Rahman, sözlükte “Merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak” anlamında tarif edilir. Daha geniş kapsamıyla Rahman, Cenab-ı Allah’ın yarattığı canlı ve cansız her zerrenin varlığını ve yaşamsallığını devam ettirişidir. Varlık ve yaşam, yaratılmış olmalarının yanında devamlılığı da olanlardır. İşte bu devamlılık Cenab-ı Allah’ın Rahman sıfatıyla tecelli edişiyle gerçekleşir. Eğer Allah, Rahman sıfatıyla yarattıklarına tecelli etmeyi bırakırsa ne varlık ne yaşam ne de zaman ve mekân kendiliğinden var olmaya devam edemez. Bizlerin var ve yaşantımızda varlığımızla mümkün olarak bulunuyorsak bu, Rahman tecellisiyle hayatımızın her anında muhatap olduğumuz içindir. Kendimizi var etmediğimiz gibi varlığımızın devamlılığı da bize bağlı değil, Rahman iledir. Rad suresi 30. Ayeti kerimede Cenab-ı Allah,

Böylece Biz seni, kendisinden önce nice ümmetler olan bir ümmete gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye. Oysa onlar Rahman'a nankörlük ediyorlar. De ki: "O, benim Rabbimdir, O'ndan başka İlah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve son dönüş O'nadır

diyerek bu gerçeği beyan etmektedir. Cenab-ı Allah’ın vahyi, Rab ve Kendisinden başka ilah olmayışıdır. Bizlerin bu ayeti işitip de nankörlük edişimiz ise Allah’ın Rab ve ilah oluşuyla vurgulanan, kendimizi kendimizin var ettiğini ve yaşamsallığımızın devamlılığının kendiliğinden oluşunu zannedişimizdir. Bizler, her anımızda Rahman tecellisi ile karşılaşırken, yaşantımızın merkezine benliğimizi ve yaşamsallığımızı devam ettirebilmemiz için ihtiyaç duyduklarımızı koyduğumuzdan dolayı, bu tecelliyi göremeyecek hale getirdik kendimizi. İşte bu nankörlük olduğundan, tövbesi her tecellide Allah’ı zikretmektir. İster Allah’ı zikredelim ister egomuzu zikredelim, varlığımızın şehadet âlemi olan bu dünyada devam edişi, Rahmana tâbiliğimizin devam edişidir. Meryem suresi 93. Ayeti kerimede,

Göklerde ve yerde olanların tümü, Rahmana, yalnızca kul olarak gelecektir

denilerek beyan edilen hakikat budur. Cenab-ı Allah, Rab olarak bizleri yarattı, sonra da Rahman olarak varlığımızı, nefes alıp verişimiz dahil tüm ihtiyaçlığımıza cevap vererek sabırla devam ettirdi ve karşılığında sadece Kendisine kulluk olan Kendisinden başka ilah görmeyerek yaşamamızı istedi lakin insan ilah olarak benliğini benimsediğinden dolayı egosuna kulluk yaparak yine Rahman sayesinde yaşamasının hesabını da verecektir. Secde suresi 12. Ayeti kerimede kaçınılmaz olan bu gerçek için,

Rableri katında başlarını eğerek Rabbimiz, gördük ve duyduk, artık bizi tekrar dünyaya döndür de iyi işlerde bulunalım, gerçekten de adamakıllı inandık dedikleri zaman bir görsen mücrimleri

denilerek uyarı yapılmaktadır. Rahman, Cenab-ı Allah’ın, Enam suresi 59. Ayeti kerimede,

Ve gaybın anahtarları, O'nun yanındadır. Onu O’ndan başkası bilmez. Ve denizde ve karada ne varsa bilir. O bilmeksizin, bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içinde hiçbir yaş ve kuru bir dane yoktur ki, “Kitab-ı Mübîn”de bulunmasın

denilerek beyan edilen, bir yaprağın dahi O’nun izni olmadan düşemediği yaşamda, Bakara suresi 117. Ayeti kerimede,

O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir

denilerek, vurgu yapılan “Ol” demesi sonucu cümle varlıkların var oluşundadır. Zamanın devamlılığı, mekânın devamlılığı, ihtiyacımız olanların devamlılığı ve özü cihetiyle yaşamın devamlılığı Rahman tecellisini ispat etmektedir. O halde bizler nasıl oluyor da Rahman olarak kendimizi görüp ilah olarak egomuza kulluk yapmaktayız?

Cenab-ı Allah’ın Rahman tecellisi sadece maddesel anlamda değil bizlerin iman alanında da gerçekleşmektedir. Bu yönüyle Rahman, Kehf suresi 65 ayeti kerimede,

Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledün ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular

denilerek tarif edilen Hak katında ledün ilmi olan, Muhammedî irfaniyet, ahlak ve ilahî aşk tahsili ederek kendisini tahsil ettiğine layık hale getiren kulları vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Yaşantımızda Allah’tan başka ilah olmayışına şehadet ile Allah’ın kulu olmak isteyen bizlere düşen, Rahmanın şükrünü her iki yön olan madde ve manasıyla yapmak, bu kullardan bir kul bulmakla mümkündür. Nasıl ki hastalandığımızda kendi kendimizi bildiğimiz yarım yamalak bilgilerle tedavi etmek yerine o konuda uzman bir doktor bulup gidiyor ve danışarak dediklerini yapıyorsak, iman için de bu böyledir, her ne kadar değiştirmeye çalışsalar da değişmez ve değişemez gerçektir. Cenab-ı Allah’ın Peygamberi Musa As’ı, bu kuluna göndermesi bunun en büyük ispatıdır. Taha suresi 108. Ayeti kerimde,

O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahmana karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin

denilerek, Rahmanın manevî tecellisi olan çağırıcıya uyulması gerektiği vurgulanmaktadır. Kendi bildiğimize yaşamsallığımızı nefsani istekler uğruna benlik ve egonun kölesi ve kendimize zulmederek sürdürüşümüzün tek kurtuluşu, Rahmanın şükrü olan Allah’a kulluktur. Bu kulluk, hayatımızı devam ettirirken, her varlıkta ve her olayda Allah’tan başka ilah olmadığına şehadetle geçen yaşam olduğundan, dünyada ya tevhit eri kul ya da şirk eden gafillerden oluruz. Şirk, gayrı ilahlar görüp onlara kulluk olduğundan, Cenab-ı Allah bizleri, Zuhruf suresi 36. Ayeti kerimde,

Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur

diyerek bizleri uyarmaktadır. Rahman, her anımızda bizlere Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğini ispat etmektedir. Rahmanın şükrü ise, bu şehadete ulaşıp şehadet üzerine yaşamaktır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.