Uçak fabrikasında o gün, her zamankinden daha fazla bir hareket vardı. Zira öğleden sonra, Gazi Mustafa Kemal Paşa yerli yapım bombardıman uçaklarını görmek için gelecekti. Hollanda Hükümetine teslim edilecek 45 adet savaş uçağının son kontrolleri de tamamlanmıştı. Türk Mühendis ve işçileri el emeği göz nuru bu uçakları da ulu öndere gururla göstereceklerdi. Sabah güneşi alçalarak fabrikayı selamlarken üretim müdürü Yüksek Mühendis Raif Bey, personeli topladı. Heyecanlıydı. Heyecanı yüzüne yansıyordu. Yüzlerce kişinin önünde söze başladı:

-Arkadaşlar, bildiğiniz gibi, bugün kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk, fabrikamıza teşrif edecekler. Mutluluğumuz ve gururumuz yüksektir. Hepinizin bu konuda hassasiyetle davranacağına itimadım tamdır. Tamamı Türk mühendislerinin, işçilerinin ve yerli sermayenin eseri olan savaş uçaklarımızı, tarihin gördüğü ve göreceği en büyük komutana sunmaktan dolayı kendimizi çok mutlu addediyoruz. Birazdan iş bölümü yaparak son hazırlıklarımızı yapacağız. Kolay gelsin arkadaşlar…

Önce devasa salondaki torna, freze ve matkapların temizlikleri tamamlandı. Bütün makineler, genç Türkiye Cumhuriyeti gibi ışıl ışıl parıldıyorlardı. Daha sonra hangarlara geçildi. Türk Hava Kuvvetleri için üretilen avcı ve bombardıman uçakları ve Hollanda Hükümeti için üretilen bombardıman uçakları son bir kez gözden geçirildi. Öğleye doğru tüm hazırlıklar tamamlandı. Gazi, teşrif ettiğinde yüz akıyla, kendilerini karşılayabileceklerdi…

Öğle yemeklerini yerlerken heyecanları etrafa yayılan su dalgaları gibi dalga dalga çoğalıyordu. Seyit Onbaşı’yı andıran torna ustası Selahattin, karşısında oturmakta olan freze ustası Nail’e; “Nail Usta, ben çok heyecanlıyım, Atatürk, bana bir şey söylerse, ona nasıl yanıt veririm, bilemiyorum. Kelimelerim birbirine karışır gibi geliyor..” dedi. İşçiler, bu içten söylemi hafifçe tebessüm ederek karşıladılar. Saçları bir un çuvalından çıkmış gibi duran ve kalın mercekli gözlük camlarının üzerinden bakan Nail Usta, babacan bir tavırla gülümsedi: “Merak etme kardeşim, böyle bir şey olmayacak”.

Bulgur Çorbası ve üzüm hoşafından oluşan yemeklerini afiyetle yediler. Lakin Selahattin Usta’nın yaşadığı bu düşünce, hepsinin zihninde de bir o yana bir bu yana dolaşıp durmaktaydı…

Öğleden sonra ikiye doğru, Gazi teşrif ettiler. Siyah renkli makam otomobilinden indi. Başını yavaşça yukarıya doğru kaldırdı. Mühendisler ve işçiler, kendisini kalplerinden gelen sevgiyle karşıladılar. Fabrika Müdürü Raif Bey, çakı gibi bir Türk Subayını andıran tavrıyla Gazi’ye: “Paşam, fabrikamıza hoş geldiniz. Sizi aramızda görmekten dolayı ben ve arkadaşlarım, çok büyük bir mutluluk duymaktayız” dedi. Gazi, önce Raif Bey’in sırtını sıvazladı. Diğer mühendis ve işçilerin yanlarına yaklaştı. Coşkuları yüzlerine bir ayna gibi yansıyan kahramanların hepsini tek tek tebrik etti. Fabrikada ses işitilmiyordu lakin bakışlardaki sevgi de anlatılır gibi değildi….

Makinalerin olduğu bölüme geçildi. Gazi, tertemiz makinalerin arasında bir o yana bir bu yana koşturan on yaşlarında bir çocuk gördü. Bu çocuk, Selahattin Bey’in oğluydu. Heyecandan onu orada unutmuşlardı. Yüksek Mühendis, ne yapacağını ne edeceğini bilemedi. Utandı. Oğluna doğru koşmaya çalıştı. Onu alıp dışarıya çıkaracaktı. Gazi, Raif Bey’in kolundan tutarak ona engel oldu. Meraklı bakışlar arasında çocuğa yaklaştı. Sarı saçlı mavi gözlü çocuk Gazi ile göz göze geldi. Çocuğun bakışlarındaki parıltı, kendisine Selanik tarlalarındaki buğday başakları arasında koşup oynayan küçük Mustafa Kemal’i hatırlattı. Çocuk Gazi’ye içten bir şekilde güldü. Aralarında bir konuşma olmadı. Lakin, küçük çocukla Gazi arasında belki de bir gökkuşağından daha görkemli bir dostluk oluştu. Sarı Paşa, küçük çocuğun elinden tuttu. Yavaşça arkasına döndü. Yüzü kıpkırmızı olan Raif Bey’e şöyle dedi:

-Müdür Bey, uçakları ben küçük arkadaşımla birlikte görmek istiyorum. Gidelim mi küçük arkadaşım?..

