İngilizce Öğretmeni Kemal, Avrupa Birliği Eğitim Projeleri çerçevesinde bulunduğu üç Avrupa ülkesinde izlediği opera, bale ve klasik müzik konserlerini unutamamıştı. Stockholm’de, 1500 kişilik, tamamı dolu salonda seyrettiği: “ Kuğu Gölü Balesi” ; öğrencilerine İngilizce dersini sevdirmek kadar, sanatı da onlara sevdirmek azminde olan orta yaşlı öğretmeni alıp başka diyarlara götürmüştü. İmkan olsaydı, bir imkan olsaydı, yavrularının o an, bu muhteşem baleyi izleyebilmeleri için neler vermezdi.. Baleden yarım saat önce, o gece için özel giysilerini giyen hanımefendiler ve beyefendiler, salona geçmeden önceki ayaküstü sohbetlerinde, az sonra izleyecekleri anlatılmaz güzellikteki balenin heyecanını birbirlerine yansıtıyorlardı. Geçen hafta sonu izledikleri ve adeta büyülendikleri misafir Londra Filarmoni Orkestrası ile ilgili yorumlar yapmayı ihmal etmiyorlardı. Kemal ve yanındaki meslektaşları imrenerek bu şanslı insanları seyrediyorlardı. Nasıl imrenmeselerdi. İsveç’in her şehrinde devasa büyüklükte opera ve balo salonları vardı. Sanatseverler hafta sonlarını zor ediyorlardı. Kimi zaman yerli, kimi zaman yabancı sanatçılar, klasik müziğin, balenin, operanın başladığı an, insanı mutluluk sarhoşu yapan görkemli salonlardan alıp yeşilin, mavinin en göz alan tonlarının çiçek açtığı hayal diyarlarına götürüyorlardı…

Balenin başlamasına az kalmıştı. Hanımefendi ve beyefendiler ağır adımlarla salona geçmeye başladılar. Beyefendilerin hepsi hanımefendilerin ardından salona giriyorlardı. Birbirinden göz alıcı avizelerin ışıl ışıl yaptığı salon kelimenin tam anlamıyla insanlığın geldiği doruk noktasıydı.. Yavaşça ışıklar kararmaya başlamıştı. Harikulade bir akustiğin hakim olduğu salonda sanatçılar, sahnedeki yerlerini aldılar ve resital başladı. Usta sanatçılar, çok uzun süreli çalışmalarının ve provalarının kendilerine vermiş olduğu sözcüklerle anlatılmayan özgüvenleriyle seyircileri karlı zirvelerden, ekvator güneşinin hüküm sürdüğü sıcak okyanuslara taşıyorlardı. İzleyiciler neredeyse gözlerini hiç kırpmadan anın sarıp sarmalayan tadını çıkartıyorlardı. Sahnede de sanatçılar, sanatlarının zirvesine ulaşmışlardı. Sahnedeydiler sahnede olmasına lakin hiç şüphe yoktu ki aslında her biri sundukları muhteşem bale karakterlerine dönüşmüşlerdi. Oturduğunuz koltuktan kalksaydınız, sahneye gitseydiniz ve içlerinden birinin kolundan tutsaydınız, belki de binlerce yıl sizin ayırdınızda olmayacaklardı. Sanat belki de buydu. Bir sevdaydı, yürek gücüydü…

