Saadet Hanım’ın elinin ayarı yoktu. Hangi komşusunun kapısını çalarsa çalsın; adeta alacaklı gibi çalardı. Öyle ki, bütün mahalleli bu sesi duyduğunda, gelenin O orta yaşlı, iri suratlı kadın olduğunu hemen anlardı. İyi kalpli bir kadındı. Yalnız biraz safçaydı. Evlenmemişti hiç. Lakin telaşe memurundan pek de bir farkı yoktu. Sanki insanlar sokak kapılarının arkasında yatıyorlardı da, o, kapıyı çalar çalmaz açacaklardı..

Ayşe Hanım, zili duyar duymaz, o gün piyangonun kendisine vurduğunun ayırdındaydı. Çabuk çabuk koştu avluya. Koşmasaydı bilirdi ne olacağını.. Otuz beş yaşlarındaki ,küt saçlı kadın kapıyı açtığında, maazallah güldüğünde, otuz iki dişinin birden feryad-ı figan ettiği, saçlarının önü azıcık dökük kadın, buyuru bile beklemeden içeri dalmıştı. Ayşe Hanım, içinden gülerek kapıyı kapattı. Sabah kahvesine gelmişti evlere şenlik bu komşu. Çok geçmeden diğer komşular, Huriye, Pakize, Hatice ve Selcan Hanımlar da gelmişlerdi. Selam sabah edildi, hatırlar soruldu. Kahveler yapıldı. İlk yudumlar höpürdetilerek içildi. Çok geçmeden Saadet Hanım’ın heyecan dolu sesi işitildi:

“Komşular, bilin bakalım, bu akşam Pınarbaşındaki yazlık sinemaya hangi film geliyormuş? “

Kadınların hepsi, onun, kendilerinin vereceği cevapları bekleyemeyeceğini adları gibi bildiklerinden sessiz kalmayı tercih ettiler. Yalnızca, Pakize Hanım’ın ve Huriye Hanım’ın birbirlerine muzip muzip baktıkları görüldü. Tam da düşündükleri gibi oldu. Muhtemelen dünyaya altı aylıkken gelmiş olan kadın başladı anlatmaya:

“Hani şu geçen yıl Amerika’da vizyona giren, salonlarda insanların korkudan bayıldıkları, fenalıklar geçirdiği film..

Kömür karası saçlı ve mahallenin en komiklerinden olan Selcan Hanım, yayından fırlayan bir ok gibi atıldı:

“ Bildim, Sakar Şakir.."

Bunun üzerine kahvelerini bitirip fal için fincanlarını kapatan kadınlardan öyle bir kahkaha tufanı koptu ki, arka mahalleden bile duyulmuş olmalıydı. Sarı, çiçek desenli elbise giymiş olan Huriye Hanım, kahkaha atarken kantarın topuzunu fazlaca kaçırmış ve tepsideki fincanları yere düşürmüştü. İstiflerini bozmadılar ve o matrak anın tadını çıkardılar. Nasıl olsa başka bir gün gene fal bakarlardı.. Özellikle Selcan Hanım, Saadet Hanım’a takılmayı pek severdi. Beriki de hemencecik kızardı. Lakin, telaşe memuruna takılan yalnızca Selcan Hanım değildi elbet. Kendisine takıldıkları zaman kızıverirdi lakin o gün kızmaya hiç niyeti yok gibiydi. Devam etti:

“Kızlar, bırakın şakayı. Şu ünlü, gişe rekorları kıran 'Şeytan' filminden bahsediyorum. Bu akşam, mahalleli, hepimiz gideriz değil mi?

Cevap gecikmedi. Ev sahibi Ayşe Hanım cevabı yapıştırıverdi:

“Deli kıza bak sen.. Hem para vereceğiz, hem de korkacağız. Önümüzdeki hafta 'Selvi Boylum Al Yazmalım' geliyor. Hah işte ona gideriz bak.. “

Hemen bütün komşular kafalarını sallayarak Ayşe Hanım’a destek verdiler. Sadece Pakize Hanım öyle yapmadı. Bakışları ciddileşti ve bunu fark eden komşuların meraklı bakışları altında gizemli bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

“Hanımlar, orası öyle de. Saadet'in hakkı var. Bu 'Şeytan' filmini ben de geçen ay bir magazin dergisinde görmüştüm. Film gerçek bir olay üzerine çekilmiş. Öyle ki; sette yangın çıkmış, ses teknisyeni ile bir çalışan hiç yoktan kalp krizi geçirip oracıkta ölüvermişler. İlerleyen günlerde film çekilen eve rahip getirmişler. Rahip kısa bir süre sonra, o evde, çekimler olurken, gerçekten şeytanın olduğunu söylemiş. Filmi zar zor bitirebilmişler vallahi.."

