Sevgili Okurlar,

On dört yıl önceydi, ortaokulda çalışıyordum, bir öğrencim vardı; dersleri çoğunlukla dinlemeyen, varlığıyla yokluğu pek de belli olmayan. Çok sessizdi, ders anlatırken bu durum hep dikkatimi çekerdi. Çoğu zaman camdan dışarıya uzun uzun bakar; kimbilir hangi uçsuz bucaksız diyarlara giderdi. Zeki’ydi, anlatılanları hemen anlardı ve her dersten de geçecek kadar çalışırdı…

Öğretmenler Odası’nda zaman zaman. bu diğerlerinden çok farklı olan öğrencimizi konuşurduk. Hemen hemen hepimiz aynı şeyleri söylerdik. Bazen, bazı meslektaşlarım, O’ nun hakkında kırıcı sözler söylerlerdi. Bu durumda,ben ve çok sevdiğim bir Matematik Öğretmeni arkadaşım, onlara karşılık verir ve bu çocuğun asla tembel bir öğrenci olmadığını ve fakat çoğu derslerde anlatılan konuların O’ nun ilgisini çekmediğini, bundan dolayı da çoğu zaman O’ na ulaşamadığımızı söylerdik.

Ondaki bu farklılık çok dikkatimi çekmekteydi ve bunun nedenini ya da nedenlerini öğrenmeye kararlıydım. Bir gün, İngilizce Dersi çıkışında, O’ nun yanına giderek ve elimi O’ nun omuzuna koyarak, kendisini kantine davet etmiştim. Her çocuk gibi çikolatayı ve meyve suyunu seviyor olmalıydı. Bir yandan ısmarladıklarımı yer-içerken, bir yandan da sohbet etmeye başlamıştık…

En büyük hayalini bana anlatırken, kalbindeki coşku ve mutluluk,yüzüne ve O gülen gözlerine olduğu gibi yansımaktaydı: bir bisiklet şampiyonu olmaktı hayali.. Eski bir bisikleti varmış; o’ nun üzerinde yapamadığı hiçbir akrobatik hareket yokmuş. Çok ta hızlı sürermiş O’ nun, arkadaşıymış bisikleti. Bugüne kadar, arkadaşlarını hep geçmiş…

Ders konusuna geldiğimizde ise, belki de O’ na göstermiş olduğum dostluk karşısında, bana düşüncelerini olduğu gibi anlatarak karşılık vermek istemişti ve aynen şunları söylemişti:

- Hocam, derslerde çoğu öğretmenim bana,ters ters bakıyor; derslerini hiç dinlemediğimi ve evde çalışmadığımı düşünüyorlar. Oysa ki ben, Onların anlattıklarının bir kısmını dinleyebiliyorum. Evde de,dinleyemediğim yerleri de kitaptan okuyorum. Ancak bu kadarını yapabiliyorum; hele bir de dışarıda güneşli bir hava varsa, kendimi dışarıya bakmaktan ve bisiklette Türkiye Şampiyonu olduğumu düşünmekten alıkoyamıyorum…

Sevgili Okurlar, hayranlıkla karışık bir şaşkınlık içindeydim, ileriyi rahatlıkla görüyordum. Bu sıradışı çocuk, elinden tutulursa ve sonuna kadar da yürekten desteklenirse, bisiklet sporunda çok iyi yerlere gelebilecekti..

Çikolata ve meyve sularımızı bitirmiştik; ders zilinin de eli kulağındaydı. Kendisine, ileride kesinlikle bir şampiyon olacağına inandığımı söylerken, derslerini daha çok dinlemesi gerektiğini söylemeyi de ihmal etmemiştim…

O gün öğleden sonra, çok sevdiğim Müdür Yardımcısı Dostum ile bu çocuğun durumunu konuşuyorduk. Dostum’ a, çocukla aramızda geçen sohbeti anlatmıştım. Çocuğun bana anlattıkları karşısında çok duygulanmıştı. Çok değerli bir eğitimciydi ve bana, hemen yarın çocuğun velisini çağıracağını ve O’na, çocuğundaki bu üstün yeteneği hep birlikte desteklememiz gerektiğini anlatacağını söylemişti. Çok değerli dostum ile birbirimizin gözlerinde aynı ışıltıyı görmekteydik…

Çocuğun anne ve babası birlikte çağırılmışlardı. Her ikisi de, çocuklarını çok seven, iyi niyetli ve her şeyden önce de bilinçli insanlardı. Tüm kalpleriyle çocuklarına destek verecekleri için söz vermişlerdi…

İki gün sonra, Müdür Yardımcısı Dostum ve ben, öğrencimiz de yanımızda olduğu halde, Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun Trabzon Şubesi’ne gitmiş ve Müdür Bey’ e, bu öğrencimiz konusunda düşündüklerimizi anlatmıştık. Yerini hak eden bir Müdür olduğunu kısa süre içinde anladığımız beyefendi, sıcak bir tavırla bize; öğrencimiz için ne gerekiyorsa O’ nu yapacaklarını söylemişti. O an, gözüm öğrencimize takılmıştı. Sevinçten ne yapacağını bilemiyor, neşeyle yüzlerimize bakıyordu. Hiç kuşkusuz o an dünyalar kendisinindi…

Antrenörler, çocuktaki muazzam yeteneği hemen fark etmişler ve O’ nu, kendi yaş grubunda takıma almışlardı. Zaman ilerledikçe, hocalar, O’ nun çok geçmeden bir şampiyon olacağını söylemekteydiler. Bu arada derslerini de daha dikkatli dinlemeye başlamıştı ve notları da yükselmişti…

Bir yıl sonra, artık oğlumdan hiçbir farkı olmayan öğrencim, kendi yaş grubunda Türkiye üçüncüsü olmayı başarmıştı. Ve madalyasıyla birlikte, Müdür Yardımcısı Dostum ile beni okulda ziyarete gelmişti, bize sevgiyle sarılmaktaydı. O an yaşadığımız mutluluk kelimelerle anlatılır gibi değildi…

Çok daha iyileri de olacaktı; bundan emindik…

Olmuştu da; iki yıl sonra, Türkiye ikincisi olmuştu ve daha sonra da, gençlerde Türkiye beşincisi ve büyüklerde de Türkiye üçüncüsü olmuştu…

Sevgili Okurlar, her çocuk, her dersi aynı derecede sevmez, sevmesi de mümkün değildir zaten. Bu durumda bizlere düşen, Onlara, her dersi dikkatli dinlemelerinin önemini anlatmak ve bundan çok daha önemlisi de; dünya güzeli çocuklarımızdaki gizli yetenekleri keşfetmek ve Onları bilinçli bir şekilde desteklemek ve de her zaman Onların yanında olabilmektir…

ÇOCUKLARIMIZIN HEPSİ GÖKLERDEKİ YILDIZLAR KADAR IŞILTILIDIRLAR…

HER ÇOCUK BİR ŞAMPİYONDUR…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.