Unutulmaz anlar sona ermişti. Vakit alkış vaktiydi. Sanatçılar, sanatseverlerin önünde eğildikleri anda kıyamet koptu. Bin beş yüz kişi aynı anda önce oturdukları yerden alkışlamaya başladı. Hemen sonrasında yine salonun tamamı, ne bir önce, ne bir sonra, aynı anda zarif bir şekilde ayağa kalktı ve on dakikaya yakın bir süre kendilerine dört dörtlük bir resital sergileyen ve kan ter içinde kalan güler yüzlü sanatçıları alkışladılar.. Alkışlar alkış olmaktan çıkmış ve adeta bir çağlayana dönüşmüştü.. Kemal Öğretmen o esnada sahnede balet ve balerinlerin arasında hemen hemen bütün kitaplarını okuduğu Nazım Hikmet’in, Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in ve Kemal Tahir’in sahne ışıklarıyla yavaş yavaş diğer sanatçılar gibi ete, kemiğe dönüşen siluetlerini görmüştü. Önce gördüğünün bir yanılsama olduğunu sandı. Lakin onları gören sadece Kemal değildi. Salonda bulunan herkes bu usta yazarları ve şairleri görmüştü. Şimdi çılgınca onları alkışlıyorlardı. Dünya kurulduğundan beri ölüm sadece sanatçılara dokunamamıştı. Onlar fiziki olarak sonsuzluğa uğurlanmışlardı, dokunmak isteseniz belki ellerine, yüzlerine dokunamazdınız ama görürdünüz onları.. Yüreklerine dokunurdunuz.. Göz göze gelirdiniz.. Sıcacık gülümseyişlerini kalbinizde hissederdiniz, kendinizden geçerdiniz.. Nazım Hikmet’te, Yaşar Kemal’de, Orhan Kemal’de, Kemal Tahir’de ve pek çok sanatçı da böyleydiler hiç kuşkusuz. Kemal daha fazla dayanamamıştı. Coşkun bir sel almıştı yüreğini. Kalktı. Sahneye doğru ilerliyordu. İlerlemiyordu akıyordu aslında. Balet ve balerinlerin hayranlıkla izledikleri dört sanatçının yanındaydı şimdi. . Sahnedeki tüm sanatçılar şaşırmışlardı. Çok şaşırmışlardı. Kemal’in ne yapacağını merakla takip ediyorlardı. Orta yaşlı adam, önce bütün sanatçıların önünde eğildi. Sonra Yaşar Kemal’le göz göze geldi. Yaşar Kemal, kalın çerçeveli gözlüğünün üzerinden baktığında, kendisinin Kemal’in en çok sevdiği yazar olduğunu şıp diye anladı. Kemal çok duygulandı. Usta yazara sarılmak istedi. Sarıldı da. Ona dokunamadı, onun vücudunu hissedemese de sarıldı. Ve tarifsiz bir heyecan içinde, sesi titreyerek Ona: “ Ben, ben sizi çok seviyorum efendim.. “ diyebildi. Yaşar Kemal, Kemal’in sırtını sıvazladı. Ona kendi çocuğuna bakar gibi bakarak gülümsedi.. Kemal, o esnada Yaşar Kemal’in ölümsüz gözlerinde yine Onun gibi ölümsüz İnce Memed’i gördü. İnce Memed atının üzerindeydi. Kemal’in kalbi duracak gibi oldu. Sonra koltuğuna döndü. Döndü dönmesine lakin bunu nasıl yapabildiğini bilemiyordu. Zira bacakları zangır zangır titriyordu. Sahneye baktığında dört usta yazar ve şairin artık sahnede olmadıklarını gördü. Yüreğine bir hüzün bulutu çöktü. Kendini kötü hissetti. Ancak gerçek sanatçıların ölümsüz olduklarını kendi gözleriyle görmüştü. Onların ölümsüz olduklarını biliyordu bilmesine lakin insanın kendi gözleriyle bu ışıltıyı görmesi daha güzeldi…

Bütün ölümsüz sanatçılar gibi, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir, hiç şüphesiz, şimdiye kadar olduğu gibi, şimdiden sonra da tiyatrolarda, opera ve bale salonlarında, konserlerde soluk almaya, yaşamaya devam edeceklerdi. O akşam Kemal görmüştü Onları, yarın bir başkası, sonraki gün bir başkası. Evren var olduğu sürece, sanatçıların kalpleri salonlarda atmaya devam edecekti…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Sevilay Keleş 4 yıl önce

Etkileyici yazınızdan ötürü sizi tebrik ediyorum.Tarih gibi sanat olduğu sürece bir toplum geçmişle ve gelecekle bir bağ kurabilir.Başarılarınız daim olsun.

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 4 yıl önce @Sevilay Keleş

Görüşünüze katılıyorum. Çok teşekkürler Sevilay Hanım.

Beğenmedim! (0)