Aldous Huxley, “İnsanlığın tarihin derslerinden öğrenememesi tarihin dersleri içinde en önemlisidir" derken bu dersi biz aldık bugün..

Bir gecede 33 can düştü toprağa.

Bir o kadar da yaralılarımız var.

Yüreğimize de dağlardan daha yüce ateşler düşürdü bu olay.

George Santayana, Tarihten ders alamayanlar onu tekrar etmeye mahkumdur" sözüyle bir mahkumiyet yaşadığımızı ortaya koyuyor. Hem de çok acı bir şekilde.

Geriye dönüp de bir baksak.

Unuttuklarımız var mı diyerek.

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy,

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi ?"  veciz söylemiyle tekerrürün önüne geçilebileceğini söylüyordu.

Zamanı kendi haline bıraktığınız zaman olaylar birbirinin aynı.

Ancak bu olaylardan ders çıkarttığınız zaman tarihin seyri değişecek ve tekerrür etmeyecektir.

Andre Gide bu olayın izahını şöyle yapıyor, Söylenmesi gereken her şey çoktan söylendi. Ancak kimse dinlemediği için her şey tekrar söylenmeli" sözüyle tarihi dinlemediğimizi beyan ediyor.

Tarih bize bunu çok acı bir şekilde tekrar nüksettiriyor.

Tıpkı 27 yıl önce "Başbağlar Katliamı"nda 33 insanımızın şehit edilmesi gibi.

İdlib’teki bu 33 olarak açıklanan şehit çocuklarımızın sayıları aklıma getirdi. 

Ki çok şey değişmemiş vahşetten yana.. 

Mark Twain’in, "Tarih kendini tekrar etmez, kafiye yapar" sözünde de bunu görüyoruz.

İki şeyi sağlamca öğrenmediğimiz sürece her zaman hüzün ve hüsranla yoğrulacağız

Bunlardan birincisi dinimiz,

İkincisi de tarihimiz.

Eskiler "Gavurdan dost, ayıdan post olmazderler.

Yanlışlık üstüne yanlışlık yaparak “Rus Ayısını” kendimize dost edinmeye çalıştıkça onlar bizi arkamızdan vurmaya devam ettiler.

Bazı milletlerin özelliklerinde “Kancık” olmak yatar.

İsteseler de, sen zorlasan da onların mayası “Mertlik” ile yoğrulamaz.

David Hume, “İsanoğlu her yerde ve zamanda çoğunlukla aynıdır. Tarih bize yeni ya da alışılmadık bir şeyi haber etmez. Onun başlıca kullanımı insan doğasının sabit ve evrensel doğasını keşfetmektir" Derken çok değil, Cumhuriyetten biraz öncesine dönmek bizim için meselenin anlaşılması için yeterli olacaktır.

...

Yıl 1912, Balkan savaşının hemen öncesi.

Sultan II. Abdülhamid, tahtta kaldığı sürece Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlıkları körükleyerek onların Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak etmelerini önlemeye çalıştı.

Ancak Rusya’nın bu kışkırtmaları sonunda Osmanlı Devleti’ne ait toprakların taksimi esası üzerinde 13 Mart 1912’de Bulgaristan-Yunanistan, Ağustos 1912’de Karadağ-Bulgaristan ve 6 Ekim 1912’de de Karadağ-Sırbistan arasında ittifak antlaşmaları yapıldı. Böylece II. Abdülhamid’in büyük bir maharetle önlemeye çalıştığı Balkan ittifakı ortaya çıkmış oldu.

22 Temmuz 1912’de Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın kurduğu, “Büyük kabine” veya “baba-oğul kabinesi” adı verilen yeni hükümet de Balkan milletlerinin Osmanlı Devleti aleyhine birleştiklerini fark etmedi.

Hatta Balkan ittifakını el altından destekleyen Rusya’nın savaş olmayacağı konusunda Hariciye Nâzırı Noradungiyan (Noradounghian) Efendi’ye verdiği teminata güvenerek Rumeli’deki 120 tabur tâlimli askerini terhis etti.

Muhalefette bulunan İttihat ve Terakkî de muhakkak bir mağlûbiyet yüzünden hükümetin düşmesini sağlamak için şiddetli harp taraftarlığına başladı. Dârülfünun talebelerini kışkırtarak savaş lehinde gösteriler yaptırdı.

Trablusgarp savaşının çıkması işin tuzu biberi oldu.

...

Savaş kaybedildi tabi ki. Savaşın kaybedilmesinde dikkat çekici noktalar ise şöyledir ;

  1. Balkanlar'da bir karışıklığın meydana gelmeyeceği fikriyle bölgeden, 200 taburluk (75,000 askerlik) bir kuvvetin terhis ettirilmesi,
  2. Sırbistan'ın, Almanya'dan satın aldığı ağır silahların Selanik Limanı üzerinden geçirilmesine şaşırtıcı bir biçimde izin verilmiş olması ve dolayısıyla Balkan Devletleri'nin silahlanması hususunda kayıtsız kalınması,
  3. Askerlikle politikanın, birbiri içine dahil edilmesi neticesinde İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensubu subay ve generallerin, sırf siyasi görüş farklılıkları sebebiyle birbirine yardımdan yüz çevirmesi.

Bu maddelerin bu gün ile benzer olan yanlarını da artık siz yazın yan yana.

...

Daha da geriye gidecek olursak bu gün kanayan yaramız olarak hala tazeliğini koruyan “Kırım’ın İlhakı” konusunda yapılanlarda bunların aynısıdır. Kendi atadığı kişileri ayakta tutabilmek için ta o gün bile “ Şeriat elden gidiyor “ yaygarasını yaptırıp, bunlara inanacak insanları bile bulabilmesi ne garip değil mi ! Vatanın elden çıkma nedeni, bizim birbirimize düşmemiz ve hainlere yer vermemiz.

...

Hadi tarihimizi unuttuk, ya dinimiz !

Kur’an bunlar için ne diyordu ;

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (Maide suresi ayet 51)

Dedik ya, 2 şeyi çok iyi belleyeceğiz.

Dinimiz ve tarihimiz…

Bilmem anlatabildik mi?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.