Renk gibi zor bir konuya iki alıntıdan yardım alarak başlayalım:

“Renkleri görmeği sağlayan 3 ayrı tipte konik hücre tesbit edilmiş. İki ayrı konik tip hücre (yeşil-kırmızı), sadece tepedeki namometre farkla bu iki renk algılanır. Bunun nedeni evrimde yatar. Hücrenin içerdiği gen (protein) renk görmeği belirler. Kırmızı ve yeşil, kadın ve erkektede farklı görülür. Bu rengin pigmenti X kromozanda bulunur. Ve erkekte 1 tane X kromozonu var. Yüzde dördü yeşil ve kırmızıyı bu nedenle ayırt edemezler. 3. tip konik hücre ise evrimsel bir hücre olarak ortaya çıkar. Avantajı açıklanamamış henüz. Hayvanlarda yalnız primatlar (Maymun ve goril cinsleri), 3. hücreye sahiptir.” (Karl R. Gegorfurtner)

“IŞIK ANCAK, KARŞISINDA IŞIK OLMAZSA RENK OLARAK GÖRÜNÜR.

Cisim gerçekte ışık olmayandır. Tıpkı ışığın genelde ışık olmayışı gibi. Işığın, ışık olmayanla buluşması bulanıklık, yani renk oluşturuyor.

Doğru renk, mutlak özdeşlik ve ışığın basitliğine dayanır. Daha az saydam cisimler doğası gereği içsel ışığa sahipler. Kömür, elmas, metaller.” (Schelling)

Renk kavramını fizik açısından biraz hatırlayalım:

Işık fatomları, titreşim farklılıkları (dalga boyu) ile renklere ayrılır. “Işık” olarak adlandırdığımız 400-700 nm arasındaki aralıktır. Bizim görebildiğimiz renkler bu aralıktadır. En uzun dalga boyu 700 nm'den başlayan kırmızıdır. Sonra; turuncu, sarı, yeşil, gök mavisi, çivit mavisi ve mor olarak sıralanır. Bu sıralama, Isaac Newton'un fatomları prizmadan geçirerek elde ettiği temel yedi renktir. Renklerin doymuşluk, ton ve parlaklık olarak da ayrı özellikleri var. Doymuş renk: beyazı çok olan renkte doymuşluk azdır, çünkü renk madde olarak baskındır.

Doymuşluk, görünen yaşam dahilindedir! Işık tayfında değişik renkleri toplayarak yapılan işlem sonu ortaya çıkan ışık beyazdır, kucaklayıcıdır. Çıkartmalı işlem ise, tayfa gelen renkleri soğutur, siyah kalır. (Anabritannica ansiklopedisinden şema) Siyah ve beyaz aynı renklerin ayrı işlemler sonucunda var olması dikkatimizi çekmekte, bize birlik hissi vermektedir. Beyaza uzun süre baktığımızda oluşan yine siyah renktir. Siyahta da beyaz algılanır. Berraklık rengin saflığı ile artar, kişi hafifler! Açık renkli mineralların özgül ağırlığı daha düşüktür. Koyu renkli mineraller (demir, magnezyum, kalsiyum) ağır elementlerdir. Işık tayfında, iki zıt renk karıştığında diğer ana rengin tamamlayıcısı olarak görünür! Bu oluşum kuramları, yaşamdaki iyi ve kötü kavramlarınının bütünlüğünü, fatom ve atomlarda deneysel olarak göz ününe serer. Işığın evrimdeki (tekamül) rolünü gösterir. Ayrıca akkorun oluşturduğu katı maddelerde, atomların yaydığı başka bir tayf daha vardır. Buna atom tayfı da denilir, atomdan atoma elektron geçişi ile görülür.

Peki, bize göre RENK nedir?

1- Frekansımızın ışığa doğru akış halidir.

2- Rengimiz, içsel temizliğimiz oranında şeffaf görünmesidir.

3- Işık ruh boyutundan 3. boyuta geçerken yaşamda renklere (canlara) ayrılır.

4- Zıtlıklar aynı bütündendir. Tüm renklerle yakınlaştığımız zaman beyaz ışığa doğal olarak dönüşürüz!

Renkler görünen seslerdir ve bizim kulağımızın kapasitesi sınırı içindedir. Bu durumda gözümüzün gördüğünden fazla renk olması muhtemeldir. Rengin fiziksel, duygusal, zihinsel algılanışları insandan insana farklı oluşmaktadır. Renklerin psikolojik etkisi, çakralarla ilgisi, notası, tasavvufta ki basamakların renkleri, “RESİMLE İÇGELİŞİM” konularının içindedir. Resim yaparken beyazın karıştığı renk yumuşar, güzelleşir, siyahın karıştığı renk çamurlaşır. İnsan ışığını temiz düşüncelerinden, bütünsel bakıştan alır. Fiziksel rengimiz, biz olgunlaştıkça rengi parlak ve doymuş olur, sonra yavaş yavaş beyaza doğru kayar, ruhsal rengimiz oluşur. Tıpkı saçlarımızın kendi rengini bırakıp, beyaza doğru akması gibidir.

Tekamül edemeyince, kararıp, KARBONA MI DÖNERİZ?

