımefendi 35 yıllık hayat arkadaşına şefkatle bakarak; O’nun sırtını sıvazlamıştı. Orta yaşlı adam, kendisini bankalar caddesine götürecek dolmuşa bindiğinde heyecanının katlanarak arttığını hissetmişti. Çantasının fermuarını zorlukla açabilmişti. Parayı önündeki sarı saçları beline kadar uzanan hanımefendiye vererek, şoföre uzatmasını rica etmişti. Muzaffer Bey, daha sonra, başını pencereye doğru çevirerek işe başladığı yıla doğru duygu yüklü bir yolculuğa çıkmıştı. Çalışma yılları gözlerinin önünden adeta bir film şeridi gibi geçmekteydi. Acısıyla tatlısıyla otuz beş yıl…

Gökyüzündeki sırça köşküne demir atan devasa güneş te, yeni emekli Muzaffer Bey’in o an geçmişe gittiğinin ayırdındaydı. Ve sadece O’nu seyrediyordu. Ford Minibüs, yaramaz çocukların çıkardıkları şamatacı seslere benzer sesler çıkartarak, şehir merkezindeki bankalar caddesinde durmuştu. Beyefendi, her ne kadar çok heyecanlıysa da, ağır adımlarla araçtan inerek hemen karşısında bulunan ve az sonra emekli ikramiyesini alacağı banka şubesine girmişti. Banka hayli tenhaydı. Numaratörden sırasını alarak sandalyelerden birine oturdu. Çok geçmeden sırası gelen emekli Muzaffer Bey, ikramiyesini almak için kısa saçlı güler yüzlü bir bayan memurun bulunduğu gişeye geldi. Uzun yıllar çalıştığı için emekli ikramiyesi hayli yüklüceydi. Beyefendi, emekli ikramiyesini kendisine takdim eden ve pozitif enerjisini hayranlıkla izleyen genç kadının önünde parasını saydıktan sonra O’na emekli ikramiyesini altın hesabına çevirmek istediğini söylemişti. Yalnızca, karısının uzun zamandır değiştirmek istediği misafir odası takımının yerine, yenisini alacak kadar ve karısını; O’nun çok istediği gemi turuyla Kanarya Adaları’na götürecek kadar nakit para alacaktı. Hayatı kendisiyle paylaşan, çocuklarının annesi ve sevdalı olduğu karısına hemen o gün birbirinden güzel iki sürpriz yapacaktı…

Muzaffer Bey, karısının hangi misafir odası takımını istediğini bilmekteydi. Bankadan çıktıktan sonra, iki cadde ötedeki mobilya mağazasına adeta uçar adımlarla ulaşmıştı. Tüm hayatı boyunca en çok keyif aldığı şey, karısına imkanları ölçüsünde sık sürprizler yapmak olmuştu. En çok ta, sürprizlerini hayat arkadaşına sunduğu anda, O’nun yüzünde görmeye doyamadığı mutluluk dolu bakışlara tutkundu. Evlendikleri günden itibaren birbirlerini bir kez bile incitmeyen bu çift, kelimenin tam anlamıyla birbirlerine deli gibi aşıklardı. Onlar, ne zaman, dostları, aşkın, sevginin yerlerini zamanla saygıya bıraktığını iddia etseler, bu iddiaya güler geçerlerdi. Çünkü Onlar, bunun doğru olmadığını o kadar iyi biliyorlardı ki…

Beyefendi, misafir odası takımının parasını ödedikten sonra, elemanların takımı mümkünse bugün getirmelerini rica etmişti. Bunun üzerine mağaza müdürü, çok yoğun olmalarına karşın, emekliliğinin ilk saatini yaşamakta olan Muzaffer Bey’e olumlu cevap vermişti. O an, emekli muhasebe müdürü beyefendinin bakışlarına sirayet eden mutluluk, parlak gecelerde gökyüzünde vals yapan yıldızlardan çok daha görkemliydi. Muzaffer Bey, ilk sürprizini hazırlamıştı. Sırada, altın kalpli karısına yapacağı ikinci sürpriz vardı.. İclal Hanım, hayli zamandır Kanarya Adaları’na gidebilmenin hayallerini kurmakta ve bu hayalleri, Muzaffer Bey’le paylaşmaktaydı. Beyefendi, mobilya mağazasından ayrıldıktan sonra, bankalar caddesine geri dönerek, köşedeki turizm acentasına giderek, üç gün sonrası için Ege Denizi’nden başlayarak, Akdeniz kıyıları boyunca devam edecek ve Kanarya Adaları’nda nihayet bulacak bir gemi turu için ödeme yapmıştı. O an, Muzaffer Bey’in yaşadığı mutluluk ve heyecan kelimelerle anlatılır gibi değildi zira karısının o çok istediği şeyleri gerçekleştirecekti. Yeri gelmiş karınları doymuş, yeri gelmiş sofradan yarı aç kalkmışlardı ve İclal Hanım, yaşadıkları 35 yıl boyunca bir gün bile bundan yüksünmemiş ve koca yüreğiyle kendisine en iyi şeyleri sunmak için çabalayan Muzaffer Bey’i desteklemişti. Bunların yanında iki sürprizin lafı mı olacaktı…

O akşamüstü, mobilya mağazasının elemanları, misafir odası takımını montaj yapmak için eve getirdiklerinde ve kapının zilini çaldıklarında, İclal Hanım, akşam yemeğini hazırlamaktaydı,

Camdan, gelen elemanları gören ve soluğu karısının yanında alan muzip bakışlı Muzaffer Bey, canından çok sevdiği İclal Hanım’a, kapı komşuları Sakine Hanım’ın geldiğini söylemişti,

Akşam yakındı, buna rağmen: “bu saatte de gelinir mi” diye düşünmeyen İclal Hanım, komşusu Sakine Hanım kapıda çok beklemesin diye koşar adımlarla sokak kapısına gelmişti,

Kapıyı açtığında, komşusu yerine mobilya mağazasının güleç elemanlarıyla yüz yüze gelen hanımefendi, önce ne olduğunu anlayamamıştı. Kısa süren bir şaşkınlıktan sonra, kocasının kendisine ışıltılı bir sürpriz yaptığını anlamıştı. O esnada, karısının mutluluğunu an be an izleyen Muzaffer Bey’in göz pınarlarında birkaç damla mutluluk göz yaşı belirmişti. İclal Hanım ve Muzaffer Bey, göz göze gelmişlerdi…

İclal Hanım, göz yaşlarına engel olamıyordu; böyle bir niyeti de yoktu,

Misafir Odası takımı kurulmuştu,

İclal Hanım, kocasına, bir çam sakızı damlasının bir uğur böceğine sarılmasındaki sevdayla sarılmıştı…

Yemekler yenmişti,

Muzaffer Bey, ağır ve neşeli adımlarla sofradan kalkmış ve askıda belki de asırlardır bu anı beklemekte olan kahverengi el çantasına doğru ilerlemişti,

Kanarya Adaları biletlerini, kocasının elinde görmüştü İclal Hanım,

Bir saat önce yitip giden görkemli güneş, yerini göz kamaştıran yıldızlara bırakmıştı,

Muzaffer Bey ve İclal Hanım, el ele sokağa çıkmışlardı,

Hanımefendi kocasından, gökyüzünden kendisi için yıldızları toplamasını istemişti,

Muzaffer Bey, gökyüzündeki en parlak yıldızları toplamış; Onlardan bir kolye yapmış ve bu kolyeyi karısının boynuna takmıştı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.