Kılıçdaroğlu; "Birisi seçim, birisi baraj derdinde yan yana geldiler"

BURSA ARENA / Haber Merkezi

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Partisinin TBMM Grup Toplantısında bugün yaptığı konuşmada; "Hiç kimse, ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Baskı ne kadar fazla olursa olsun, asla ve asla bizi yıldıramaz; çünkü biz Kuvayi Milliyeciyiz. Çarklar farklı dönebilir, egemenler kendi güçlerini göstermek için halkın üzerine baskı kurabilir, gazeteler kapatılabilir, milletvekilleri hapse atılabilir, öğretim üyeleri üniversitelerinden kovulabilir, ama bütün bunlara rağmen biz bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz, her evin aşı ve işi olacak. Her evde huzur, ülkede huzur, Türkiye’de huzur, bunu mutlaka, ama mutlaka getireceğiz. Size sözüm sözdür, ne olursa olsun bunu yapacağız.. " dedi..

Cumhuriyeti kuranların ağır bedeller ödediklerinden ve çektikleri zorluklardan da bahseden Kılıçdaroğlu'nun bu konuşması özetle şöyle geçti;

"Yemediler içmediler, bu ülkeye uçak fabrikası kurdular, şeker fabrikaları kurdular, Sümerbank’ları kurdular, Etibank’ları kurdular. Kendi parasını basamayan Osmanlıya inat kendi Merkez Bankalarını kurdular ve milli paramızı kendi bankamızda bastık 1930’da.

Yakın tarihimizi unutturmak isteyebilirler, unutmayacağız tarihimizi, atalarımızın nasıl yaptığını, milli ve yerlinin ne olduğunu. Bir metrelik milli demiryolu yokken, 10 yılda demir ağlarla ördüler Türkiye’yi, tamamını millileştirdiler. Şimdi şeker fabrikalarını özelleştirmek istiyorlar. Size sözüm söz, özelleştirseler dahi CHP iktidarında onları alıp köylüye yeniden vereceğiz.

Mehmet Akif Ersoy İstiklâl Marşını yazan milletvekilimiz, Burdur Milletvekilimiz Mehmet Akif.  Bir yarışma açılır İstiklâl Marşı üzerine. Mehmet Akif Ersoy 10 kıtalık İstiklâl Marşını yazar. Ödül 500 liradır, kazanır. Meclisin muhasebecisi Mehmet Akif Ersoy’a gider. Der ki, “500 lirayı kazandınız yarışmadan, 500 lirayı size vereceğim.” Mehmet Akif Ersoy şöyle söyler; “Ben müsabakaya girmedim, bu para bana ait değildir” diyerek parayı kabul etmez. Bunun üzerine muhasebeci, “Kanun metninde mükâfatın kazanana verileceği yazılıdır, sizin marşınız kabul edilmiştir, bu para sizindir, Meclis kasasında kalamaz, siz usulen tesellüm edin -yani teslim alın- sonra istediğinizi yaparsınız” der ve Mehmet Akif 500 lirayı alır ve Sarıkışla Hastanesindeki yaralı gazilere gönderir bu parayı. Mehmet Akif öyle birisidir, yiğit bir insandır. O nedenle de “Allah kimseye bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” diye... Çünkü İstiklâl Marşını yazmanın ne demek olduğunu biliyor. Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’ün yanında birlikte mücadele etmişlerdir. O savaşın hangi bedeller sonunda kazanıldığını gayet iyi biliyordur.

Ama bir de günümüze gelelim, bir zat gitti Libya’ya, Kaddafi’nin konuğu oldu. Kaddafi’nin elinden ödül aldı, ayrıca 60 bin dolar para aldı. Gazeteciler sordular, “Bu parayı şehit ve gazilere vereceğim” dedi. Defalarca sordum defalarca, bu 60 bin doları kime verdin arkadaş, hangi gazi derneğine verdin, hangi şehit derneğine verdin bunu? Çık açıkla. Bugüne kadar ağzından tek cümle alamadık, tek cümle! Gideceksin diyeceksin bu parayı gazilere alıyorum, şehit yakınlarına alıyorum, alacaksın 60 bin doları cebine atacaksın. Sonra da kalkacaksın, ben “yerliyim ve milliyim” diyeceksin. Sen gayri millisin kardeşim, gayri milli!

Mehmet Akif şöyle söyler: “O şiir bir daha yazılamaz, onu kimse yazamaz, onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir, o milletin malıdır. Benim milletime karşı en kıymetli hediyem budur” demiştir. Ve yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk için şunu söyler Mehmet Akif: “Ben milli mücadelede yanında bulundum, onu yakından tanıdım. Eğer Atatürk olmasaydı bu zafer kazanılamazdı.” İstiklâl Marşımızın kabulünün yıldönümünde Mehmet Akif Ersoy’u, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını saygıyla selamlıyoruz.

