Barış Pınarı Harekatı’nın başarıya ulaşması için sahada ve masada büyük bir mücadele sürerken, harekatın ve kurulması hedeflenen Güvenli Bölge’nin finansmanına da kafa yoruluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güvenli Bölge’nin finansmanı konusunda ‘Uluslar arası Dönorlar Toplantısı’ yapılacağına işaret ederek, "Uluslararası donörler toplantısında plan ve projeleri ele alıp, tüm uluslararası camiaya anlatalım istiyoruz. Bizde plan, proje hazır. Bunları BM Genel Kurulunda görüştüğüm 20'ye yakın lidere takdim ettim" diyor.

.

Erdoğan, Türkiye’nin Güvenli Bölgede kalıcı olmadığını da şöyle dile getiriyor:

Bizim bu güvenli bölgede yerleşik kalma gibi bir derdimiz yok. Burayı sadece bölücü terör örgütlerinden temizleyip, istiyoruz ki bizdeki bütün mültecilerden hiç olmazsa 1 milyon kişiyi, kendi topraklarına evlerine yerleştirelim. Bu projede bunlar var. Hatta buna Rakka, Deyrizor, o bölgeler de ilave edilirse, bu alan 2 milyon insanı da kapsar. Bu neyi getirecek? Bu insanlar koptukları, kaçtıkları topraklarına yeniden kavuşacak. Bu inanıyorum ki mülteciler tarihine de bütün bu acılardan sonra topraklarına bir geri dönüşün hikayesi olarak girecek."

***

Ekonomi Profesörü Oğuz Oyan ise ‘Askeri Harekat Ekonomisi’ne ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Türkiye’nin kaynak sıkışıklığı Suriye harekâtı sonucunda katmerlenmiştir. Bu oyunda ‘bir koy üç al’ seçeneği de bulunmamaktadır. Aslında iki oyun kurulmaktadır: Bir yanda, bir satranç ülkesi (Rusya) ile kendi diplomatik birikimini tahrip ederek şansını zarlara bırakan basit bir tavla oyuncusuna dönüşen AKP Türkiye’sinin Suriye dansı söz konusudur. Öte yanda, bütün kabalığına rağmen, elinde iktisadî, askerî, siyasî ve adlî (Halk Bankası soruşturması gibi) ciddi yaptırım güçleri ve bilemediğimiz kişisel istihbarat bilgileri bulunduran hegemon bir ülke ile aşık atmaya kalkan bir çevre ülkesinin bağımlı yönetici sınıfı vardır. Onlara ne gibi özel tehditler hissettirildiği de bir muammadır.”

Prof. Oğuz Oyan, Bir Gün’ün Pazar ekindeki yazısında, Türk ekonomisinin içinde bulunduğu durumu, Yeni Ekonomik Program (YEP) ve 2020 Bütçe Tasarısında öngörülen finansman kaynaklarını da şöyle analiz ediyor:

Türkiye ekonomisi bir krizden geçiyor. Bütçe ve bütçe dışı kamu kesimi de bundan büyük ölçüde etkileniyor.

2020 bütçesinde, yüzde 8,5 düzeyinde ‘öngörülen’ enflasyonun iki katından fazla vergi geliri artışına yer verilmiş olması gerçekçi gözükmüyor. Harcama tarafında ise IMF kısıtlarına daha sadık kalınacağının işaretleri hem YEP II’de hem de 2020 bütçesinde yer alıyor.

Kamu yatırım harcamalarının da zaten 2019’dan sonra 2020’de de kısılması programa girmişti. Şimdi bunları daha da baskılayacak yeni bir durum ortaya çıktı: ‘Savaş harcamaları.’ Bu sadece harekâtın finansmanından ibaret değil. Operasyon sonrasında ‘ele geçirilen’ topraklarda kalmanın (ve güvenliği sağlamanın) maliyeti de sürekli bir gider kapısı olarak bütçeyi kemirecek. Bu arada SMO denilen besleme cihatçı güçlerin ücret faturası ve üstlenilen IŞİD misyonunun faturası da giderek kabaracak.

‘Koridorda’ planlanan yeni yerleşim yerleri ve altyapı yatırımlarına ise, politik engeller yanında mali engeller nedeniyle de hiç sıra gelmeyebilir. Çünkü kısıtlanan bütçe harcamalarına rağmen bütçe açıkları zaten büyüme eğiliminde. 2019 için 125 milyar TL olacak bütçe açığının 2020’de 139 milyar TL’ye çıkması öngörülüyor.

