11 Temmuz 1995, Srebrenitsa,

Sırp Devlet Başkanı Radovan Kardziç, Sırp insan kasabı Ratko Milaciç’e, ordusuyla ve ağır silahlarıyla, 24.000 nüfuslu Bosna şehri Srebrenitsa’ya “gir” emri vermiş; kısa bir süre sonra güçlü Sırp ordusu bu şehre ulaşmıştı. Hollandalı Barış Gücü askerleri ise, can ve mal güvenliklerini sağlamakla mükellef oldukları Türkler’i, Sıpların tehditlerinden korkarak yalnız bırakmışlar; üstelik güvenlik gerekçesiyle Bosna’lı erkeklerin ellerindeki hafif silahlara da el koymuşlardı...

Şehrin girişindeki Barış Gücü’nün Hollandalı tabur komutanı, yüreksiz askerleriyle birlikte şehri Sırp ordusuna teslim etmiş ve birliğiyle o akşam Srebrenitsa’yı terk etmişlerdi.

Bu olayı 800 metre uzaktan dürbünüyle izleyen Ahmet Çavuş, arkasındaki, genciyle-yaşlısıyla, silahsız yaklaşık 1500 Boşnak vatandaşa dönerek haykırır: "Kardeşlerim !.. Tam da tahmin ettiğimiz gibi, Hollandalılar, Milaciç ne isterse onu yapıyorlar. Artık, şanlı Türk Milletinin neferleri olarak, elimizdeki kazma ve küreklerle soysuz Sırplar’a karşı kadınlarımızı, çocuklarımızı ve yaşlılarımızı savunacağız. Allah hepimizin yardımcısı olsun.."

Akşam saat 6 civarıydı; ağır silahlarla Srebrenitsa’yı kuşatan ve şehrin içine ilerleyen Sırp Ordusu, kalabalık bir grup silahsız Boşnak vatandaşı kalleşçe Şehit etmişlerdi. Artık, şehrin içinde, kadınları, çocukları ve yaşlıları koruyacak erkek de kalmamıştı…

Sırp komutan Karaciç, o iğrenç sesiyle ordusuna şöyle seslenmekteydi: "Birazdan, tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan birini yapacağız. Kadın - erkek, genç - yaşlı hiçbirinin gözünün yaşına bakmayacaksınız. Ancak, kadınları biraz daha geç öldürebilirsiniz. Anlarsınız ya.. Ha ha ha !.."

Sırp askerleri de, komutanlarının kahkahalarına, aynen Onun gibi onursuzca eşlik etmişlerdi…

Az önceki silah seslerinden, erkeklerinin şehit olduklarını anlayan Bosnalı kadınlar, başlarına gelecek felaketten kurtulabilmek için olabildiğince bir arada bulunmaları gerektiğinin farkındaydılar. Ne kadar kalabalık olurlarsa, o kadar güçlü olacaklardı. Aksi takdirde, aşağılık Sırp askerleri, öldürmeden önce kendilerine tecavüz edeceklerdi. Bazı evler boşaltılacak; böylelikle, Sırplar olabildiğince şaşırtılacak ve onlara karşı ellerinden ne gelirse yapabilmeleri için zaman kazanacaklardı…

Bir süre sonra, kendilerine mukavemet gösterecek bir gücün olmadığının bilinciyle Sırplar, şımarık ve ağır adımlarla şehre girmeye başlamışlardı. Yağ tulumu göbeği ve mide bulandıran sakalıyla bir Sırp askeri yanındaki diğer bir Sırp askerine sırıtarak; "Bunların kızları ve kadınları çok güzel oluyormuş Vlad, yaşadık.." diyordu..

Sırp Askerlerine en yakın ev.

