7 Eylül 1919, Sivas,

Türk Yurdu’nu emperyalist işgalcilerden kurtarmak için, Mustafa Kemal başkanlığındaki ulus temsilcilerinin uzun süren görüşmelerine öğle yemeği için ara verilmişti. Sıvaları kısmen dökülmüş salonda kurulan tahta masalarda oturan vatanseverlerin menüsünde, tarhana çorbası, bulgur pilavı ve üzüm hoşafı vardı. Uzun süren savaşlardan dolayı, misafirperver Sivaslılar, konuklarına ancak bu kadarını sunabiliyorlardı. Temsilciler, saatler süren görüşmelerden dolayı açlıklarının farkına bile varmamışlardı; sonrasında kendilerine sunulan bu yemekleri afiyetle yemişlerdi. Kısa bir süre sonra, aynı zamanda konağın sahibi de olan Sivaslı aşçı Mustafa Usta, usulca, Mustafa Kemal’in yanına yaklaşmış ve; bir avuç Sivaslı’nın kendisini görmeye geldiklerini söylemişti. Gazi, sofradakilere: “ afiyet olsun, beyler” dedikten sonra, ağır adımlarla, konağın ikinci katından aşağıya indi. Ardından, mermer taşlı dar avludan geçerek dış kapıya ulaştı. Sarı Paşa’nın yanında, her zamanki gibi yakın arkadaşı Salih Bozok Bey vardı. Mustafa Kemal, O’nun kardeşinden de öteydi. Önlerinde bulunan ev sahibi uzun zamandır yağlanmayan kapının demir mekanizmasını çevirdiğinde işitilen gıcırtı sokağın başından bile duyulmuş olmalıydı. Önce Mustafa Usta, ardından da Salih Bozok çıkmıştı dışarıya. Dikkatli bakışlarla bir süre etrafı inceleyen ve herhangi bir tehlikenin olmadığına kanaat getiren Salih Bozok, konağa dönerek, Mustafa Kemal’e dışarı çıkabileceğini söylemişti…

Sabahın ilk saatlerinden itibaren, Sivas semalarına tabir-i caiz ise demir atan güneşin, Sarı Paşa’yı yakından görüyor olmasından olacak, neşesi pek yerindeydi. O esnada, bir çift güzeller güzeli güvercinler, balerin kıvraklığıyla alçalarak, Sarı Paşa’nın hemen yanındaki camın kenarına konmuştu. Güvercin, türlü hokkabazlıklar yaparak Sarı Paşa’nın dikkatini çekmeye çalışmaktaydılar. Başarmışlardı da; Mustafa Kemal, güvercinlere doğru elini uzatmıştı. Herkes, onların korkarak havalanacaklarını sanmıştı. Lakin bu dost kuşların, görenleri kendilerine hayran bırakan parlak bembeyaz kanatlarını çırpmaya hiç niyetleri yoktu. Sarı Paşa, her ikisini de, gülen gözleri eşliğinde okşadı. Güvercinlerin bakışlarındaki mutluluk ise kelimelerle ifade edilir gibi değildi…

Sarı Paşa, kendisini görmeye gelen Sivaslılar’a sıcak bir şekilde “hoşgeldiniz” dedikten sonra, merdivenlerden dünyanın en büyük komutanına yaraşır bir vakar içinde inmiş, misafirlerinin arasına karışmış ve onlara: “Buyrun” demişti.

60 yaşlarındaki, Nasreddin Hoca’yı hatırlatan gülümseyişiyle, beyaz saçlı, tombul yanaklı bir ihtiyar, Sarı Paşa’ya şöyle yanıt vermişti:

-Oğul, biz Sivaslılar hepimiz, senin Balkan Savaşları’ndaki, Suriye’deki, Çanakkale’deki cephelerde göstermiş olduğun kahramanlıklardan haberdarız. Seni yakından görmek ve iznin olursa da sana şöyle sıkı sıkı sarılmak isteğindeyiz.

O arada her Anadolu insanı gibi, gelen konukların hepsinin gözünde Gazi’ye karşı anlatılması mümkün olmayan bir sevgi vardı. Mustafa Kemal, o kadar duygulanmıştı ki; çoğu kırk yaşının üzerindeki güzel insanlara söyleyecek söz bulmakta güçlük çekiyordu. Hepsine, anasına, babasına, bacısına sarılır gibi sarılmıştı. Ardından, konuksever Sivaslılar, çam sakızı çoban armağanı getirdikleri hediyeleri Sarı Paşa’ya sunmaya başladılar.

Az önce Sarı Paşa’yla konuşan sevimli ihtiyar, usta bir ayakkabıcıydı. Savaşların getirdiği yoksulluğa karşın, boğazından kesmiş, belki de sadece tarhana çorbası içerek ve gece- gündüz çalışarak, Mustafa Kemal cephelerde hasta olmasın diye, O’nun için esaslı bir çizme yapmıştı. Öyle sağlam yapmıştı ki, bu çizmeler belki de asırlarca yağmurlara, çamurlara ve karlara meydan okuyacaktı. Nurettin’di adı.. Nurettin Dede, Mustafa Kemal’e, kendi oğluna sarılır gibi sarıldı. Peşi sıra; yaşlı adam, gür sesiyle, çizmeleri, dünyanın en güçlü adamına uzattı…

55 yaşındaki Zeynep Nine, koyunlarının yününden anlatılmaz güzellikte bir hırka, Ayşe Teyze, ayakları üşümesin diye beş çift yün çorap, Hatice Teyze, elleri üşümesin diye, Anadolu insanına yaraşır güzellikte iki çift yün eldiven, Mümtaz Dayı, Türk Ulusu’nun kurtarıcısı olacağına yürekten inandığı Sarı Paşa’nın başı üşümesin, O hasta olmasın diye birinci sınıf bir kalpak yapmıştı…

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanı olan Mustafa Kemal’in, hediyeleri alırken yaşadığı duygu sağanağı, bir okyanustan daha mavi olan gözlerine ve bakışlarına yansımaktaydı…

Analar-babalar, kardeşler- bacılar, en büyük Türk’ü bağırlarına basmışlardı.

Açtılar,

Çengel gibiydiler,

Kemikleri sayılıyordu,

İncecik ceketleri vardı erkeklerin,

Yamalıydı entarileri kadınların,

Üşüyorlardı,

Öksürüyordu birkaçı,

Ama,

Asla yüreksiz değillerdi,

Hepsi dünyaya meydan okuyacak birer kahramandı..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.