Sadi elli yaşına basalı birkaç gün olmuştu. Emekliliğine iki yıl vardı. Orta boylu adamın iki çocuğu vardı. Oğlu üniversite üçüncü sınıfta, kızı lise 3. Sınıfta okumaktaydı. Her zaman çok iyi bir baba olabilmek için çalışan Sadi, çocuklarının ihtiyaçlarını daha iyi sağlayabilmek için, çoğu zaman kendi ihtiyaçlarından ve zevklerinden feragat ederdi. Orta yaşlı adam vücut geliştirme sporu ile uğraşmayı çok seviyordu. Seviyordu sevmesine lakin bu sporda başarılı olabilmek için özel beslenme programları ve yüreğini ortaya koyarak çalışmak gerekiyordu. Yüreğini ortaya koymakta hiç sorun yoktu. Sorun beslenmedeydi. Bir memur maaşıyla yarışmalarda derece yapmak kaf dağının arkasında gibi gözükmekteydi. Sadi gençlik yıllarından beri şartlar elverdiği ölçüde vücut geliştirme yapmıştı. Çalışmalarındaki azim, kararlılık ve yetenek hocalarının hep dikkatlerini çekerdi. Düzenli olarak ve ara vermeden çalışabilseydi çok iyi yerlere geleceğine şüphe yoktu. Lakin hayatın acımasızca indirdiği darbeler orta yaşlı adamın hayali olan vücut geliştirme şampiyonluğuna engel olmuştu. Ancak çocukları için hiç durmadan çalışan yüreği sevgi yüklü bu adam, yaşı elliye dayanmasına rağmen, içindeki ümidi hiç mi hiç kaybetmiyordu. Öyle ki, bu istek onu o denli zorluyordu ki; sonunda, yaşına rağmen, elli yaş üstü vücut geliştirme yarışmasına katılmaya karar verdi. Çocuklarıyla durumu paylaştı. Babalarına olan anlatılmaz sevgileri gözbebeklerine bir ayna gibi yansıyan evlatları, Sadi’yi sonuna kadar destekleyeceklerini, babalarının başarılı olacağına kalpten inandıklarını söylediler. Bir sevgi yumağı haline dönüştüler…

Sadi ertesi gün, arkadaşlarından methini çok duyduğu bir vücut geliştirme salonunu ziyarete gitti. Aletler son derece modern aletlerdi. O an Sadi’nin gözünün önünden yirmi-otuz yıl önceki aletler bir film şeridi gibi geçti. Gençlik günlerine ışıltılı bir yolculuk yaptı. Son derece profesyonel olan hocalarla tanıştı. Kısa boylu, güler yüzlü erkek hoca, her ne kadar yakın süreçte bu sporu yapmamışta olsa, önceki yılların etkisi vücudunda net bir şekilde görülen Sadi’ye yaşını sordu. Elli yanıtını aldı. Aldı almasına lakin hoca buna inanmadı, inanamadı. Ona en çok otuz yedi-otuz sekiz gösterdiğini söyledi. Orta yaşlı adam gerçekten de yaşını göstermiyordu. Vücudu da hayli yapılıydı. Ah bir de hiç ara vermeden çalışabilseydi. Filmleriyle büyüdüğü, ölmeden önce hayatta en çok tanışmak istediği kişi olan ve onun gerçek hayatı da zorluklar içinde geçen ancak bu zorluklara karşın muhteşem bir başarı hikayesi yaratan aktör Sylvester Stallone ile bir gün tanışabilecek, onun elini sıkabilecek miydi acaba? Kim bilir belki de gerçek olurdu. Genç yaşında kaybettiği emekli öğretmen annesi ona sık sık: “Yavrum, yeter ki iste. Çalış, çalış ve hep çalış inan bana hayatta gerçekleştiremeyeceğin hiçbir şey yoktur.." derdi. Anneciğinin söylediği doğruydu. Kendisi bunu yaşamıştı. Meslek Lisesi mezunuydu. Ta o yıllardan beri gönlü İngilizcedeydi. Ancak derslerde tornadan, frezeden ve teknik İngilizce sözcüklerden başka bir şey öğretilmiyordu. Onun tornayla, frezeyle hiç ilgisi yoktu. İte kaka okuldan mezun olduğu gün anneciğini karşısına almış ve ona İngilizce öğretmeni olmak istediğini söylemişti. Emekli Öğretmen Hanımefendi, oğluna, sonuna kadar onun arkasında duracağını söylemişti. Sadi’nin işi kelimelerle anlatılamayacak kadar zordu. Bir meslek lisesi mezunu, anadolu lisesi, özel lise mezunlarıyla yarışacaktı. Çevresindekiler ve hatta öğretmenlerinin çoğu ona boş yere hayal kurduğunu, gözlerinin içine baka baka söylüyorlardı. Sadece mezun olduğu okuldan İngilizce Öğretmeni Hüseyin Uluıs inanmıştı delikanlıya. Ve hatta onu çalıştırmayı da kabul etti. Sınav sonuçları açıklandığında Sadi, 75 İngilizce sorusundan 64’ünü yanıtlayarak çok iyi bir üniversitenin İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazanmıştı…

