Covid-19’du, maskeydi, sosyal mesafeydi, ekonomi ters takla atmıştı, işsizlik almış başını yürümüştü, bütün millete umutsuzluk hakim olmuştu ki; dolayısıyla milletin bir ferdi olarak ben de aynı duygu ve düşünce karmaşası içindeydim. Bir nefes alayım dedim, radyomu açtım. Can kulağı ile dinleyeceğim. Yeter ki şu umutsuzluk denizinden bir çıkayım, yoksa boğulacağım.

Benim şansıma, Ümit Besen yanık yanık söylüyor;

“Aşkı kim icat etti,
Bir bilene soralım,
Çekilmiyor çilesi,
Artık canıma yetti”..

Milleti, memleketi bırak kendimi de unuttum, üzüldüm adamın durumuna…

“Onun durumunda olan çok adam vardır, bu memlekette. Bir bilen olarak bütün millete anlatayım, bu aşk mevzusunu” dedim. Aşkı anlatma mevzusu; benim için, bir nevi sosyal sorumluluk projesine dönüştü. E sizin de yüksek müsaadelerinizle anlatayım o zaman…

Bütün kâinat eşitsizliklerin sağladığı bir dengede varlığını sürdürüyor. Eşitsizliklerin sağladığı dengenin var ettiği, bize göre sınırsızlığın yani sonsuzluğun adıdır, kâinat...

Aslında aşk da, sonsuzluğu çağrıştıran kâinat gibi bir şeydir...

Aslında aşk da, iki safın/tarafın üzerinden değerlenen veya değerlendirilen bir olgudur. Fakat ne yazık ki; aşk da, iki eşit üzerinden yürüyen bir olgu değildir...

Maalesef, bir safın yani manevi olarak temiz olanın taşıdığı, büyüttüğü, yaşattığıdır, aşk.

Bu kadar net değil tabi ki... Çünkü sadece bedeni değil, ruhu bile allak bullak eden bir mesele, bu aşk dediğimiz mesele...

Mesela; dünya ile ay arasında gözüküp, bütün gezegenler, yıldızlar ve gök taşlarından etkilenip, yine bütün gezegenler, yıldızlar ve gök taşlarını etkileyen bir etkileşim bütünlüğüdür aşk...

“Aşk… Aşk… Aşk… Ne diyorsun, hocam sen” diyorsunuz gibi hissettim…

Vallahi ne bileyim, ne desem boş...

“Tarifi imkânsız” diye boşuna demezler…

Erkeklerin kolayca anlayabilmeleri için;

- Sen, askerliğini yaptın mı?
- Yapmadım… Ne oldu ki?
- Bir şey yok, gidince görürsün...  
kısa sohbetinin anlattığı, büyük bir olay işte...

Ben "aşk" kelimesini duyduğum zaman; kendisini terk edecek olduğunu bilmesine rağmen, eşinin ayakkabısının içine koymuş olduğu harçlıkla Âşık Veysel aklıma geliyor ve o anda da aklım geldiği gibi gidiyor...

"Aşk, insanın aklını başından alır" diye boşuna demiyorlar, demek ki!

Aşkı bırak; yaklaşımları, çağrışımları ve de muhabbeti bile adamın aklını başından alıyor…

Sıkça duyduğumuz bir şey var; “evliliğin, aşkı öldürdüğü” söyleniyor.

Gerçekten evlilik, aşkı öldürür mü?
Yo yo! Evlilik, katil değil ki; aşkı öldürsün...

Evlilik, aşkı öldürmez öldürmesine de, evliliği oluşturan taraflardan birisi katilse ki; katilse ifadesini, duygu katili olarak kullanmış olayım. İşte o duygu katili, evliliği de, aşkı da öldürür.

Evlilik, dış etkenlerden etkilenir mi?

Her şey gibi evlilik de, dış etkenlerden etkilenir tabi ki…

Çok kavgaları, gürültüleri, patırtıları, tartışmaları olur. Taraflar sağlamsa, sağlam çıkarlar, bu tartışmaların içinden.

Yara alırlar mı?

Alırlar…

Gereksiz olmasına rağmen, hem de ne yaralar alırlar. Çok azı kapanır, o yaraların… Kapanmayıp kalan yaralar da; ne dikiş, ne de kabuk tutarlar.

Kimi yaralar kabuk tutar tutmasına ama o kabuk tutanlar da içe kanarlar hep…

Sandıktaki çürük elma misali, eşlerden de biri çürükse onunla beraber evlilikte çürür gider, vesselam.

Aşk, dış etkenlerden etkilenir mi?

Aşk da etkilenir… Etkilenir de etkilendikçe büyür, devleşir.

Masal olur ve hatta efsane olur; bizde Yusuf ile Züleyha olur, Ferhat ile Şirin olur, Leyla ile Mecnun olur, yüzyıllar boyu anlatılır durulur… Elin Amerikalısında da “Devlerin Aşkı” diye film olur, yıllar boyu izlenir durur…

Etkilenirse zayıf âşık etkilenir dış etkenlerden… O da sağlam olan aşığa, sağlam aşı olduysa; yaprağa da, çiçeğe de, meyveye de durur, evvel Allah…

Burada da “Peki, üstadım! İyi güzel buraya kadar bir şeyler anlattın… Anlattın da nedir bu aşk, Allah aşkına, bir yorumlar mısın” dediğinizi duyar gibi hissettim.

Tabi yorumlayayım hemen…
Aşk ilahidir, insanın anlayabileceği değil sadece yaşayabileceğidir.
Şimdi ne anlayacağız; biz, bu yorumdan?
Bu yorumdan anlayacağımız şudur ki; aşk mutlaka olmalı…

E ilahi yani… Bu kadar uzatmaya gerek var mıydı?

Ne diyordu şarkı sözlerinde?

“Beni yak, kendini yak, her şeyi yak,
Bir kıvılcım yeter, ben hazırım bak,
İster öp okşa, istersen öldür,
Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk”…

Hadi bakalım; yelkenlerimizi dolduracak rüzgârı bulduk.

Şimdi aşka yelken açmanın vaktidir.

Bir sıkıntı olur da gemileri yakma durumu ortaya çıkarsa; sakın ola ki hafiften almayın… Tek tek gemilerle falan da uğraşmayın.. Yakın limanı gitsin…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.