Küçük çocuk, sıkı sık elinden tuttuğu Sarı Paşa’ya: “Evet” diye cevap verdi. Fabrika müdürünün az önceki endişesi yerini belli- belirsiz bir mutluluğa bıraktı…

Gazi, Türk yapımı uçakların arasında yürürken, sanki orada değildi. Bakışlarında tarifi imkansız ışıltılar vardı. Gözlerinin önüne Kurtuluş Savaşında, emperyalizmin ağa babası ülkelerin kuyruklarını nasıl birbirlerine bağladıkları geldi. Yokluklar içinde tarihin bir daha göremeyeceği bir destan yaratan Türk Milletinin bu aslanları son derece modern savaş uçakları yapıyorlar; yapmakla da kalmıyor bunları dünyanın en gelişmiş ülkelerine de satıyorlardı. Raif Bey, Gazi’nin bakışlarından Onun neler düşündüğünü anladı. Kendisiyle ve personeliyle daha fazla gurur duydu. O esnada, sarı saçlı çocuk Gazi’ye baktı, elini sıkı sıkıya tutarak şöyle dedi:

-Biliyor musun, bu uçakları benim babam yapıyor.

Gazi, çocuğun yanına doğru eğildi. Sevgiyle bakarak seslendi:

-Sahi mi ?

- Evet, hem de hepsini…

Gazi bu kez çocukluğuna döndü. Çok erken yaşta kaybettiği babasının hasretini duyumsadı. Çocuğun gözündeki dağ kadar yüksek baba profili, çocukluk çağında kendisi için de aynıydı. Gözleri buğulandı. Lakin kimseye bunu fark ettirmedi. Çocuk da Gazi’yi o kadar çok sevmişti ki, geçmişin etkisindeki Gazi'ye:

-Bu akşam bize gel. Annem kuru fasulye yapacak. Sen kuru fasulye sever misin? dedi.

Gazi ve Selahattin Bey, birbirlerinin yüzüne öylece bakakaldılar. Kısa bir süre sonra her ikisinin şaşkınlık dolu bakışları, yerini mutluluk dolu bakışlara bıraktı. Gazi, küçük arkadaşına döndü:

-Sevmem mi hiç. Annen turşu da yapar mı?

Çocuk fırtınayı andıran heyecanıyla cevap verdi:

-Yapmaz mı hiç. Hem de en güzel turşuları benim annem yapar…

Bunun üzerine Gazi arkasına döndü. Emir Subayına şöyle dedi:

-Bu akşam küçük arkadaşımla birlikte kuru fasulye ve turşu yiyeceğiz…

Türk Mühendis ve İşçileri, kahramanlığını tüm dünyanın çok iyi bildiği GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’nın bir başka üstün yönüne tanık oluyorlardı. Çoğunun gözlerinin altına yaşlar yerleşti…

O gece GAZİ, küçük arkadaşının ve ailesinin misafiri oldu,

Raif Bey ve eşi Necla Hanımın mutlulukları anlatılmazdı,

Küçük çocuk, arkadaşına kendi elleriyle turşu yedirdi,

Yemek sonrasında oyunlar oynadılar,

En çok ta kovalamaca oyununu sevdi çocuk..

Çaylar tavşan kanıydı,

İçildi,

Küçük çocuk tüm kalbiyle misafirlerinin hiç gitmemesini diledi,

Çok sevdiği misafirlerinin Kahraman Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğunu öğrenecekti..

***

Babası mühendisti,

O da bir savaş uçağı pilotu..;

İlk uçuşunda hava bulutluydu, can sıkıyordu,

Lakin

Uçuş başladığında,

Bulutlar kaçacak yer aramaya başladılar.

Bir yüz belirdi bulutların arasında;

Güneşten çok daha fazla ışık saçan,

Güç veren,

Kudret veren,

Mutlu kılan..

Dikkatlice baktı,

Gördüğü yüz,

Yıllarca önce çok sevdiği arkadaşının yüzüydü,

Gazi’ye selam verdi,

Gazi de Ona…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Sevilay Keleş 5 yıl önce

Çok duygulandığımı ve etkilendiğimi belirtmek istiyorum.Kaleminize sağlık

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @Sevilay Keleş

Sevilay Hanım çok teşekkür ediyorum.

Beğenmedim! (0)
Avatar
A. Karagöz 5 yıl önce

Çok etkilendim ,teşekkürler.

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @A. Karagöz

Sayın A. Karagöz çok teşekkür ediyorum.

Beğenmedim! (0)