İstanbul’dan seyrediyorum bütün dünyayı.
Sabahın ilerleyen saatlerinde yağmaya başlamıştı kar. 
Her yıl şubat ayında dallara ince ince kar taneleri serpişirken,
Gönüllere de derinden derine sevgi tomurcukları saçılır.
En azından insanlar bu günü böyle bilir.

“Sevgililer günü”
Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin  inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bu gün Batı Toplumlarında "Aziz Valentin Günü" olarak bilinir. 
Bu gündeki en yaygın uygulama eşe ya da sevgiliye verilen üstü yazılı bir karttır. 
Bu kartlara sevgi mesajları, aşk şiirleri yazılır.
Özellikle sevgilisi olmayanlar hoşlandıkları kişilere kart gönderir. 
Alıcı kişi, içinde genellikle "Sevgilim olur musun?" yazan bu imzasız kartın kimden geldiğini bulmaya çalışır. 

Ey yar, diye başlar bizde bu günler.
Bir kor düştüğü zaman yüreğimize bütün cihanı sardırırız bu alevlerde.
Mevlana oluruz bu ateşlerin içinde.
“Ey yar, ey gönlümün sol yarısı,
Aklıma koydum seni aklım almadı
Yüreğime bıraktım sana doymadı
Aklımla yüreğimi birleştirdim
Bu sefer de can dayanmadı.”
Deyi, döne döne bir hal oluruz. 

Zahide’yi arar gözlerimiz Neşet ustanın sazında.
Dert alırız ondan,
Derman sorarız ondan ;
“Zahide kurbanım, nolacak halım
Gene bir laf duydum kırıldı belim “ 

Sevgili bel kemiğimizdir. Bir hal oldu mu bölünürüz ortadan ikiye.

Bu gün bize ters düşse de kendi meşrebimizce gireceğiz bu güne.
Yüreklere bir kez kor düşmeyi görsün.
“Altın ne oluyor can ne oluyor inci mercan da nedir 
Bir sevgiye harcanmadıktan bir sevgiliye feda edilmedikten sonra” 

Bir gün kutlanıp bir günde unutulmaz bu gün.
Bir anlık bir ömür süren bir davranıştır bizde sevgililer günü.

Bu günü Mevlâna, bunu şöyle dile getirir:
"Biri 'Aşıklık nedir?' diye sordu. 
'Benim gibi olursan anlarsın.' dedim. 
Kalem ki, çarçabuk yazıp gidiyordu. Aşkın tefsîri bahsine gelince, tahammül edemeyerek yarıldı. Akıl, aşkın şerhinde çamura batmış merkep gibi aciz kaldı." 


 Ahmet Paşa sanki Mevlana’nın bu derdine cevap verir gibidir ; 
“Gam çekmeyince kıymeti artar mı âşıkın
Kan yutmayınca buldu mu hiç itibar la’l”


Gayri bir sevgilinin gözleri mapus olur sevgiliye, zülüfler de bağ.
Karacaoğlan’ın dilinde yankılanır durur Toroslar’ın yamaçlarında.
“Beyaz göğsün görünmüyor düğmeden
Siyah zülfün mah gerdana eğmeden
Gonca güle garib hoyrat değmeden
Topla yanağında soldur ya yörü”

 
Nef’inin feryadı da onda gayrı değildir. Tel tel düşmeye başlayınca zülüfler, 
Yakıcı bir ateş olur göğüste. Külhandaki bir ateş gibi yakar. Hazinedeki bir yılan gibi sarılır boynuna.
“Fikr-i zülfün dilde tab-ı suz-i aşkın sinede
Nardır külhanda guya mardır gecinede”


Bu kubbede hoş bir seda olarak yankılayan Baki’nin dilinden düşenlere bir bakar mısınız?
“Halka-i zülfü hayali gözümüzden gitmez
Guyiya çeşm-i dil üzre siyah çenberdir.”


Akıl artık kar etmiyor bir sevgiliye rastlayınca.
Sevgilinin verdiği acı, çektirdiği cefa seven  için bir mutluluktur. 
Sevgili nazlanmalı ki sevenin aşkı tazelensin, muhabbeti artsın. 
Sevenin derdine katlanan, sevgilinin nazından, çektirdiği acıdan şikayet etmez.
Sevgiliye ne küsülür ne gücenilir, aksine gönüller mutlu ve mutmain olur. 
Fuzuli öyle demiyor mu ?
“Ey Fuzuli yâr eğer cevr etse ondan incinme 
Yâr cevri âşıka her dem mahabbet tazeler” 
    

Aşk bir renk cümbüşü içinde gark olmaktır.
Savaş meydanlarında kılıç sallayıp yıkılmayanlar gönül meydanlarında avare olup dolanırlar.
Beylere meydan okuyan Köroğlu gönlünü bir maviliye teslim etmiştir bu günde.
“Kimisi pınar başında
Kimisi yolun dışında
Al giyen on beş yaşında
İlle mavili mavili “ 


Aşk aklın olmadığı yerde manevi bir hoşluktur.
“Bir sarhoş meyhaneden çıkıp da yolunu şaşırınca, çocukların maskarası ve eğlencesi olur. O sarhoş, böylece sekr halinde bulunur. Çocuklar ise, onun şarap zevkinden ve sersemlik neşesinden habersiz olarak arkasına takılır. Allah’ın aşkından sarhoş olanlardan başka, bütün halk çocuk mesabesindedir. Heva ve hevesten kurtulmuş olanlardan başkası, büluğa ermiş değildir.” Diyor Mevlana.

Herkes cennet, cennet diye koşarken Fuzuli bu mekanı sevgilisinde arar. Aşıkların cenneti sevgilinin yüzüdür.
"Cennet için men eden aşıkları didardan 
Bilmemiş kim cenneti aşıkların didar olur"

Aşık bu deryada kaybolmak ister. Sevgilinin derdiyle hemhal olmak ister.
Seven insan her haliyle aşk derdinden hoşlanır. Bu derdi yüreğinde taşır da giderecek derman istemez ne hekimden ne yardan. Bilir ki bu dermana kavuşmak seven yüreği  için en büyük tehlike olup  onu aşk derdinden uzaklaştıracak dermandan kaçar. Bu hal Fuzuli’nin beyitlerinde belaya bulanmış bir şekliyle hayat bulur ;
"Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl aşna beni 
Bir dem belayı aşkdan etme cüda beni" 


Aşkta derde mübtela olmak vardır ama kavuşmak yoktur. 
Aşık sevgilinin uğruna can vermek dahil her şeyi yapar.
Hayatını, gidişatını değiştirir, yâre kavuşsa da hasta olur.

Gözüm görmese bir an dermansız bir hastayım
Ey gönül yar sevmede bilirsin ne ustayım
Ayrılıklar bürünmüş gurbet elde yastayım
Ah Dermanî kim bilir çektiğim bu çileyi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.