22 Ekim 2019 Salı günü Resmi Gazete’de 1673 numaralı “Cumhurbaşkanı Kararı” yayınlandı. Bu karara göre Göreme Vadisi ve çevresindeki alanın milli park olarak benimsenmesi hakkındaki 30 Ekim 1986 tarihli Bakanlar Kurulu kararı yürürlükten kaldırılmıştır. Yani Göreme ve çevresi yeni bir rant olayına kurban edilecektir. Tıpkı Burdur’daki Salda Gölü’ne olduğu gibi… Bu eşsiz doğa harikaları yok edilecektir.

Kasım ayında ortaya başka bir skandal daha çıktı: Buzul Çağı'ndan kalan 12 bin yıllık doğa harikası Dipsiz Göl’ün katledilmesi. Dipsiz Göl, Gümüşhane’ye 50 kilometre uzaklıktaki Dumanlı Köyü, Taşköprü Yaylası’nda bulunan ve deniz seviyesinden 2140 metre yükseklikte olan bir göldür. “Dipsiz Göl'de define var” söylentisi üzerine henüz ismi açıklanmayan iki kişi, kazı yapmak için Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvuruda bulunmuştur. Koruma Kurulu ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün olumlu görüşleri üzerine Gümüşhane Müze Müdürlüğü'nce ilgili kişilere define arama ruhsatı verilmiştir. 6 Kasım 2019 tarihinde jandarma yetkililerinin eşliğinde suyu tahliye edilen kaynağı ve akarı olmayan Dipsiz Göl, iş makineleri ile dört gün boyunca kazılmış, ancak define bulunamayınca kazı çalışmaları sonlandırılmıştır. Kazı sonrası toprak doldurularak kapatılan Dipsiz Göl, taş ve toprak yığını haline döndürülerek, yol seviyesi ile birleştirilmiştir.

Olayın ortaya çıkması ve gelen tepkiler üzerine Dipsiz Göl'ün eski haline dönüştürülmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Ama artık eski haline dönmesi olanaksız olan ve dengesi bozulan Dipsiz Göl, eski özelliğini yitirecek ve sadece havuz olabilecektir. Olayın ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gümüşhane Valiliği tarafından soruşturma başlatılmış; Kültür ve Turizm İl Müdürü, Müze Müdürü ve müze müdürlüğü çalışanı bir kişi açığa alınmıştır. Sonuç; büyük bir kültür mirası göz göre göre bilim dışı bir şekilde yok edilmiştir. Bu olay sonucunda Define Arama Yönetmeliği değiştirilerek, 28 Kasım 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Ama bu değişikliklerin, rant elde edebilmek için vurgunu önleyeceği kuşkuludur.

Ülkemizde 1980`li yıllarda gündeme getirilen özelleştirme politikaları doğrultusunda enerji sektörü de payını almış ve planlama kavramından uzaklaştırılarak, özel şirketlerin yüksek kâr etme beklentisine bırakılmıştır. Bunun sonucunda enerji sektöründe toplum yararını, sosyal adaleti, çevrenin ve insan sağlığının korunması gibi hedefler göz ardı edilmiştir.

15 filtresiz termik santrale 2,5 yıl daha hava kirletme izni verilmesini öngören ve AKP-MHP oylarıyla kabul edilen madde, AKP Genel Başkanı tarafından veto edildi. Danışıklı dövüş biçiminde gelişen bu veto sonucunda AKP grubu ilgili maddeyi torba yasadan çıkardı. Termik santrallerin bacalarından çıkan kara dumanın içinde partiküller ve çeşitli zararlı gaz salınımları bulunmaktadır. Bacalara filtre takmakla partikül salınımı belli bir seviyeye düşürülebilir ancak en zararlı gaz olan kükürtdioksit salınımının önlenmesi neredeyse olanaksızdır. Bunu önlemek için çok yüksek maliyetli tesisler kurulabilir ama özel sektörü buna ikna etmek çok zordur.

2011 yılının Nisan ayında gündeme getirilen Kanal İstanbul saçmalığı da, yine konuşulmaktadır. Bu saçma proje ile denizlerin ekolojisi değişecek ve uluslararası bir felakete yol açan ülke olacağız. Bu proje için harcanacak parayla okul, yurt, hastane, sağlık ocağı, fabrika yapılabilir.

Yapılması düşünülen bu kanal paralı olacağına göre, bu kanaldan kimse ücret ödeyip geçmek istemez. 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montrö Sözleşmesi gereğince barış zamanında İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan serbest geçiş hakkına sahip ticaret gemileri, yapılacak bu kanala zorla yönlendirilemez. Sadece çok fazla beklemeyi göze alamayan gemiler bedel ödeyerek geçebilir. Montrö Sözleşmesi ülkemizin ve Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin güvenliğini sağlamaktadır. Kanal İstanbul yapılırsa, bu güvenlik önlemlerinin tehlikeye girmesi söz konusudur.

Yapılması düşünülen bu proje ile çok büyük bir ormanlık alan yok olacaktır. Kanalın kazılmasıyla çıkacak milyonlarca metreküp molozun nerelere döküleceği bilinmemektedir. Karadeniz ve Marmara’daki farklı tuzluluk oranları, bu denizlerdeki farklı canlı türlerini de ortadan kaldıracak ve ekolojik dengeyi bozacaktır. Yapılacak proje yeraltı sularını besleyen Istranca Dağları'ndan gelen tatlı suyun önünü kesecektir, yöredeki su havzaları yok olacaktır. Kanalın iki girişinde yapılacak limanlar, yörelerinde çevre kirliliğine neden olacaktır. Ayrıca Kanal çevresinde yeni kentsel oluşumlar düşünüldüğü için, yöreye göç daha da artacaktır. Bu nedenle İstanbul ve çevresinde yeni altyapı ve ulaşım sorunları oluşacaktır. Kısaca bu proje, ekonomik, şehircilik, ekolojik, askeri ve stratejik yönleri ile yanlıştır.

Ülkemizin hemen hemen her yeri göz göre göre rant düzenine feda edilmektedir. Doğayı sevmeyen, vatanını da sevmez. Vatanını sevmeyenin, kendisine saygısı yoktur. Böyle yöneticiler yüzünden rant için ülkemizin yok edilmesine tanıklık yapmaktayız. Artık tanıklığa son verip, örgütlü eylemlere geçmenin zamanıdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.