ÇANAKKALE’DEN ANKARA’YA YÜRÜYEN ÜÇ KADIN KARDEŞİMİZE DESTEK VERİYORUM

Efendim biliyorsunuz bir Adalet Yürüyüşü yapmıştık, görkemli bir yürüyüşümüz vardı. Çanakkale’den Ankara’ya da üç kadın kardeşimiz yürüyor. “Kadınım, insanım, üç kadın 40 milyon ses” bu sözcüklerle yola çıktılar. Dilek Taş, Hülya Kurt, Nursel Karagöz. Türkiye’de yaşanan çocuk tecavüzlerini, cinsel istismarları, kadına şiddeti engellemek için yürüyorlar ve bizim sesimizi herkes duysun diye. Ben seslerini duydum, onlara destek veriyorum. Bütün kadınlarımıza güveniyoruz, bütün kadınlarımıza! Cumhuriyet nasıl bir kadın devrimiyse, demokrasiyi de gerçekleştirecek olan, 2019’da demokrasi devrimini yapacak olanlar da bu ülkenin kadınları olacaktır. Kadınlara yürekten sonsuz güveniyorum.

UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE EDECEĞİNE GAZETECİLERLE, MİLLETVEKİLLERİYLE MÜCADELE EDİYORSUN

Ama kadınlarımızın bir derdi var, uyuşturucu bataklığına sürüklenen çocuklar... Sen kalkıp millete işkence yapacağına, savcıları onlarla görevlendireceğine, kardeşim bu ülkede uyuşturucu aldı başını gidiyor, tam bir batak içinde. Tedavi görenleri söyleyeyim size. 2004 yılında 12 bin 656 kişi uyuşturucu tedavisi görürken, 2016’da 273 bin 81 kişi tedavi görüyor. 12 binden 273 bine çıkmış durumda. Hani herkesin keyfi yerindeydi, hani her evde huzur vardı, her evde bereket vardı, hani zam yoktu, hiçbir şey yoktu? Pırıl pırıl gençlerimiz, ne oluyor bu çocuklara, ne oluyor bunlara? Daha acı olanı ise, uyuşturucu yaşının 10’a inmiş olması. 10 yaşındaki çocuklar tedavi için güvenlik görevlileri getirip hastanelere teslim ediyorlar. 10 yaşında!

CUMHURİYET GAZETESİ BASININ AKADEMİSİDİR

20 Temmuz darbesinden sonra Sayın Binali Yıldırım beni ziyarete geldi. Genel Merkezde oturduk. Kendisine bir soru sordum. Dedim ki, “Ortada bazı laflar var, Cumhuriyet Gazetesi, Sözcü Gazetesine operasyon yapılacak diye…” “Olur mu” dedi, “Böyle bir şey yok…” Sonra bir öğrendik, hem Sözcü hem Cumhuriyet için operasyonlar yapıldı. Cumhuriyet çalışanları aylarca hapiste kaldılar. Murat Sabuncu 495 gün, Ahmet Şık 434 gün. Akın Atalay 499 gündür hapiste, yarın 500’ncü günü olacak. Akın Atalay yurtdışındaydı, arandığını duyunca hemen Türkiye’ye geldi, kaçacak diye gözaltına aldılar. Adam zaten yurtdışında, geldi Türkiye’ye. Niye kaçsın, suçlu mu? Suçlu olsa tamam anlarım, suçlu değil. Gözaltına aldılar ve hâlâ bekliyor. Niçin? Kaptan gemiyi en son terk edermiş, rivayet öyle. İyi de bunların hiçbir suçu yok ki. Hiçbir suçu olmayan insanları niye tutuklarsın? Cumhuriyet Gazetesi basının akademisidir. Sevsin sevmesin, düşüncesine katılsın katılmasın, herkes bir şekliyle Cumhuriyet’e bakar ne yazıyor diye. Cumhuriyet sadece 20 Temmuz darbesi sonrası darbe almadı, 12 Mart’ta da oldu, 12 Eylül’de de oldu, o dönemde de gözaltına almalar oldu, o dönemde de yasaklamalar getirildi. Şimdi de aynı yasaklamalar geliyor. Neden? 20 Temmuz’da da darbe oldu. Fatura buraya çıkıyor.

SENİ DAHA FAZLA RAHATSIZ EDECEĞİM

Efendim Anayasa Mahkemesinin kararı var. Ne demek Anayasa Mahkemesi diyor, kim bu Anayasa Mahkemesi? Takmıyorum Anayasa Mahkemesini diyor. Anayasa var, ne anayasası diyor. Bizde sarayın yasaları işler diyor, anayasa değil. Bizde hukukun üstünlüğü değil, sarayın hukuku işler diyor. Biz talimatı hukuktan değil, vicdanımızdan değil, saraydan gelen talimatı uygulamakla görevliyiz diyorlar. Hâkimi de böyle söylüyor sarayın hâkimi, sarayın savcısı da böyle söylüyor. O nedenle onlara ne hâkim diyoruz, ne de savcı diyoruz.

Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç ne yaptılar, kimi öldürdüler? Altlarında uçak mı vardı, bomba mı attılar birilerinin üzerine? Dolayısıyla biz görüşü ne olursa olsun bütün gazetecilerin serbest bırakılmasını isteriz. Medya özgürlüğü benim sevdiğim gazeteci serbest olsun, bana muhalif olanları hapse atalım, bu medya özgürlüğü değildir. Bu medyayı sınırlamak, kendisine bağlamaktır. Bugün bazı köşe yazarlarını, hatta bir köşe yazarına “köşe yazısı yazmayacaksın” diye saraydan emir geliyor ve o köşe yazarı yazı yazamıyor, yazı yazdırılmıyor ona. Siyasi içerikli yazı yazmayacaksın. Ne yazacaksın? Futbolu yazacaksın. Niçin? Saraydaki zat rahatsız oluyormuş. O seni rahatsız etti, sözüm söz ben seni daha fazla rahatsız edeceğim.

RECEP BEY, SSK’YI SEN BATIRDIN KARDEŞİM!

Efendim, sağlıkta reform. Reform yaptıklarını söylemişlerdi, sağlıkta reform yapıyoruz. Neydi reformu? İstediğin doktora gideceksin, istediğin zaman muayene olacaksın, istediğin eczaneden ilaçlarını alacaksın, istediğin zaman ameliyat olacaksın, cebinden beş kuruş para çıkmayacak, güle oynaya evine geleceksin.

Dedik çok güzel bir şey, biz de alkışladık, sağlıkta reform tamam, ama bir bakıyorsunuz tamamı yalan. Niye yalan? Evde musluğu açtığında beş çeşit vergi ödüyorsun. Sabah musluğu açtın beş çeşit vergi ödüyorsun. Elektrik düğmesine bastın dört çeşit vergi ödüyorsun. Peki, hastaneye gittiğin zaman... Dokuz çeşit ödeme yapıyorsun. Hastalandın gidiyorsun, sigortalısın, emeklisin, dokuz çeşit... Ne ödüyorsun? İlaç katılım payı ödüyorsun, muayene katılım payı ödüyorsun, reçete ücreti üç kutudan fazlaysa onun için para ödüyorsun, eşdeğer fiyat farkı ödüyorsun, tetkik fark ücreti ödüyorsun, erken muayene fark ücreti ödüyorsun, öncelikli tetkik fark ücreti ödüyorsun, istisnai sağlık hizmeti ücreti ödüyorsun, özel hastanede de en az yüzde 200 fark ödüyorsun. Nasıl parasız bir sağlık değil mi? Adamlar doğruyu söylüyor, bunların hiçbirisini almıyorlar. Dokuz çeşit para ödüyoruz. Şimdi ben Recep Bey’e soruyorum, defalarca sordum cevap alamıyorum. Recep Bey, niye demiyorsun bunları, bu SSK’yı kim batırdı Allah aşkına, kim batırdı? 30 milyar 30, 30 milyar açık var, 30 milyar! Emeklilik yaşını uzattın yetmedi, prim ödeme gün sayısını artırdın yetmedi, tedavilerin tamamından para alıyorsun yetmedi, aylık bağlama oranını düşürdün yetmedi, 30 milyar açık var Recep Bey, 30 milyar açık. Çık bir bana bunu anlat bakalım, ben mi batırdım, sen mi batırdın? Daha açık söyleyeyim, sen SSK’yı batırdın kardeşim, sen batırdın!

İTTİFAK VE SEÇİM HİLELERİ KANUNU

Efendim dün akşam sabaha kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çalıştı. İttifak ve Seçim Hileleri Kanunu görüşüldü. Efendim kanunda nasıl dolanabiliriz, yani oyumuzu artırmadan masa başında milletvekili sayısını nasıl artırırız? Kanun bunun üzerine kurulu. Recep Bey, nasıl bir daha cumhurbaşkanı seçilirim, tek başıma seçilemiyorum, yanıma birisini almam lazım diyor. Devlet Bey, ben barajı aşamam, ama benim barajı aşmam lazım. Birisi seçim, birisi baraj derdinde yan yana geldiler ve dediler ki, biz bir seçim hileleri kanunu hazırlayalım ve bunu da Meclisin görev yapmadığı, oturum yapmadığı pazartesi gününe denk getirelim. O gün televizyonlar vermez, sabaha kadar biz bunu Meclisten geçiririz, milletten kaçırıyorlar. Niçin? Seçimlerde hilenin nasıl yapılacağını kanun tek tek anlatıyor.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.