Yaklaşık kırk kadar kız ve kadın, yaşlı ve çocuk, ahşap evde, düşmana karşı ne yapabileceklerini konuşuyorlardı. O esnada, altmış yaşlarındaki, nur yüzlü Alime Nine’nin aklına harika bir fikir gelmişti. Her Türk gibi yürekliydi ve yüreği sesine bir ayna gibi yansıyordu: "Hemen, bütün kazanlara yağ doldurun ve onları çabuk çabuk ateşin üstüne koyun. Yağlar kaynayınca, hep birlikte onları sokak kapısının üzerlerine yerleştireceğiz. Kapıyı açtıklarında günlerini görecekler.. Bu arada bizler de ellerimizdeki kazma-küreklerle soysuzlara saldıracağız. Yalnızca bir kazanı kendimiz için saklayacağız zira arkadan gelenler, bizden kalan kadınlara kötülük yapmaya çalışacaklar. Biz de bu durumda, kazandaki bütün kızgın yağı kendi üzerlerimize dökeceğiz !.. Bu şerefsizler, bizi koruyacak erkeklerimizin olmadığını bildikleri için, kapıyı çalacaklardır. Ancak, bu gavur döllerinin bilmedikleri bir şey var; Erkeğiyle, kadınıyla her Türk askerdir. Ve son nefesimizi vermeden, onların en azından bazılarını dayanılmaz acılar içinde kıvrandıracağız. Haydin bakalım !.. Allah bizimle beraber analar-bacılar…"

Anlatılmaz bir iş bölümü başladı; Bazıları yağları kızgınlaşıncaya kadar kaynatırlarken, bazıları kazma ve kürekleri ahaliye dağıtmaktaydılar. Diğer bir kısmı da, avuçlarını Yaradan’a açmış; tertemiz şehit olmak için tüm kalpleriyle dua ediyorlardı. Türk Analarının gözlerindeki bakış, çifte su verilmiş çelikten çok daha çelikti.

O esnada, 70 yaşlarındaki Fatma Nine, yukarıdaki duvarın üzerinde asılı olan Kur'an-ı Kerim’i indirmiş ve O’nu gözyaşları içinde öpmeye başlamıştı. Bunu gören diğerleri de aynı inançla, Fatma Nine’nin elindeki Kuran’ı Kerim’i öpüyorlardı. Olanları izleyen Türk çocuklarının bakışlarında korkudan zerre kadar eser yoktu.. Zira Onlar’ın her biri birer Fatih, birer Yavuz, birer Kanuni ve birer Mustafa Kemal Atatürk’tü…

Kısa süre içinde her şey hazırdı,

On-on beş dakika sonrasıydı,

Ve Ratko Milaciç’in aşağılık haykırışı işitildi : “Açın kapıyı !..”

Analar, bacılar, avlarını yok etmek için birer şahin gibi bekliyorlardı,

Kudurmuştu Sırp köpekleri kapı açılmayınca..

Milaciciç’in sesi daha da iğrençleşti: “Açın kapıyı, yoksa kıracağız !..” ,

Kapının kilitli olduğunu sanan Sırp askerlerinden biri kapıyı açabilmek için kapının demir koluna yüklendi,

Tuzak, pek güzel işe yaramıştı; içeriye dalan ona yakın Sırp askeri tepelerinden dökülen kızgın yağlarla neye uğradıklarını anlayamamışlardı. O an, kiminin gözleri kör olmuş, kiminin yüzleri, kiminin elleri, kolları haşlanmıştı,

Çığlık çığlığa bağırıyorlardı yüreksizler.. Çırpınıyorlardı.. Arkalarından eve dalan on kadar Sırp askeri de, yerde acılar içinde kıvranan askerlerin üzerine kapaklanmışlardı ki Türk Kadınları, bu fırsatı kaçırmadılar; tepeleyebildikleri kadar soysuzu tepelemişlerdi,

Şehadet vakti yakındı; 

Diğer askerler eve girer girmez, tertemiz şehit olabilmek için, bazıları, kazma ve küreklerle pisliklerin üzerlerine saldırıyor; bazıları bıçak, çakı ne bulurlarsa hiç duraksamadan "kendi kalplerine" saplıyorlardı.. Bazılarıysa, hiç düşünmeden, kızgın yağ kazanını kendi üzerlerine dökmeye başlamıştı bile..

Başarmışlardı; Şehadet mertebesine ulaşmışlardı o tertemiz, nurlu analar-bacılar..

Akşamdı; Bir yıldız, hilal ile bütünleşti gökyüzünde, anlatılır gibi değildi;

Ve sonra, ay-yıldız, şehit Türk Kadınlarının, çocuklarının ve bebeklerinin yere yayılan kanlarının üzerine yerleşti…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.