Türkiye’nin yıllardan beri en büyük eksikliklerinden birisi Hava Savunma ağıdır. Genellikle hava savunma diyince akla genellikle SAM (Surface to Air Missile – Yerden havaya Füze) gelse de aslında böyle değildir. Bu füzeler sadece hava savunma şemsiyesi veya hava savunma ailesi olarak adlandırılan sistemin sadece bir parçasıdır. Hava savunması: yerde ve havada bulunan erken ihbar radarları (EW), hava savunma uçakları, yerden havaya füzeler (alçak/orta/yüksek irtifa – kısa/orta/uzun menzil), uçaksavarlar, yerdeki ve havadaki elektronik istihbarat unsurları, komuta kontrol merkezleri, hava trafik üniteleri, muhabere sistemleri ve diğer irtibat unsurlarından oluşan büyük bir sistemdir.

Türkiye bu komplike sistemi yıllar boyunca NATO ile entegre olacak şekilde yürütmüş ve hatta bunu ekonomik bir yol olarak da görmüştür. İşte asıl sorun budur, eğer biz S-400 füze sistemini kullanacak olursak, görünen odur ki NATO ile entegre olmuş bu hava savunma sistemi dışında ve bağımsız olarak kullanmak zorunda kalacağız. Ayrıca ABD resmi kanallardan da ilettiği yaptırımları uygulayacak olursa, bu durum dahi mümkün olmayabilir. Çünkü Türkiye’nin kullandığı ana muharip uçak F-16’dır ve bu uçakların lojistik desteği ABD tarafından kesildiği anda uçması imkânsızdır.

Yeri gelmişken söyleyeyim; milli muharip uçak ise tam bir kandırmaca ve yalandır. Akıncı’da bulunan Türk Havacılık Sanayi (TAİ) maalesef bu kapasiteye sahip değildir ve Tayyip Erdoğan’a da doğru bilgi verilmemektedir. Son yıllarda TAİ personel mevcudu iki katına çıkmasına rağmen, liyakat sorunu burada da yaşanmakta ve mevcut değerli personel bile kaybedilmektedir. Niceliksel olarak artan mevcut, niteliksel olarak düşüştedir. Bu mantıkla da bırakın milli muharip uçağı üretmeyi, mevcut yeteneklerin devam ettirilmesi bile sıkıntıya girebilir.

Sonda söyleyeceğim şeyi başta söyleyeyim, Türkiye neden ve birden bire S-400’e yönelmiştir? Çünkü 15 Temmuz gecesi ABD tarafından desteklendiği açık olan FETÖ unsurlarının kalkışması sırasında, havadaki uçaklara kimse ve hiçbir sistem dokunamamıştır. Açıkçası Recep Tayyip Erdoğan halen kendisini ürküten bu duruma bir çözüm bulmak istemiştir ve istemektedir. Zaten kesin olmasa da S-400’lerin konuşlandırılacağı yerin Ankara civarı olması bunu göstermektedir.

Oysa bu tür füzeler ülkeyi dışarıdan gelecek saldırılara karşı korumak için, ülkeyi çepeçevre koruyacak şekilde silah ailesi prensibine uygun olarak sınırlara daha yakın bölgelere konuşlandırılır. Bunları erken ihbar radarları koordinesinde, hava savunma uçakları destekler. Böylece ülke derinliğine tehdit ulaşmadan, gelecek saldırılar etkisiz hale getirilebilir. Önemli tesislerin ve yerlerin hava saldırılarına karşı ilave olarak korunması için ise orta ve kısa menzilli füzeler ile uçaksavarlardan faydalanılır. Yani bölge hava savunması: S-400 gibi füzeler ve hava savunma uçakları ile sağlanırken, nokta hava savunması ise; orta ve kısa menzilli füze ile uçaksavarlar tarafından sağlanır.

Sonuçta tartışmalı bir sürecin ardından Rus yapımı hava savunma sistemleri S-400’lerin Türkiye’ye teslimatı 12 Temmuz’da başladı ve ilk grubun teslimatı geçen Perşembe günü sona erdi. Bundan sonra gelecek olan füzelerin ise yaz sonunda gemilerle gönderileceği açıklandı.

ABD’den ise beklenen çok sert bir tepki henüz gelmedi. Çünkü ABD’nin maalesef eli çok güçlü ve uzun zaman içinde birçok tedbire başvurması mümkün. Bunun kamuoyunun farkına varmadığı ilk etkisini Pakistan’a, cumhuriyet tarihimizin en büyük savunma anlaşması yaptığımız ve yaklaşık 1.5 milyar ABD Doları tutan ATAK Helikopteri satışında gördük. ABD bu helikopterlere motor vermeyeceğini duyurunca bu satışta havada kaldı.

Gelelim Türkiye’yi F-35 programından çıkarma kararına. Sanılanın aksine F-35 çok iyi bir uçak değil. Bu programa katılan ülkeler bu uçağa her şeyi koyalım ve her görevi yapsın diye istekte bulununca, ortaya çirkin, hantal bir uçak çıktı. Radara görünmezlik teknolojisi ile ilgi olarak hava savunma sistemindeki gelişmeler ise bu uçağın en önemli avantajını ortadan kaldırdı. Sonuçta F-35 maliyeti yüksek, birçok konuda kısıtlı görev yapan bir uçak olarak ortaya çıktı. Ancak Türkiye açısından bu programın en önemli avantajı, artık bir noktadan itibaren bu teknolojiye sahip olmak zorunda olması ve elde edeceği bilgi birikimidir.

Bu arada Fransa’dan da Patriot ve S-400 gibi sistemlerin, Avrupa versiyonu olan SAMP-T bataryalarının getirilmesi konusunda bir teklif geldi. Bu teklif Türkiye açısından adeta bir can simidi niteliğindeydi ve hemen kabul edildi. Hatta ABD’nin en büyük endişesini gidermek için NATO ile uyumlu bu sistemin Suriye sınırında konuşlandırılacağı öğrenildi.

Bu arada Millî Savunma Bakanlığı, Fransız SAMP-T bataryasının Türkiye'de konuşlanması için çalışma yapıldığını doğruladığı gibi, ABD yapımı Patriot sistemlerinin tedarikine yönelik olarak görüşmelerin de sürdüğü bildirildi. Yani bu durumda S-400, SAMP-T ve Patriotların aynı anda Türkiye kullanılma olasılığı ortaya çıktı.

Türkiye’nin ise S-400’lerden vazgeçme ve Rusya’yı da küstürme lüksü de yok. Doğu Akdeniz'de hidrokarbon yataklarının aranması konusunda, ABD ve AB’ye karşı, en azından Rusya'nın desteğini iktidarın arkasına alması gerekiyor.

Kısaca Türkiye hava savunma kapasitemi genişleteyim derken, her konuda olduğu gibi karmaşık bir yola girmiş durumda.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.