“Yunan kumandan geldi, atından indi. Belediye’nin camiye bakan mermer basamaklarından yukarı çıktı. Osmanefendizade Cemil Bey orada duruyordu. Başkaları da vardı. Belediye reisi de… Ben Cemil Bey’i çok iyi tanıdığım için onu biliyorum. Tokalaştılar. Bizim Türk bayrağını indirdiler, Yunan bayrağını çektiler. Gördüğüm şey bu. Bizim bayrak indi,  Yunan bayrağı çekildi. Cemil Bey, kendisi bizzat çekti. Ondan sonra da kolkola içeri girdiler.” (Akkılıç, 1997:298)

Çok etkilendiğim bir paragraf ile başladım.
Rahmetli Yılmaz Ağabeyi tanıma fırsatı bulan şanslı insanlardan biriyim. Nur içinde yatsın, şu gerçeği gün yüzene çıkarmış olması, bana inanılmaz acılar vermiş olsa da benim için paha biçilemezdir. Dersin en iyisi damdan düşerek alınandır ve bu paragraf ki her okuduğumda beni damdan düşürür.

Osman Gazi 'nin ebedi istirahatgahı olan ve aynı zamanda Osmanlı’ya manevi başkentlik yapmış olan Bursa, tarih 20 Temmuz 1920 ’yi gösterdiğinde Yunan Orduları tarafından işgal edilmiştir.

Bu işgal; bir bebeğin ilk adımlarını attığında yaşayabileceği en büyük depresyon gibi, yeni başlamış olan Türk Kurtuluş Savaşı için inanılmaz bir moral bozukluğu ve büyük bir manevi yıkım olmuştur. Aynı zamanda yine bu işgal Türk Milleti için büyük bir  utanç da olmuştur. Osman Gazi ’nin, Orhan Gazi 'nin, Sultan Yıldırım Beyazıt Han 'ın ve dahi birçok Osmanlı Sultanının kabirlerinin olduğu şehirde Yunan bayrağının dalgalanması Türk Milleti 'nin yüreğinde derin yaralar açmıştır.

Bursa 'nın işgalinin Millî Mücadele’nin Başkenti olan Ankara’ya yansıması çok etkili olmuştur. Konu hemen meclis gündemine alınmış ve konu hakkında müzakereler derhal başlamıştır. İlk kürsüye gelen Burdur milletvekili İsmail Suphi Bey, Yunanların işgal ettiği Anadolu topraklarında yaptığı zulümleri bir bir anlatmıştır. Konuşmasında, Yunanların Bursa Ulu Camii’ni bombalarla tahribe yeltendiklerini, Yunan subayların yedi asır evvel Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Han ile evlenen Rum kızı (Horofira) Nilüfer Hatun 'un kabrine giderek, “vaktiyle sen bir Türk’e vardın, Türk ile evlendin de eline ne geçti, Müslüman oldun da ne oldu. bak yine kazanan taraf biziz ve sende ayaklarımızın altındasın” demek suretiyle kabri tekmelediklerini ve tahrip ettiklerini de anlatmıştır…

Bu sırada konuşmaya tanık olan milletvekillerinin kendilerini tutamayarak hıçkıra hıçkıra ağladıkları görülmüştür ki Meclis 'te gözyaşlarının sel olup aktığı meclis tutanaklarına da yansımıştır.  

TBMM ’deki bu müzakereler üzerine, Kudüs'ün haçlı işgali altında kaldığı süre zarfında sarığındaki beyaz sargıyı çıkarıp Kudüs geri alınana dek siyah sarık takan Selahaddin Eyyubi'ye öykünen Mustafa Kemal TBMM riyaset kürsüsüne kapkara bir örtü örtülmesini istemiştir.
“Bir milletin manevi başkentinin düşman çizmesi ile ezildiği beher gün mutlak suretle yas” olarak değerlendirilmekle birlikte bu kara örtü “PUŞİDE-İ SİYAH” adıyla anılmıştır.

Puşide-i Siyah, kapkara duruşu ile meclis kürsüsünü uzun süre kaplamıştır. O’na bakan her Türk evladı, her Türk mebusunun o örtü orada durduğu sürece utancı tekrarlanmış ve bundan hicap duyulmuştur.

Ta ki 11 Eylül 1922 tarihinde 48. Süvari Alayı 3. Bölük Komutanı Şükrü Naili Bey'in Bursa Belediye Binasına Türk Bayrağını dikmesi ile Türk Milleti’nin yası sona ermiştir. Meclis riyaset kürsüsünde tam 2 sene 2 ay 2 gün boyunca örtülü duran bu siyah örtü yine Mustafa Kemal 'in talimatıyla kaldırılmıştır…

11 Eylül 1922 günü, sadece Bursa’nın değil, Türk Milleti’nin yüreğindeki yangın da, işgal de sona ermiştir.

Yunan komutan ile kolkola Belediye Binasına giren Osmanefendizade Cemil Bey'in bütün soyu sopu; 15 Temmuz 2016 tarihinden önce Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün makamlarına, yine işgal kuvvetleri ile birlikte kolkola girmişlerdir ve bazıları da bunlara izin vermişlerdir.

15 Temmuz 2016 tarihinde Millet damdan düşmüştür. Damdan düşmek iyidir, ölmezsen canının kıymetini anlarsın.. Ve Millet de böylece canının kıymetini anlamıştır.

Biz biliyoruz ki biz de can; vatandır, millettir, bayraktır...
Biz bu hikayeleri okuyan insanlar olarak ve defalarca her okuduğumuzda da damdan düşenler olarak canımızın, canlarımızın kıymetini çok iyi bilenlerdeniz. Bunları bilmek insana haddini de bildiriyor.

Şimdi haddini bilmeyenlere haddini bildirmek de vatan borcudur ki; bu da namus borcudur aynı zamanda...

Osmanefendizade Cemil Bey 'in zihniyetinde olanlar için; 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' diyenler onlara söyleyin ki yine de 'yemek yedikleri kaba pislemesinler'. Bir gün o kabı temizleme günü geldiğinde; dillerini bulaşık süngeri, ağızlarını lavabo yaparak o pisliği temizleyeceğimizi bilsinler...

Puşide-i Siyah 'ı unutmayalım; ki unutursak kanımız kurusun...
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
A Yaman. 5 yıl önce

O eski canlar, asil kanlar kalmadı artık. Herşeyi yozlaştırıp çürüttüler. Müptezeller..