20. yüzyılın başında İngiltere dünyanın gidişatında birinci derecede rol sahibi bir devlet durumundaydı. 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal eden İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyan donanmalarını yönlendiren İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiserliği, Fransız yetkililerle işbirliği içinde görünse de İstanbul Hükûmeti’ne baskı yaparak etkisi altına almak ve tüm Osmanlı vilayetleri üzerinde manda rejimi kurmak konusunda tek yetkili makamdı. Örneğin İstanbul’un işgali sırasına kendilerini Afrika’nın bir sömürge ülkesinde zanneden İngilizlere karşı, binlerce yıldır devletler kurmuş, bağımsız yaşamaya alışmış Türkler, İstanbul’da yüzlerce direniş örgütü kurarak İngilizlerle mücadele etmek zorunda kalmıştı. Türkler ayrıca bütün baskılara rağmen yüz binlerin katıldığı mitinglerle işgali protesto ederken, İstanbul’un ve Anadolu’nun Türklere ait olduğunu bütün dünyaya haykırdı. Bununla da kalmayarak,  Millî Mücadele’yi malıyla, canıyla destekledi. İstanbul’un silâh depolarını boşaltarak Anadolu’ya kaçırdı.

Mondros Mütarekesi'ni takiben Musul'un, Bağdat'a ve dolayısıyla İngiliz sömürge sistemine dahil edilmek istenmesi bölgede siyasi karışıklıklara yol açmıştı. Bölgesel Kürt liderlerinin özerklikten bağımsızlığa uzanan yelpazede farklı taleplerle ortaya çıkmalarına karşın İngiliz yetkililerin imparatorluk çıkarlarını korumada ısrar etmeleri tarafları karşı karşıya getirecektir. İngiliz makamlarının Kürdistan projesini ortaya atmaları ve bütün dikkatleri Güneydoğu Anadolu üzerinde yoğunlaştırmaları Ortadoğu ve özellikle Irak'la ilgili planlarının bir sonucuydu.

İngilizler ve Fransızlar I. Dünya Savaşı sırasında aralarında yaptıkları gizli anlaşmalara göre Suriye'yi işgal ettiler. Her ne kadar bölgede Faysal yönetiminde Suriye Krallığı kurulmuşsa da bunun da uzun ömürlü olmayacağını Suriyeliler anlamışlar, bu sefer de işgal kuvvetlerine karşı Türklerle işbirliği yollarını aramaya başlamışlardı.

İşte yukarıda kısaca özetlediğim yüz yıl önceki senaryo bugün de hiç değişmeden uygulanıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İslam dünyasının merkezi toprakları olan Orta Doğu’dan Osmanlı Devleti’ni tasfiye edilmişti. Bugün sınırlarımızın yakınında cereyan eden  Suriye ve Irak merkezli  savaş ise İslâm dünyasından ve Ortadoğu’dan Türkleri tecrit etme savaşdır. I. Dünya Savaşı’nda İslamın merkez topraklarına hâkim olan Türklerle savaş için yola çıkan emperyal güçler, yine aynı hedeflerle bugün sahnedeler. Türksüz ve Türkiyesiz bir Ortadoğu hayali içindeler.  

Orta Doğu’da İstikrar ve Türkiye Cumhuriyeti
Uluslararası terörün merkezi olarak gösterilen ve bu doğrultuda çok büyük miktarlarda silah akışının görüldüğü Orta Doğu’da Soğuk Savaş ile birlikte ortaya çıkan “devlet destekli terör” tüm bölge ülkelerini ateş çemberine çekerken, ülke sınırlarımızda büyük bir tehlike oluşturan bölücü PKK, YPG ve DAEŞ terörü ABD ve Batılı ülkelerden büyük destek görmektedir.

Batılılar dünya üzerindeki emperyal düzenlerini ve Orta Doğu’da kurdukları sömürge yönetimlerine direnç gösteren tek unsur Türkiye olduğu için Türksüz bir Orta Doğu zemini hazırlamak için küresel terörü destekliyorlar. O yüzden Türkiye’yi İslâm dünyasından uzaklaştırmak için ne gerekirse yapıyorlar.

Bugünün İslam dünyası içinde Türkiye’nin ağırlığı artık örtbas edilemeyecek şekilde kendini gösteriyor. Türkiye yok edilince ve Türkler etkisiz hâle getirilince İslâm dünyasını tam manasıyla kontrol altına almak mümkün olacak.
Emperyal güçlerin Osmanlıyı devre dışı bırakma ve Türkleri haritadan silmek amaçlı başlattıkları ve Batı Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun işgali ile başlayan Kurtuluş Savaşı ile  Mustafa Kemal önderliğinde, söz konusu senaryolara geçit verilmedi. Kuvayı Milliyecilerin büyük mücadeleleri sonucu kazanılan Kurtuluş Savaşı ile Yunan ordusu İzmir’den denize dökülmüştü. Mondros Mütarekesi ve Sevr Anlaşmasını geçersiz kılan Türk milletinin ve ordusunun büyük azmi ve desteği ile kazanılan bu başarılar 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizin kuruluşu ile taçlandırıldı.

Fahrettin Altay Paşa meraklı ve heyecanlı, tarihi yaşamış Kuvayı Milliye kuşağından. Altay Paşa Mustafa Kemal Paşa'ya soruyor :
Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Hep düşündüm. 30 Ekim 1918 günü mütareke ilan edildi. Adana’daki karargâhınızdan Başkent’e (İstanbul’a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman geçti, Cumhuriyet’imizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi’ diye sordum”.
Bunun üzerine Atatürk şunları söylüyor:
Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükûmet teslimiyeti kabul etmişti. Hükûmet Saray’ın, Saray da İtilaf Devletleri’nin elinin altına girmişti. Saray bu hâlinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükâfatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir.”

Altay Paşa biraz daha derinlemesine soruyor :
“Neden tam 29 Ekim? Üç gün evvel 5 gün sonra da olabilirdi” diyor. Mustafa Kemal bir an durup Fahrettin Altay Paşa’ya bakıyor:
Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”

Atatürk bir an durdu, Fahrettin Paşa’ya baktı ve sonra elini masanın üzerine vurarak:
“Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür !..”
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.