Hafta sonu bir sahil taraması yaparak, Bodrum’dan Kaş’a gidip döndüm. Gördüm ki vatandaş, imar barışını imar savaşı olarak anlamış, kazmayı küreği kapıp tarlasına, arsasına bir bina kondurmak ya da mevcutlarını genişletmek için seferber olmuş adeta.

Sahiller şantiyeye dönmüş. Köyler büyükşehir yasasıyla mahalle oldu ya, köy evleri de şehir evlerine dönüşmeye başlamış. İstanbul-Ankara ve İzmir’de inşaat sektörü krizde ama, köylerde yapı patlaması var. Çoğunda plan, proje, ruhsat filan hikaye, (ben yaptım oldu)modeli gelişiyor şimdi.

Gecekondu yine hortladı anlayacağınız. Yıllar sonra bir kalfayla işi bitiriyorlar. Bodrum’un Güvercinlik bölgesini bir görmelisiniz. Kayalara kazık çakıp, binayı devlet ana yoluna taşırmışlar. Allah korusun, bir toprak kaymasıyla facialar yaşanır ama kimin umurunda? Devlet seçimle meşgul şu sıra, kaçak-göçek işine bakacak vakti yok. Bütün bu imar rezaletlerini benim gibi herkes görüyor. Önünden hergün önemli siyasiler ve bürokratlar geçiyorlar. Ama hiçbiri sesini bile çıkaramıyor. Seçim var çünkü, oy kaybetmek değil oy kazanmak zamanı.

Hani 2017’ye kadar yapılan kaçaklar giriyordu affa, ne oldu acaba? Bir değişiklik yapıldı da, bizim mi haberimiz yok. Onbinlerce yeni yapı çıktı, katlar eklendi, ekler örüldü 5-6 ayda. Şimdi bunları yıkacaklar mı, güldürmeyin beni.. Milas da aynı durumda,Yatağan da, Gökova da, Köyceğiz de, Fethiye de, Kalkan da, Kaş da, turizmden para kazandığımız tüm köyler de aynı durumda. Şu imar affı, bugünkü görünümüyle ülkeyi 50 yıl geriye götürdü. Bu zararı fark ettiğimiz zaman iş işten geçmiş olacak. Siyasetin oy devşirme kavgası müthiş pahalıya patlıyor Türkiye’ye. Ama bunu bile anlatamıyoruz ki…

Zeytinler kesiliyor, çamlar devriliyor, bir gecede yasadışı imara açılıyor doğal zenginliklerimiz. Gidin Göcek’te ormanın ta içine yapılan binalara bir bakın. Güya korumaya almıştık oraları. Sarıgerme’yi görün, Köyceğiz’in köylerini seyredin hüzünle. Fethiye’ye kadar tarım arazilerinin nasıl saçma sapan yapılarla mahvedildiğini, Eşen çayının çevresini filan nasıl perişan ettiğimizi içiniz sızlayarak görün. İnanılmaz bir doğa katliamına sebep olmuşuz. Sadece ovalarda, köylerde ve kıyılarda mı, güzelim ormanları bile taş ocakları ve mermer ruhsatlarıyla delik deşik etmişiz. Bir de oturmuş “çevrenin feriştahıyız, şu kadar milyon ağaç diktik, yemyeşil bir Türkiye’yi yaratıyoruz” diye böbürleniyoruz. Dostlarım bana inanın, çevrenin içine ettik, hala da son hızla etmeye devam ediyoruz.

Peki şu Göcek tüneli işine ne demeli? Yap-işlet-devret modeliyle hayata geçirilen tünelden 7 lira vermeden geçmek mümkün değil. Dünyanın en kısa ve en pahalı tüneli bu. Akıl alacak gibi değil ama, yanına devletimiz de bir tünel yapmış. Şimdi eskisini bakıma aldık diye devletin tünelini kullanan özel sektör, devlete kuruş ödemeden parayı cebine atıyor. Efendim hukuki bir kararmış bu, bana göre tam bir komedi. Hangi birini anlatayım şaşırdım doğrusu. Şu iki günde gördüklerime, normal bir devlette rastlanamaz herhalde.

Herşeye kötü diyemeyiz. Örneğin yollar gerçekten bakımlı ve güzeldi. Karayollarını kutlamak gerek. Ayrıca belediyeler de iyi çalışmışlar, Kınık’da mahalle aralarında gördüğüm yolları Bodrum’da bulamazsınız. Fethiye’den ötesi tam bir naylon denizi haline gelmiş. Her yer seralarla kaplanmış, toprağı görmenin mümkünü yok. Kaş’a kadar rastladığım insanlar, hallerinden çok şikayetçi. Zengini de yakınıyor, fakiri de.. Şöyle “Allah devlete millete zeval vermesin, Buna da şükür” diyenini pek görmedim. Gerçi çoğu doğal afetlerden, selden ve fırtınadan perişan olmuşlar, naylonları parçalanmış, ürünleri heder olmuş. Ama kısa zamanda toparlanmışlar, devlet desteği görmüşler, bankalardan kredi alıp onarmışlar yaralarını. Ama giden malı yerine koyamamışlar tabii. Eldekileri de sattılar mı, tarla sebzelerine geçecekler.

Çiftçi neden perişan, tespit etmek için kahin olmaya gerek yok. Gübre, ilaç, tohum, mazot filan iki mislinden fazla pahalanmış. Bu durumda kar etmek hayli zor. Ciddi kooperatifler oluşmadıkça, çiftçi desteklenmedikçe, tarımsal planlar yapılmadıkça mesele çözülemez. Tanzim satış işine de pek aklı yatmamış çiftçinin. Domatesin iyisi ihracata, ikinci hatta üçüncü sınıfı tanzim satışa gidiyormuş.

Kalkan’dan Kaş’a giderken önünüze çıkan Kaputaş plajı harikasını görmeden geçmeyiniz. Eskiden inişi de, çıkışı da, soyunması da, giyinmesi de, tuvaleti de bir hadiseydi. Hiç bir şey yoktu çünkü. Ama Kaş Belediyesi işi çözerek, gayet güzel merdivenler, gölgelikler, tuvaletler, büfe filan yapmış. Böylece büyük bir ihtiyacı gidermiş. Ama otopark sorunu yine bir felaket.Bunu da mutlaka çözmek lazım.

Kalkan ve Kaş’daki yapılaşma, kontrolsüz sürüyor ve inanılmaz ölçüde artıyor. Bu artışa ne yapsanız nafile. Zaten doğru dürüst altyapıları yok, bir de şehir böyle ölçüsüz büyürse, hem turizm büyük zarar görür, hem de o şehirde yaşayanlar. Yollar iyi dedim ama, yolların sağı solu bir felaket. Bodrum’dan Kaş’a kadar, hatta daha da ötelerine gitseniz, plansız programsız gelişmeleri, gecekondudan beter ticarethaneleri, hurdalıkları, sağa sola serpilmiş inşaat malzemecilerini, mantar gibi biten pidecileri, köftecileri ve enflasyonu delmiş fiyatları görürsünüz. Buraları kontrol eden kimseler yok mu? Belediyeler niye görevlerini yapmıyorlar, sağlık sorumluları neden kontrol etmiyorlar lokantaları, temizliğine filan niye bakmıyorlar ki?

İki gün gibi kısa bir sürede gördüklerim ve tespitlerim bunlar. İlerde aynı konulara devam edeceğiz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.