Yaşam, doğumla ölüm arasında geçen süre olarak tanımlanamayacak kadar değerli ve kutsî bir olgudur. Yaşamı sadece doğumla ölüm arasında geçen süre olarak ele alırsak, insanın insan olmasının anlamını ortadan kaldırırız.

Yaratılmış her şey, buna insan da dahil, varlığının başlangıcı ve sonu olandır. Yine yaratılmış olan dünyada, dünya için dünyanın şartlarına göre yaratılmış olan her zerre, dünyada kendisine ait özelliklerle bulunmaya başlar. Genel tanımıyla bunlar, cemadat, nebadat, mahlûkat ve insan olarak tanımlanır. Cemadatın varlığıyla dünyada bulunmaya başlayışı ve bir gün son bulacak olması yani yaşamı, cemadata göre olurken, nebadatınki nebadata, mahlûkatınki mahlûkata göre gerçekleşir. Dağlar, taşlar, toprak, madenler tümü var oluş halleriyle doğar ve ölürler. Bir taşın yaşamın içinde bulunuşu, taşın yaşamı neyse o şekilde olur. Taş taştır ve yerinde ağırdır. Taştan görülen yaşam taşcasınadır ve daha fazlası beklenemez. Bir bitkinin, çimenin, çiçeğin, ağacın yaratılış gayesi yani yaşamın içindeki yaşantısı yine kendisincedir. Elma ağacının varlığı tohumdan filize, filizden fidana, fidandan ağaca, ağaçtan verdiği meyveye dönüşüm olarak gerçekleşir. Elma ağacı sadece elma ağacıdır ve ondan elma meyvesi vermesi beklenir daha fazlası değil. Bir köpek, kedi, kuş, koyun, at gibi tüm mahlûklar mahlûktur ve doğum ile ölüm arası sürdürdüğü yaşam mahlûkcasınadır. Yaşamın içinde bulunuşları kendi özellikleri gereği neyse odur. Bir inek, doğar, büyür, süt verir, doğurur, etinden ve derisinden istifade edilir. Bir ineğin süt vermesi ve doğurması, inek için yaşamaktır.

Şimdi, tüm bunlar için yani cemadat, nebadat ve mahlûkat için yaşamsallıklarının var olmaya başlayışından, son buluşuna kadar geçen süre içerisinde, yaşamsallıklarının devamlılığı için dünyada gereksinim duyulanlar vardır. Gereksinim duydukları ihtiyaçlıkları karşılandığı sürece yaşam gayeleri üzerine bulunmaya devam ederler tâki varlıkları var oldukları hal ile dünya boyutunda son buluncaya kadar. Yoksa varlığın sonu diye bir şey söz konusu değildir. Farklı formlara dönüşüm gerçekleşir. Bir taşın varlığının devamlılığı için taş olarak yerinde mevcut dururken ortamın taşa göre ideal olması gerekir. Çok sıcak ya da çok soğuk ortamlar taşın varlığını bitirir. Mesela çok aşırı sıcakta taş, eriyip yok olur. Bir ağaç için yaşamsallığının devamlılığı toprağa, havaya, suya, güneşe ve minerallere bağlıdır. Bunlar olmadan yaşamı son bulur. Ağaç, suya, havaya, toprağa, güneşe ve minerallere ihtiyaç duyar. Bir ineğin, yaşamak için ihtiyacı olanlar karşılanmazsa varlığı son bulur. Yem yemeli, su içmeli, güneş görmeli, vitamin ve mineral ihtiyacı karşılanmalıdır ki yaşamı ve yaşamsallığındaki görevi yerine gelebilsin. Bu sebeple, en basit tanımıyla yiyip, içip, nefes alıp, uyuyup, üreyip tuvalet ihtiyacını gidermek kısmı yaşam için süreklidir ve gereklidir. O zaman yaşam karşımıza, yemek, içmek, uyumak, nefes almak, üremek ve tuvalete gitmek ve üretmek olarak çıkar ama bu mahlûk için geçerli bir tanımdır. İster cemadat ister nebadat ister mahlûkat olsun tüm bu yaratılmış olanların ve yaşadıkları yaşamın, bir gayesi vardır. Cenab-ı Allah Enbiya suresi 16-17. Ayeti kerimelerde,

Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.

buyurarak bu gerçeğe dikkatimizi çekmektedir. Her yaşam formu yaratılış gayesine hizmet etmektedir. Onların yaşamı yaratıldıkları özellikleri ispat eder ki bu yaratan Rabbin yarattığıyla Kendisine ait olan bir özelliği bilinir kılması olup o özellikten Kendisini tanımlaması ve ilan edişidir. Hiçbir şey öylesine değildir, olamaz da. Taşın taşlığı bir hikmet gereği, ağacın ağaçlığı bir hikmet, mahlûkun varlığı yine bir hikmet ve hizmet gereğidir. Tüm bu hakikate İslam tevhitliği, bilinirlik yani şehadet demektedir. Bu sebeple evren şehadet âlemidir, cemadat, nebadat ve mahlûkat ise şehadette bilinirliktir. Yaratılandan yaratanı bilmek yaratılanın yaşamın içinde bulunuş gayesidir. İnsan?

İnsanın yaşamının ne olduğunu yaratılış gayesinden, yaratılış gayesinin ne olduğunu da yaratıldığı özelliklerinden görebiliriz. İnsan, görülenin ardını görebilecek, işittiğinin ardını işitebilecek, konuştuğunun muhatabını zikredebilecek, bilebilecek, öğrenebilecek, sorgulayıp, araştırıp, keşfedecek, bilinenle bilinmeyeni bilinir kılabilecek özelliklerdedir. Bu sebeple, insanın taşıdığı özelliklere bakarak niçin yaratıldığını yani insan için yaşamın ne olduğunu görmemiz mümkündür. İnsan için yaşam, yaratan Rabbin bilinirliği olan cemadat, nebadat ve mahlûkat yaşamına, sahip olduğu özelliklerle bakıp, işitip, konuşup, düşünüp, öğrenip, sorgulayarak keşfetmeyle, kendisinden ve tüm âlemden Rabbine arif olmaktır. İnsan, taşıdığı özellikleri sadece yaşamsallığının devamlılığı için gereksinim duyduklarına yönlendirme kısmında bırakır da yaşamı sadece, yemek yiyip içmek, nefes almak, üremek ve tuvalete gitmek kısmandan ibaret olursa bu yaşam insan yaşamı değil mahlûk yaşamı olacağından, insanca yaşamış olamaz. Mahlûk bu âleme bakıp cemadat, nebadat ve mahlûkat görür. Ses işitir, ses çıkartır. İhtiyaç duyduklarının en iyisine ulaşmak ister çünkü yaratılış özellikleri yani onun için yaşam bundan ibarettir. Ama insan? İnsan mahlûkça yaşamın çok üstünde bir yaşam için yaratılmıştır. Mahlûktan çok üstün özellikte oluşu bunun içindir. Düşük bir motor ve beygir gücüyle üretilmiş arabayla pistlerde yarışılamaz. Pistlerde yarışmak için büyük motorlu, yüksek beygir güçlü arabalar özel olarak üretilirler ama onlar da trafikte kullanılmazlar çünkü onlar özeldir.

İşte, insan ismiyle zikredilen ve yaratılışı şehadet âleminde Rabbine arif olmayla Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlerden olsun diye yaratılan kutsi varlık için yaşam, her yaratılanda Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ile sürdürülen yaşamdır. Allah’a şehadeti olmayan yaşam, insan yaşamından uzaktır. Yaşantımızın insanca olması için Cenab-ı Allah’ın Nahl suresi 97. Ayeti kerimede,

Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.

buyurduğu gibi salih amel üzerine olmamız gerekir. Salih amel, mahlûkça yaşamaktan geçip insanca yaşamaya başlamaktır ki önce insanlığa ait ortak değerler üzerine olmaya başlayacağız, sonra âtıl durumda tuttuğumuz insanî özelliklerimizi tevhit tahsili ile devreye sokarak yeniden doğumu gerçekleştireceğiz. İşte o zaman bizler, Allah’ın “Kulum” diye zikrettiği, Allah’a dünyada yaşarken şahit olanlardan olabilelim.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Youtube: Özkan Günal

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
M. Şencan 5 yıl önce

İnşaAllah. Allah herkese hidayet nasib eylesin.