Hoca, aletleri tanıtırken, orta yaşlı adamın gözünün önünden bu ışıltılı anlar geçiyordu. Gene yapabilirdi, bütün zorluklara rağmen, vücut geliştirmeye tüm yüreğiyle soyunabilir, elli yaş üstü vücut geliştirme şampiyonu olabilir, hayranı olduğu Sylvester Stallone ile tanışabilir ve karşısında onun içten gülüşünü görebilirdi. Bunları aklından geçince, gözüne çelik gibi bir bakış yerleşti. Yapacaktı, daha önce zorlukları aşmıştı. Gene aşacaktı…

Ertesi gün, salona gitmeden önce Sadi, çok sevdiği cd’ci kardeşi Köksal’ın dükkanına uğradı. Tavşan kanı çay eşliğinde iki lafın belini kırdılar. Köksal, Sadi abisi için Rocky müziklerinden oluşan bir mp3 hazırladı. Bütün Rocky filmlerinin müzikleri vardı içinde. Sonra salona geçti. Hocayla bir program hazırladılar. O günden itibaren programı harfiyen uygulamaya başladı. Haftanın beş günü mesaiden sonra, can çocuklarının desteğiyle salona geçiyor ve çalışıyordu. En çok ta ona keyif veren dinlemeye doyamadığı Rocky Müzikleri eşliğinde çalışmaktı. Bu müzikler kendisine korkunç bir güç veriyordu. Kaldırabileceği kiloların çok daha fazlasını kaldırmasını sağlıyorlardı. Daha önceden alt yapısı olduğu için her gün tempoyu daha fazla artırıyor, çıtayı yükseltiyordu. Kesinlikle dışarıdan suplement almıyor, mercimek, nohut, bulgur, fasulye gibi doğal ve protein değeri çok yüksek besinlerle besleniyordu. Dünya tatlısı kızı ona bu muhteşem yemekleri yaparken anlatılmaz bir mutluluk duyuyordu. Oğluyla her pazar günü sahilde koşuyor, performansını artırıyordu. Altı ay geçti. Sadi’nin vücudu şekillendi. Çok şekillendi. Hem hocası, hem de çocukları orta yaşlı adamla gurur duyuyorlardı. Bu başarı hiç de kolay gelmemişti. Salondaki gençlerin çoğu, ellerindeki cep telefonlarıyla vakit geçirirlerken, Sadi, hem onlar için üzülüyor, hem de ter içinde kalıncaya kadar çalışıyor çalışıyordu. Doğal protein ağırlıklı beslenme ve çok çalışma sayesinde gösterdiği muazzam gelişme sonrasında orta yaşlı adam hocasıyla özel olarak da çalışmaya başladı. Zira hocası, adamın elli yaş üstü vücut geliştirme şampiyonasına katılmayı çok istediğini biliyordu. ona inandı. Uzun aylar, günler, saatler, adeta canını çıkartıncaya kadar Sadi’yi çalıştırdı. Ve benzerini çok az kişide gördüğü bu azimli adam için elinden geleni yaptı. Şampiyonaya katılacak olan yaşıtları pahalı destek gıdaları kullandılar. Sadi kullanmadı. Zaten isteseydi de kullanamazdı. Çocuklarının ihtiyaçlarından kesip onlara para vermezdi. Lakin onda çelik gibi bir başarma inancı vardı. Anlatılır gibi değildi…

Şampiyona da, elli yaş üstü kategorisinde Sadi Türkiye üçüncüsü oldu. Yetkililer madalyaları takarlarken Sadi’nin gözü, hınca hınç dolu salondaki tribünde böcek böcek kendisine bakan oğluna ve kızına takıldı. Ağlıyorlardı. Madalya töreni sonrasında göz pınarları dolan adam çocuklarıyla fotoğraf çektirirken daha fazla göz yaşlarını tutamadı. Sadi’yi şampiyonaya hazırlayan hocasının bakışlarında anlatılmaz bir gurur vardı. O esnada Sadi’nin gözü, tribündek bir kişiye takıldı. Hüseyin Hocası, ona İngilizce Öğretmenliğini kazandıran. babası kadar çok sevdiği hocası oradaydı. Gülümsüyordu. Onun da gözlerinde gurur vardı. Gülümsedi ve sonrasında kayboldu. Evet gerçekte orada değildi belki ama Hüseyin Hocası her zaman onunla birlikteydi. Orta yaşlı adam bunu biliyordu.

İki ay sonrasıydı. Sadi’nin hayatta en çok istediği şeylerden biri olan Sylvester Stallone ile tanışmak gerçeğe dönüşecekti. Zira dünya tatlısı kızı, usta aktörün adresini internetten öğrenmiş ve ona çok ta ümitli olmasa da, babasının arzusundan bahsetmişti. Bir süre sonra yanıt gelmişti. Her şeyden önce insan olan aktör Türkiye’ye geldi ve Sadi’nin misafiri oldu...

Sadi’nin anneciğinin dediği her zaman olurdu. Gene olmuştu… İnsan bir şeyi yürekten isterse, o muhakkak olurdu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.