“Beden ışık emip ışık yayar, hava gibi. Işık dolu birisi karşısındakinin ışığını da yakan bir meşaledir. Bizler ışığın işçileriyiz.” (Pir Vilayet)

Tasavvufta renksizlik önemlidir. Renksizlik, zıtlıkların ötesi anlamına gelir. Kamil olan insanda, telaş, heyecan kötü ve iyi kavramlarının ötesinde olmak gibidir. Varlık beyaz, yokluk siyahtır, yani aynı anlamdadır. Aslında hepsi, yani beyaz ve kırmızı (bütün renkler), siyaha mensuptur; dolayısıyla gerçek anlamda siyahın dışında renk de yoktur. Seyh Galib’e göre, maddî âlemde gözlemlediğimiz, aşkın âlemdeki mükemmelliğinin örnekleridir.

“Senin aklın renkler içinde kaybolduğundan Nur’u göremedin. Gece olunca renkler örtüldü, o vakit rengi görmenin Nur’dan olduğunu anladın. Harici Nur olmadıkça rengin görülmesi mümkün değildir.” (Mevlana)

Seçtiğimiz renkler bize neler ifade eder o zaman?

İnsan bütünsel bir varlık boyutundadır. Rengin iyileştirme gücü, ışın tedavilerinde de kullanılır. Yiyecek seçerken bile beden, ihtiyacımız rengi fısıldar bize! Biz bir enerji olduğumuza göre renkler bizim besinlerimizdir, dikkat dengeli beslenelim! Seçtiğimiz renkler gerçekte istediğimiz değil de sunulan renklerdir. Giysilerimizin rengini giysilerle dengelemediğimizde sanırım ki bedenden zıt rengini alıyor. Ve dikkat ederseniz hastalıklarımız fazlalaşmıştır!

Beyaza yakından bakıldığında, bütün renklerin maddi nitelikler ve cevherler olarak kaybolduğu bir dünyanın simgesi gibidir.” (Kandinski)

HANGİ RENGİZ?

İfadelerimizi biraz daha toparlamaya çalışalım mı?

Her insanın bir rengi ve bu rengin evrene yayılma, akma şekli vardır. Rengimiz genellikle kişiliğimiz ve yaratılış özelliğimizle ilgilidir. Yaratılış özelliğimizde iyi ve kötüler iç içedir. Başkalarının renklerinden etkilenerek yol alırız. Kişisel tablomuzu başkalarından aldığımız renklerle tamamlarız.

Tek renkle bir tablo oluşur mu? Rengimizin parlaması, diğer renklerin özelliklerini kararınca içe alarak, eksik yönlerimizi tamamlanması oaranındadır. Gerçek rengimiz ortaya çıkıncaya kadar tüm renkleri kullanırız. Bunu, sanat müziğindeki bir ki notanın minik değişmesi ile makamların oluşmasına da benzetebiliriz. Duygusal uçlar, öz rengimizin çamurlaşmasına neden olur. Kıskançlık insanın kurdudur. Çünkü kıskançlık, korku, öfke rengimizi kapatır. İnsanı beklentileri hasta yapar, beklerken akamayız ki! Bu yolculuğun dürüst olmak, nefis eğitimimize önem vermek ve düşüncemizin canlı olduğunu kavramaktan geçtiğini artık hepimiz biliyoruz. Tekrarlanmayan hatalar yol açıcıdır. Eğer bir elma özelliğinde isek, rengimizin zamanla en güzel ve berrak kırmızı hale dönüşmesi (olgunlaşmak) doğaldır. Fiziksel rengimiz oluştuktan sonra evrensel bütünlüğe, renksizliğe yol alabiliriz!

Bizler doğal rengimize odaklanabilmek için ara ara içimizi dinleyip, düşüncelerimizi susturmalıyız. Kendimizi bir renk olarak düşleyip, evrene nasıl aktığımızı gözlemleyebiliriz. Bunun için, derin nefes alarak iki-beş dakikada kendimize dönmemiz, gevşememiz yeterli olabilir. Yoğun renge ulaşmak için kendimizi 2-3 renk olarak da ifade edebiliriz. Kendimizi renkten renge geçerken de fark edebiliriz. Hissettiklerimizi kağıtlara çizerek somutlaştıralım. Bu çalışmalarla kendimizi fark etmeği, somut bir şekilde gözleriz.

“3. tip konik hücre ise evrimsel bir hücre olarak ortaya çıkar.”

Evrenden, evrene akma şeklimiz, yaratılış özelliğimizdir, içsel ışığımızın parlaması oranında akarız. Akışkan ve gaz hali, maddenin son halidir belki de.. Fiziksel rengimiz biz olgunlaşınca auramızdan daha uzaklara yayılır. Varlığımızın ve rengimizin bilincine varınca, işlerimiz rengimizin parlaklığı ve sıcaklığıyla kolaylaşabilir. Fiziksel rengimiz berrak tonlara ulaştığında yaşamdaki hareketlerimiz yavaşlar ve olgunlaşırız. Enerjimizi dengeleme yollarını bilinçli olarak kullanır, varoluşun istediği saf hale geliriz. Parlamayla savunma gücümüz artar, diğer insanlarla iletişimimiz kolaylaşır. Rengimiz açığa çıktıkça geçirgen olma özelliğimiz de artar ve beyaz renk gibi tüm renkleri iletiriz koşulsuz, yargısız, kırılgansız! Rengi parlamaya başlayan insanların çoğunlukla yiyecekleri, su ve havadır! Bu yaşamdaki en berrak ve en hafif madde yani! Daha sonra başka boyutlarda tekamüller sürebilir.

Ruhsal rengimize ulaşma dileklerimizle.

www.leylasabah.net

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.