Az önceki neşe bir anda kayboldu. Kadınlar ürkmüş bir vaziyette birbirlerinin yüzlerine baka kaldılar…

O akşam, beyleriyle birlikte ve hep beraber filme gitmeye karar verdiler. Çocuklarını, annelerine, kayınvalidelerine bırakacaklardı..

Akşam yemekleri yenmişti. Turgut Sokaktaki sokak lambasının başında toplanmaya başladılar. Her zaman olduğu gibi erkekler çabucak hazırlanmış, lambanın başına gelmişler, hanımlarını beklerken neşeli sohbetlere koyulmuşlardı. Hiç kimsenin birazdan izleyecekleri Şeytan filmini merak ettiği yoktu…

Kadınlar nihayet gelmişlerdi. Ellerindeki ay çiçek paketlerini bir poşete koydular. Erkeklerin, geç kalmalarıyla ilgili yaptıkları bitmek tükenmek bilmeyen şakalarına kulaklarını tıkadılar. On kişiden fazla insan, akşamın karanlığında ölü gözü gibi yanan, ay ışığının, gölgesini bir heyula gibi caddeye düşürdüğü sokak lambasının önünden Pınarbaşına doğru ilerlediler. Filmin ününü duymuş olan tüm Bursa; sanki o akşam yazlık sinemanın önündeydi. Böyle olacağını çok iyi bilen sinemacı Danyal, yazlık sinemanın içine fazladan yüz sandalye daha koydurmuştu. İğne atılsa yere düşmezdi. Neyse ki, yer bulup oturabilmişlerdi…

Filmin başlangıcındaki korkunç yüzlü şeytan pazuzunun göründüğü an ve o anki insanın yüreğine korku salan müzik, sadece bir film seyretmeye geldiklerini zanneden erkeklerin yüzlerindeki gülen ifadeleri bir anda silmişti. Ruhu şeytan tarafından esir alınan 12 yaşındaki Regan’ın, annesinin verdiği davete gelen misafirlerin gözleri önünde, onların yanına yaklaşarak idrarını yeşil olarak yapması, yatağının sallanması, küçük kızın kafasını 360 derece döndürerek gülerek bakması, yatağında yukarı yükselmesi ve rahip Karras’ın şeytana dönüşmesi tüm seyircileri öylesine çok korkutmuştu ki; peşi sıra gelen kadın seyircilerin yürekleri söküp çıkartan bağırışları sinemada yankılanmaya başlamıştı. Öyle ki, o akşam üç kadın seyirci bayılırken, ikisi de hastaneye kaldırılmıştı. Film bittiğinde erkeklerin bile gözlerinde tarifi imkansız korkular vardı.. Eve dönüş yolu gecenin ilerleyen saatlerinde daha da korkunç oldu. Kadınlar kocalarının kollarına girerek büzüldüler, çocuk gibi kaldılar.. Pınarbaşının gece; her biri diğerinden daha korkunçlaşan mahallelerinden geçerlerken, az önceki filmin dehşet veren kareleri ışık hızıyla gözlerinin önünden geçiyordu.. Evlerin, çeşmelerin, sokak lambalarının ürküntü veren gölgeleri…

Bu film, Oscar Ödülü alan tek korku filmi olacaktı…

Ertesi sabah, komşular Pakize Hanım’a sabah kahvesine gittiler. Hepsinin bakışları bir önceki sabah kahvesindeki bakışlarından çok farklıydı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fulya Anadolu Üniversitesi 6 yıl önce

Nostalji tadindaki hikayeniz adeta bizi bir zaman makinesine binmiscesine cok mutlu etti.Tesekkur eder basarilarinizin devamini dileriz

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @Fulya Anadolu Üniversitesi

Çok değerli devrem bunu başarabildiysem ne mutlu bana. Çok teşekkür ediyorum.

Beğenmedim! (0)