Patoloji raporu gelmişti. Doktor raporu okudu ve geniş çerçeveli gözlüğünün üzerinden soğuk bir ifadeyle; O’nun iki dudağının arasından çıkacak ‘’güzel’’ ya da ‘’kötü’’ haberi beklemekte olan orta yaşlı kadına kötü haberi verdi:

-Üzgünüm,ne yazık ki çok geç kalmışsınız. Kanser, karaciğerinize yayılmış durumda. Ve kan yoluyla, kemiklerinize de atlamış. Sadece Kemoterapi uygulayabiliriz ancak bu da ömrünüzü kısa bir süre uzatmaktan başka bir işe yaramayacak.

Güçlüydü kadın. Metanetle karşıladı bu berbat haberi. Kocası ise O’nun kadar güçlü değildi.. İki elinin arasına aldığı başını uzun süre kaldıramadı. Kadın sanki "ölüm yolcusu’’ kendisi değil de kocasıymış gibi, O’nun omuzundan tutarak, hayat arkadaşına güç vermeye çalışıyordu. Peşisıra doktorun o mekanik sesi duyuldu:

-Hemen pazartesi ilk kemoterapiyi uygulayacağız ancak korkarım ki bu tedaviyle birlikte ömrünüz en çok üç ay..

...

Yıllarca çocukları olmamış ancak uzun süren tedaviler sonrasında bir çocukları olmuştu. On yaşındaydı canlarından çok sevdikleri yavruları. Hiç kuşku yok ki O’na söylemeyeceklerdi aldıkları bu kahreden haberi…

Kadının kemoterapi uygulandıktan bir süre sonra saçları dökülmeye başlamıştı. Bu duruma bir anlam veremeyen çocuk, annesine sürekli neden saçlarının döküldüğünü sormaktaydı…

On gün bile geçmemişti,

Mahalle arkadaşlarından birinden öğrenmişti annesinin öleceğini:

-Annen ölecekmiş, akşamannemle babam konuşurlarken duydum…

Gözbebekleri büyüdü önce, ne diyeceğini bilemedi.. Anne-babası kadar sorumsuz olan çocuk ise konuşmaya devam ediyor ve arkadaşının yüreğini kerpetenle söküyordu:

-Annenin saçları bu yüzden dökülüyormuş…

Gökyüzü kararmıştı, merhametsiz bir yağmur peydah oldu. Kötüydü…

Oğlu soluk soluğa eve geldiğinde, annesi sedirde uzanmaktaydı. Kahrolmuş çocuk koştu ve annesine sarılarak, göz pınarlarından sicim gibi inmekte olan yaşlar eşliğinde bir süre öylece kaldı. Sonra yayından fırlayan bir ok gibi hıçkırıklar içinde annesine şöyle bağırdı:

-Ölecekmişsin, saçların da bu yüzden dökülüyormuş…

Hastalığına mı, yavrusunun yaşadığı drama mı üzülmesi gerektiğini bilemeyen zavallı kadın, bunun doğru olmadığını söyledi.. Çocuk akıllıydı; annesinin kendisine yalan söylediğinin farkındaydı ve annesine kızgınlıkla bağırmaktaydı:

-Öleceksin işte, öleceksin, kandırıyorsun beni…

O esnada babası gelmişti ve olanlara şahit olmuştu. Kadın olabildiğince güçlü olmaya çalışmaktaydı. Babası, oğlunu annesinin kollarından almak istedi ancak buna muvaffak olamadı. Çocuk, belki de bir daha koklayamayacağı korkusuyla annesini doya doya koklamaktaydı; O’nun her anne gibi cennetten gelen kokusunu duyumsuyordu.. Ve uyuyakalmıştı…

Kederli adam, birkaç ay sonra öksüz kalacak olan talihsiz yavrusunun kuş kadar cılız vücudunu narin bir şekilde kollarına aldı ve O’nu yanaklarından öperek yatağına yatırdı ve üzerini örttü. Karısı rahat yatsın diye on gündür yapmakta olduğu şeyi yaparak sedire kıvrıldı; sırt üstü yattı. Gömleğinin cebinden içinde birkaç tane sigara kalmış sigara paketini çıkardı; elleri titriyordu.. Bir sigara yaktı.. Üç çekişte de bitirmişti... Karısını çok seviyordu ve O’nun için hiçbir şey yapamamanın dayanılmaz acısını kalbinin derinliklerinde hissediyordu…

Yatak odasının uzun zamandır yağlanmayan kapısı gıcırdayarak açıldı. Pıtırcık, yavaşça annesinin yanına süzüldü. Anneciğini o an melek olarak görüyor olmalıydı. O’nun saçsız başı bile çok güzel görünmekteydi. Kadıncağız, hayatının anlamı olan yavrusunun kendisine sarıldığını fark etmedi. En çok annesini koklamayı seviyordu. Gıdısına götürdü küçücük yüzünü, ne de güzeldi kokusu.. Elini yavaşça tuttu önce; sonra da sıkabildiği kadar sıkmaya başladı.. Ancak bu kez çocuğun gözlerinde çeliği yok edecek kararlı bakışlar vardı ve bu bakışlar, annesine olan sevgisinin O’nu yaşatacağına tüm kalbiyle inandığını açık bir şekilde göstermekteydi…

Uyandı hasta kadın. Sarıldılar.. Gözler dokundu birbirlerine hasretle.. Çocuk, bir süre sonra bütün gücüyle ve coşkuyla bağırmaya başladı:

-Ölmeyeceksin, buna izin vermeyeceğim. Sen benim güzeller güzeli annemsin, canımsın, her şeyimsin; ölmene izin vermeyeceğim…

Bir ay sonra doktorun muayene odası;

Doktor, ultrason sonuçlarını gördüğünde gözlerine inanamıyordu zira karaciğerdeki tümörler tamamen yok olmuşlardı; muhtemelen kemiklerdeki tümörler de tepetaklak olmuşlardı.. Tıpta bu tür olaylar nadiren görülmekteydi. Ve doktor, böylesi tarihi bir ana şahitlik etmekten dolayı farklı duygular yaşıyordu. Artık O mekanik bir doktor değildi. Duyguyla, ruhla bu muhteşem haberi kadına ve kocasına veriyordu; Pıtırcık ise Onları doktorun bekleme salonunda beklemekteydi…

-Tümörler tamamen yok oldu. İyileşiyorsunuz. İnanılır gibi değil..

Anne-oğul gene sarıldılar…

Doktor bu iyileşmeyi şansa bağlamaktaydı…

Anne-oğul ise doktorun bu görüşüne gülmekteydiler…

Hiç durmadan annesinin yeni uzamaya başlayan saçlarının bulunduğu nurlu başını öptü, kokladı ve yine onun omuzuna yaslanarak uyuyakaldı…

Gündüzdü, hava aydınlıktı ama sanki yıldızlar ışıl ışıl yanıyordu gökyüzünde..

Çıldırmış olmalıydı bu yıldızlar.

Şarkılar söylüyorlardı..

Ve bunu sadece birbirine sevgiyle sarılı ana - oğul görüyordu..

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.