AKP iktidarı, Kıdem Tazminatı Fonu benzeri bir ‘Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’ oluşturarak emekçilerin sırtından kamuya ve özel sermayeye yeni finansman imkânları yaratmak istemektedir. Bunun şimdiye kadar sözde kaldığına bakarak yanılgıya düşülmemelidir: İktidar bu defa daha fazla mali sıkışıklık içindedir ve savaş bahanesiyle emekçilerden ve onların çoğunlukla iktidar yanlısı sendikal örgütlerinden daha fazla özveri talep etmenin (hatta bir ‘savaş salması’ çıkarmanın) daha fazla karşılığı olabilir.

Üstelik yüklerin (‘fedakârlıkların’) eşit dağıtıldığını göstermek için sermayeyi de daha ‘ağır’ ve etkin vergilendirmeye yönelik önlemler aldığını, yasa teklifleri hazırladığını söyleyebilecek bir konuma geçebilir.

Denilebilir ki, Kurumlar Vergisi oranının azaltılacağı programa (YEP II’ye) alınmışken bu nasıl inandırıcı olabilir? Bu soruya iki düzeyde yanıt verilebilir: Bir, emekçileri haklarının daha fazla budanmasına razı edebilmek için hiçbir zaman uygulanmayacak bir Gelir Vergisi (GV) tarifesi düzenlemesi yapılabilir.. İki, Gelir Vergisi tarifesinin üst oranlarında belirli alt sektörlere, belirli yatırım türlerine (adeta firmaya özel) özel indirimler uygulanması yetkisi Hazine ve Maliye Bakanlığına veya Cumhurbaşkanlığı’na bırakılabilir. Böylece, iktidardakiler ellerine yeni bir havuç ve sopa alarak sermaye birikim sürecine daha doğrudan müdahil olabilirler.."

***

Bu arada, Oğuz Oyan’ın ‘fedakârlıkların eşit dağıtıldığını göstermek için sermaye de ‘ağır’ vergilendirmeye tabi tutulabilir’ şeklindeki öngörüsü, AKP'nin üzerinde çalıştığı vergi taslağıyla hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre, AKP'nin üzerinde çalıştığı vergi taslağı aynen yasalaşırsa, yıllık brüt 500 bin ila 750 bin lira arasında gelir elde eden ücretliler, evini kiraya veren ev sahipleri, şirketlerinden kâr payı alan patronlar ve serbest meslek kazancı elde edenlerin vergisi yüzde 35'ten yüzde 39'a çıkacak. Bu kesimin ödeyeceği vergi oranı yıllık gelir 750 bin ila 1 milyon lira arasındaysa yüzde 43'e, 1 milyon liranın üzerindeyse yüzde 45'e çıkacak.

Üst gelir dilimlerine getirilecek yüksek oranlı vergi 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanacak. Dolayısıyla yüksek ücretlilerden daha önce yüzde 35 vergi ödedikleri maaşları için ilave 10 puana kadar vergi istenebilecek. Aynı şekilde kira ve rant geliri elde edenler de 2019 gelirleri için daha önce yüzde 35 vergi ödeyecekken bu vergi yüzde 45'e çıkabilecek. Ayrıca yıllık brüt ücret geliri 500 bin lirayı aşan tüm çalışanlar ilk kez aynı işverenden aldıkları maaş için beyanname vermek zorunda kalacak. Böylece bu kesimden yüzde 4-5 oranında ilave vergi alınabilecek.

Bu yıl yüzde 22 olan kurumlar vergisi oranı, banka ve finans sektörü hariç olmak üzere gelecek yıl yüzde 20'ye, 2021'de yüzde 18'e düşecek. Cumhurbaşkanı yüzde 18'lik oranı yüzde 13'e kadar da düşürebilecek. Halka açılan şirketlere ilave 2 puan indirim sağlanacak. Kiralık binek araçlar giderlerinin en fazla 4 bin liraya kadarı vergiden düşülecek. Bankada dövizi olanların faizine 20 puana kadar ilave vergi konulacak. 5 milyon ve üzerindeki konuta her yıl yüzde 1 değerli konut vergisi uygulanacak.

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.