Bay Green, kızının o çok sevdiği meyveli doğum günü pastasını O’nun mezarının üzerine, O’nun saçlarını okşar gibi bırakırken; Bayan Green, bir cenneti andıran mezarın üzerindeki envayi çeşit çiçekleri sulamakla meşguldü. Sonbahar artık iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı.. Kırmızıya çalan bir yaprak, anlatılmaz güzellikteki bir kuğu edasıyla süzülerek, sevda yüklü doğum günü pastasının üzerine konmuştu. Bay Green, yaprağı alarak  mezarın kenarına sevgi dolu bakışları eşliğinde bırakmıştı. Ardından birkaç nazlı sonbahar yaprağı daha gökyüzünde dans edercesine Wendy’nin mezarı üzerinde dönüp durmaya başlamışlardı.. Bu arada Bayan Green’de çiçekleri sulamayı bitirmiş, titreyen elleriyle cebinden çıkartmış olduğu mumları pastanın üzerine yavrusunu öpercesine yerleştirmeye başlamıştı.. 38 tane mum vardı. Hepsi de Wendy’nin o çok sevdiği renkli mumlardandı. Daha sonra Bay Green, cebinden çıkarttığı bir kibrit kutusunu açtı. İlk kibriti yakmaya muvaffak olamamıştı. O’nun da elleri titremekteydi.. İkinciyi denedi, üçüncüyü.. Bayan Green, kocasının omuzundan tutarak O’na güç vermeye çalışıyordu; elinden kibrit kutusunu aldı ve içindeki kibritlerden birini daha çıkardı. Ellerinin titremesine engel olmak gayretindeydi. ’’Doğum Günü Pastasını’nın mumları muhakkak yakılmalıydı…

11 Eylül saldırılarından bu yana tam 17 yıl geçmişti. Ve o günden itibaren, Bay ve Bayan Green nazlı ve güzeller güzeli kızları Wendy’nin her yıl doğum gününü, O’nun New York Şehir Mezarlığındaki mezarı başında kutluyorlardı. Harvard İşletme Mezunu’ydu Wendy.. Üniversite’yi bölüm ikincisi olarak bitirmiş ve çiftçi olan anne ve babasını dünyanın en mutlu insanları yapmıştı. Bu başarısı üzerini dünyanın en güçlü şirketlerinden birinden iş teklifi almıştı. Kabul etmesi durumunda, New York’a yerleşmesi gerekecekti. Teklifi kabul etmeyi çok istiyordu ama, biricik annesinden ve hele hele de beyaz atlı prensi olan babasından ayrı kalmak da hiç mi hiç işine gelmiyordu…

Sonunda kabul etmişti…

Bay ve Bayan Green, kızlarının 38.doğum günü pastasının ağlayan mumlarını birlikte üfleyerek söndürdüler. 18 yıldır, Wendy’siz O’nun doğum gününü kutlamaktaydılar. Hanımefendi kızını kaybettikten sonra, hiçbir zaman değiştirme isteği duymadığı koyu yeşil çantasından parlak kırmızı hediye paketi ipliğiye bağlanmış ‘’doğum günü hediyesini çıkartmaya çalışmaktaydı. Boğazına bir şeyler düğümlendiğini duyumsadı. Paketi, kızının nurlarla kaplı istirahathanesi olan ve üzeri milyon renkli çiçeklerle bezenmiş bulunan mezarının üzerine bıraktı. Ve hemen sonra minik kızını en kutsal sevgi olan anne sevgisiyle yıkadığı ve o arada saçlarını kokladığı zamanlardaki gibi sevda yüklü ince parmaklarıyla açmaya başladı.. O esnada az önce kelebek zerafetiyle mezarın üzerinde dönüp duran sonbahar yapraklarının yaşama sevinçlerini kaybettikleri ve renklerinin de acı veren bir kırmızıya dönüştüğü dikkatini çekmişti Bay Green’in..

Wendy’nin 38.doğum günü hediyesi, Bayan Green’in, O’na sekiz yaşındayken hediye ettiği kendi elleriyle ve göz nuruyla yapmış olduğu buğday sarısı saçları iki yanından bağlanmış bez bebekti…

Bırakamamıştı mezara; bütün gücüyle göğsünün üzerine bastırdığı bebeğe kollarıyla da sıkı sıkı sarılmaktaydı.. Davetsiz ve yılışık bir yağmur çıkageldi pek lazımmış gibi. Yağmur damlacıkları acımasızca kederli annenin ve babanın yüzünden aşağı kayarlarken, kızının doğum günü hediyesini verme sırası bu kez Bay Green’e gelmişti.. O esnada bayan Green, Nurunun bebeğini yüreğinin içine yerleştirmeye çalışır gibi O’nu sarmaya devam etmekteydi…

Babasının, Prensesine hediyesi, O’na okuma-yazmayı öğrendikten sonra hediye ettiği doğum günü hediyesiydi. Yaprakları sararmaya yüz tuttuysa da, kitap hala ‘’kızı kokuyordu’’; Göz pınarlarında asırlardır birikerek sessiz bir çağlayana dönüşen gözyaşlarını daha fazla tutamadı Bay Green. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu artık ve buna engel olmaya da çalışmıyordu hiç... Kitabın ilk sayfasında o güzel el yazısıyla minik Wendy’si için yazmış olduğu :’’Doğum Günün Kutlu Olsun Balım’’ yazısı dikkatini çekti peşisıra.. Yazıdaki Wendy’yi öptü, kokladı, O’nun anlatılmaz kokusunu ciğerine çekti. Prensesi, babasını ayrı bir severdi; Onlar,dünyanın en muhteşem baba-kızıydılar.. Sevdaydılar…

Sendeleyen ve yere düşmek üzere olan acılı babanın koluna girdi, kızını kaybettikten sonra hiç durmadan yüreği kan ağlayan Bayan Green…

İki ihtiyar ağır adımlarla mezardan uzaklaşırlarken, duygusuz yağmur, zerre kadar utanmadan ve haysiyetsizce mezarın başındaki Wendy’nin bez bebeğini ve kitabını ıslatmaktaydı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.