Radyodan gelen hareketli müzik bir anda kesilmişti. Çılgınca dans eden ve adeta kendinden geçen genç kızlar ve delikanlılar oldukları yerde kalakaldılar. Şaşkın ifadelerle birbirlerinin yüzlerine öylece baktılar. Şarkı tam ortasındaydı oysa ki.. Kısa bir süre sonra radyo spikerinin coşku dolu sesi işitildi:

-Sayın dinleyiciler, az sonra sayın başkanımız Johnson, siz Amerikan Halkına hitap edecek:

-Sevgili vatandaşlarım, iki gün sonra ilk kafile askerlerimiz Vietnam’a hareket edecekler. Kahraman Amerikan Askerlerinin, orada bize ihtiyacı olan insanlar için hiç düşünmeden hayatlarını tehlikeye atacaklardır. Şuna emin olunuz ki; oğullarınız gidecekler, görevlerini başarıyla yerine getirecekler ve vatanlarına döneceklerdir. Tanrı Amerika’yı korusun…

Başkan sözünü bitirir bitirmez, birkaç gündür Vietnam’a gidecek askerlere moral vermek için çoğunlukla hareketli müzikler çalmakta olan radyo, yine hareketli bir müzik çalmaya başladı. Salonda bulunan ve bu ilk kafilede bulunan Amerikan askerleri, kız arkadaşlarıyla birlikte danslarına bıraktıkları yerden başladılar. Hepsinde anlatılmaz bir coşku vardı. Amerika’nın Vietnam’a asker göndermesini, oraya yapılacak bir turistik geziden farklı görmedikleri gururla ışıldayan gözlerine ve bakışlarına yansıyordu. Yalnızca ,Tom Brighton’ın kız arkadaşı Melinda O’Brian’ın yüzü hiç gülmüyordu. Gençler hiç durmadan dans ederken, o, salonun köşesindeki fıstık yeşili koltukta oturmuş, arkadaşlarını izliyordu. Tom, şefkat dolu bir tavırla kız arkadaşının yanına geldi. Yanağından küçük bir makas alarak ona şöyle dedi:

-Hey, Melinda yapma böyle. Neden suratını asıp duruyorsun. Sanki ölmeye gidiyoruz. Alt tarafı orada birkaç ay durup, Vietnamlıları geberteceğim. İşimiz bitince de, senin o bayıldığın güneş gözlüğümü takacağım. Ve “Arrive Derci” diyerek yanına döneceğim. Haydi şimdi dansa…

O esnada grubun tam ortasında türlü hokkabazlıklar yaparak dans etmekte olan kırmızı suratlı James Swan, kendisi gibi coşkuyla dans etmekte olan ve adeta bir çengeli hatırlatan kız arkadaşı Meredith’in yanağına kocaman bir öpücük yapıştırdı. Ardından da göz bebeklerine bir anda gelip yerleşen gaddar bakışları eşliğinde belki de çok uzaklardan duyulacak bir ses tonuyla şöyle haykırdı:

-Pis Vietnamlılar, göreceksiniz gününüzü. Bekleyin, geliyoruz…

James’ın bu gösterisi, diğerlerinin çok hoşuna gitmiş olmalıydı ki, askerlerin hepsi bir ağızdan; “Bekleyin, geliyoruz” diye haykırdılar…

Öte yandan, Tom, sevgilisini dans eden gruba katılmaya bir türlü ikna edememişti. Genç kızın yüzünde, bakışlarında anlatılmaz bir keder vardı. Sevgilisinin yüzüne kızgınlıkla ve acımayla bakıyordu. Daha fazla kendini tutamadı. Yayından boşanan bir ok gibi, sevgilisine ve dolayısıyla oradaki hazır askerlere bağırdı:

-Nereden biliyorsun ki onları öldüreceğini?.. Kim bilebilir ki bunu?.. Hem diyelim ki öldürdün. Gebertmek ne demek Tom?.. Bir insanı öldürmek, senin için nasıl bu kadar anlamsız olabiliyor? Amerika’ya yüzlerce mil ötede bulunan bir ülkede yaşayan insanlar için ne kadar da kolay: “gebertmek” kelimesini kullanabiliyorsun?..

Uzun dalgalı saçlı genç kızın sert sözleri, devasa bir fırtınada acımasızca sahili döğen dalgalar gibi Tom’ un ve oradakileri sersemletti. Genç kızın etrafını sardılar. Kısa boylu Paul Stanton, şaşkınlığı ilk atlatan kişi oldu. Şefkat dolu bir ses tonu ile Melinda’ya şöyle dedi:

-Melinda, neden olaya bu kadar duygusal bakıyorsun ki?.. Bu bir savaş. Ve doğal olarak ta insanlar, savaşta birbirlerini öldürürler. Şu da bir gerçek ki; biz o pisliklerden çok daha güçlüyüz. Ve onları tepeleyeceğiz..

Genç kızlar dahil, her birinin yüzünde birbirinin aynı sadistçe bir gülümseyiş belirdi. Bunun üzerine Melinda; o an, söylediği sert sözlerle ne yazık ki suya yazı yazmaktan başka bir şey yapamadığını duyumsadı. Artık, sevgilisine ve arkadaşlarına kızamıyordu bile. Yalnızca çelik gibi sert olan bakışlarında, onlara karşı bir acıma vardı.. Dans yeniden başladı. Gençler daha da çılgınca dans etmeye başladılar….

