Tuvaleti bilmeyen Avrupalı’ya tuvaleti öğreten bu necip millet hangi ara sahip olduğu medeniyetten uzaklaştı.

Sokağında seyyar satıcı geçerken, pencere kenarına konulan sarı renkli bir çiçekle “Bu evde hasta var bağırmadan geç" uyarısı yapan, kırmızı renkli bir çiçekle “Bu evde evlenecek bekar kız var" mesajı veren bir millet bu tür özelliklerini ne zaman kaybetti?

Bir yabancı ülkeye geldiğinde, elindeki paraları denize düştüğünde “denize dalıp son kuruşuna kadar çıkaran” bu insanlar nereye gitti?

"Sağ elin verdiğini sol el görmesin" diyerek, alan insanları incitmemek, veren insanları kibir ve gurura kaptırmadan “Sadaka taşları"  koyarak herkesin ihtiyacınca aldığı sistemi uygulayan, o güzel insanlar atlarına binip nereye gittiler?

Biz neleri terk ettik?

Sahip olduğumuz hangi değerleri kaybettik?

Bizim unuttuklarımız nelerdir?

Kısa süreli gittiğim Romanya’nın Bükreş kentinde gördüğüm manzaraları kendi ülkemle mukayese ettiğim zaman arka arkaya neden? sorusu şimşek gibi çakıyordu kafamda. Bu ülke, ekonomik olarak da benim ülkeme göre daha gerilerde bir yerde olduğunu görüyorum. İnsanların büyük bir çoğunluğu fakir durumda. Bir çoğu işsiz.

Alış veriş merkezlerinden içeri girerken ne bir arama cihazı vardı, ne de bir güvenlik. Elimizi kolumuz sallaya sallaya girdik.

Bankomatlardan para çekerken, bir arkadaki insanın en az iki metre arkada durarak, işi bittiği zaman bankomata yaklaştığını görüyorsunuz. Bizim gibi omuzunun üzerinden soluyarak girilen şifreyi görmediğine, pazar yerinde bile bir mal almak için sıraya girdiğine şahit oluyorsunuz.

Trafikte insanları yaya geçidi olan yerlerden geçtiğini, yaya geçidi olmayan yerlerden yola inmediğini, yola ayak bastığı andan itibaren bir tek aracın yayaların üzerine gitmediğini izliyorsunuz.

İnsana, insanlığa ve insan haklarına verilen değerlerin sonsuzluğuna şahit oluyorsunuz.

Ülkeye girdiğimizde bir sapığın bir genç kızı iğfal ederek öldürdüğü haberleri bütün kanallarda açık oturum şeklinde ele alınıyor. Ülke insanı hükümeti sorumlu tutuyor. Olayla ilgili olarak İçişleri bakanı ve emniyet müdürleri görevlerinden istifa ediyor. Ayrıldığımız 15. günde hala konu ile ilgili haber ve tartışma programlarının yapıldığına şahit olurken, güzel ülkemde her gün onlarca kadın bir vesile öldürülürken, hükümet yetkililerinin vurdumduymazlığı, insanların umursamazlığı gerçekten bu necip millette kaybolan değerlerin varlığına işaret ediyordu. Hele hele vatanı için can veren şehitlerimizin haberlerinin dahi yapılmadığını görebilmek insanı kahrediyordu.

Eğitimi gördükten sonra, ülkemde bir facianın yaşandığını hissettim. 5 yaşını doldurmuş torunumu ana okuluna yazdırdığımda en az 14-15 adet kitabın alındığına şahit oldum. Bu çocuk bu okulda ;

İngilizce lisanını öğrenecek,

Rumence konuşmasını öğrenecek,

Okuma yazmayı öğrenecek,

Matematikle dört işlem yapmayı öğrenecek,

Ve birinci sınıfa 'hazır' olarak başlayacağını söylediler.

Ülkemde Üniversite imtihanına giren 600 binin üzerinde öğrencilerin sıfır çektiğini gördükçe nasıl kahrolmayalım.

Her bakan değiştiğinde sistemin değiştiğini gördükçe nasıl üzülmeyelim.

Her eğitim dönemi başladıkça, çilelerin arttığını gördükçe nasıl çıldırmayalım.

...

Medeni oldum demekle medeni olunmuyor.

Biz öğrencilerimize dünya çapında katkıda bulunduk demekle olmuyor.

Sözler diğer ülkelerle karşılaştırıldığı zaman vahamet ortaya çıkıyor.

Arnold Toynbee, "Medeniyet, bir durum değil bir hareket; bir liman değil, bir yolculuktur" diyor

...

19 yaşında tahta geçerken 6 dili konuşabilen,

21 yaşında İstanbul gibi bir şahaneyi fetheden Fatih’i nasıl aramayalım.

Beyaz atına binmiş Hünkar’ın arkasında yürüyen Akşemsettin’leri nasıl aramayalım.

Biz eğitimi ve eğitilmeyi terk etmişiz.

H. G. Wells, "Uygarlık, eğitimle yıkım arasındaki yarıştır" diyor.

Her gün tonlarca ekmeği çöpe atarak nimete şükretmeyi unutmuşuz.

Kılık kıyafetimiz, giyim tarzımız, saç modellerimiz değişmiş bir kişilik erozyonu yaşıyoruz.

Mehmet Akif Ersoy, "Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni, desenize hayvanlar bizden daha medeni" diyor.

Sanki millet olarak bir kişilik zaafiyeti geçirmekte olup Avrupa’ya özenir olmuşuz. Amerika’yı ister olmuşuz. Hem de bu ülkelerin bizi kabul etmeyeceğini bile bile.

Ziya Gökalp, "Bir millet; ya şarklı, ya garplı olur. İki dinli bir fert olmadığı gibi iki medeniyetli bir millet de olamaz" diyor.

Biz doğrular karşısında haykırmayı unutmuşuz.

Freud, "Medeniyetin ilk şartı adalettir" diyor.

Biz adaletli olmayı da yitirmişiz.

Biz inancımızı yaşamayı unutmuş, amelimizi yitirmişiz.

İnanç eksikliğiyle birlikte edeb ve ahlaktan da yoksun kalmışız.

Ziya Paşa, "Milli ahlak olmayan yerde, millet de, medeniyet de olmaz" diyor.

Biz birbirimize olan sevgiyi, saygıyı, hürmeti bırakmışız.

Cenap Şahabettin, "Bir milletin miyar-ı medeniyeti, erbab-ı irfanına derece-i hürmettir" diyor.

Manevi değerlerimize, töremize ve bizi ayakta tutan değerlere sırt dönmüşüz.

A.Hamdi Tanpınar, "Medeniyet, insanı insan yapan manevi kıymetler manzumesidir" diyor.

George William Curtis, "Bir ülkenin uygarlık derecesi, kadınlarına ve çocuklarına verdiği değerle ölçülür" diyor.

Biz insanlığımızı kaybetmişiz.

M. Kemal Atatürk, "Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için yeterlidir" diyor.

Peygamber Efendimiz, “Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir"  derken, hayat arkadaşlarımızı ya kendi ellerimizle, ya da bir cani eliyle kaybederken vicdanımızı da yitirmişiz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.