Savaşta Amerikan birlikleri, kısa süre içinde, Vietnam’a tatile gitmediklerini anlayacaklardı. İki ay içinde, er Tom Brighton’ın, kasığından giren bir kurşunla felç olmuştu. O gün dans eden gençlerden üçü ölmüş, ikisi de sakat kalmıştı. Sadece Gary Jennings, Samuel Grant, Jacob Crowley ve Pat Robertson savaştan yara almadan gelebilmişlerdi…

Askeri uçak, askeri yetkililerin, ölenlerin ve sakat kalanların yakınlarının doldurduğu havaalanına yaygaralar çıkartarak iniş yaptı. Amerikan Bayraklarına sarılan askerlerin tabutları göz yaşları arasında uçaktan indirildiler. Duygusal, dramatik konuşmalar yapıldı. Yapıldı yapılmasına lakin hiç şüphe yok ki en çok yürekleri kanayanlar, askerlerin anneleri ve babalarıydı…

Bir hafta sonra, Tom Brighton’ı, Larry O’Brian’ı ve Eric Parker’ı devasa bir helikopterle kasabaya getirdiler. Onlar için bir tören de, kasabanın girişinde düzenlendi. Yüzlerce insan evlatlarını bağırlarına basıyordu. Tören bittikten sonra, sakat kalanları evlerine götürdüler. Tom Brighton, hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkûm kalırken, Larr O- Brian kör olmuştu. Eric Parker’ın ise belden aşağısı yoktu…

Önceler sakat askerlerin sevgilileri, sevdikleri erkeklerin yanlarından ayrılmamışlardı. Lakin, yarım olmanın verdiği acıyla askerler, sevgililerinin kendilerine acıyarak baktıklarını düşünüyorlar ve buna dayanamıyorlardı. Zaman geçtikçe Melinda dışındaki gen kızlar, sevdiği erkeklerden soğumaya başlamışlardı. Bir süre sonra hiç görünmez oldular. Duygusuzca onları kaderleriyle baş başa bırakıp çekip gittiler. Ve en acısı da, kısa süre içinde kendilerine yeni sevgililer buldular. O gün; Vietnam’a gitmelerinden önceki gün ise her şey çok farklıydı. Belki de dans ederlerken birbirlerinin kulaklarına sonsuza dek bir arada olacaklarını fısıldıyorlardı. Yalnızca Melinda Tom’u terk etmemişti. O böyle bir şeyi asla yapamazdı. Melinda, kasabadaki bahar şenliklerinde, Tom’u tekerlekli arabasıyla panayır yerine götürdü. Larry ve Eric de aileleri tarafından getirildiler. Hepsinin yüzünde tarifi imkânsız acılar vardı. Yemek servisi başladığı anda, Larry, kendisini terk eden eski sevgilisi Laura Wright’ı, okuldaki en iyi arkadaşlarından Calvin Rocks ile gördü. Samimiydiler. Larry, önce Laura ile sonra da Calvin ile göz göze geldi. Larry her ikisine de iğrenerek baktı. Hiç şüphe yoktu ki, Laura’nın ölene dek kendisiyle olacağını beklemiyordu. Beklemiyordu beklemesine lakin, genç kızın sanki kendisinin sakat kalmasını dört gözle bekliyormuş gibi koşarak kendisini Calvin’in kollarını atmasını da beklemiyordu. Genç adamın çeliği eriten bakışları, vefasız Laura’nın göz bebeklerine saplandı. Genç kızın yüzü hemen yanlarındaki arabadaki pamuk helvalar gibi kızardı. Hiçbir şeyler diyemedi. Başı öne düştü. Calvin ise utanmayı, sıkılmayı bir kenara bırakmış olmalıydı. Adeta hiçbir şey olmamış gibi bir zamanlar yakın arkadaş oldukları Larry’nin yanına yaklaştı. Ona iğrenç sesiyle seslendi:

-Eski dostum, inan bana durumunu duyar duymaz çok üzüldüm. Senin için yapabileceğim bir şey olursa söyle…

Calvin, daha sonra cılız kolunu Larry’nin kaslı omuzuna koydu. Tekerlekli sandalyedeki adam önce hiçbir şey söylemedi. Panayıra bakıyor gibi görünüyordu. Göz bebeklerine durdurulamayan bir kaplan bakışı yerleşti. Bir anda , kaya gibi olan sağ yumruğuyla, vefasız arkadaşının sol gözünün üzerine kaya gibi bir yumruk indirdi. Böyle bir yumruğu beklemeyen, genç bir adamdan çok bir korkuluğa benzeyen Calvin, herkesin şaşkın bakışları arasında adeta ince bir kâğıt gibi çimenlerin üzerine yuvarlandı. Çevredekilerden Bayan Stanton, fırtınayı andıran sesiyle şöyle bağırdı:

-Eline sağlık oğlum, bunu çoktan hak etmişti…

Bunun üzerine diğerleri de hep bir ağızdan bağırdılar:

-Eline sağlık kahraman…

Yeni sevgilisi Calvin Rocks’a, bir patates çuvalına bakar gibi bakan Laura Wright, Larry’nin yanına yaklaştı. Ağlamaklı bakışlar eşliğinde ondan af diledi. Larry ise genç kız cevap vermedi. Dönüp ona bakmadı bile.. Sadakat timsali (!) Laura Wright, yeni sevgilisini yerden kaldırdı. Onun koluna girdi. Aynı anda kendileriyle dalga geçen insanların bakışları arasında oradan uzaklaşmaya başladılar. Başlayan country müzik de onlarla dalga geçiyordu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.