Şaziye Hanım uzun süredir iş bulamayan kocası Mehmet Beye moral verebilmek için, Kurban Bayramında getirilen etlerin son kalanlarından nefis bir karnıyarık yapmıştı. Kocası muhtemelen biraz sonra eve yine iş bulamamış olarak gelecekti. Buzdolabında da neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Köyde yaşayan annesi Nurgül Hanımın verdiği sebzeler de tükenmek üzereydi. Lakin genç kadın her şeye rağmen umutlu olmaya çalışıyordu. İlk ve son aşkı kocasını çok seviyordu. Onun uzun süredir eve gelirken yüzünde oluşan utanmayı görüyordu. Görüyordu görmesine ancak her fedakar eş gibi bunu görmemezlikten geliyordu. Kocasına elinden geldiğince moral vermeye, ona destek olmaya gayret ediyordu. Hiç şüphesiz yaşadıkları yoksulluktan dolayı o da acı çekiyor; yaşadığı umutsuzluğu çoğu zaman herkes uyuduktan sonra gözyaşlarıyla dile getiriyordu. Ancak güçlü olmalıydı. Kocasına ve iki çocuğuna bu ümitsizliği asla yansıtmamalıydı…

Örgülü saçlı, yeşil gözlü çocuk mutfaktan gelen mis gibi yemek kokusunu duyar duymaz; nohut oda bakla sofa evlerinin oturma odasından fırlayarak mutfağa geldi. Gözlerinin içi pırıl pırıldı. Uzun zamandır evde sadece çorba kaynıyordu. Oysa bugün tarifsiz güzellikte bir yemek yapmıştı anneciği. Sevimli çocuk, türlü hokkabazlıklar yaparak küçük mutfak masasının etrafında adeta bir topaç gibi dönmeye başladı. Çok geçmeden 9 yaşındaki oğulları Ayhan’da soluğu mutfakta aldı. Dalgalı saçlı çocuk mutlulukla anneciğinin beline sarıldı. Şaziye Hanım, o an ne kadar iyi bir iş yaptığını çok daha iyi anladı. En azından ailesine her şeye rağmen ümit vermişti, güç vermişti. Duygulandı. Gözleri doldu. Küçük Remziye her nasılsa bu duygu yüklü anı fark etti. Anneciğine neden gözlerinin dolduğunu sordu. Fedakar anne, yavrusuna az önce doğradığı soğanın buna neden olduğunu söyledi. Remziye anneciğine inandı. Babalarının gelmesine çok az bir süre kalmıştı. Yemek de hemen hemen hazırdı. Genç yaşına rağmen yüzündeki çizgiler her geçen gün daha çok artan kadın çocuklarını alıp mutfak masasındaki eski tahta sandalyelere oturttu. O da diğer sandalyeye oturdu. Yumuşak ve sevgi dolu bir edayla:

-Canlarım birazdan babanız gelecek. Biliyorsunuz uzun zamandır iş arıyor. Yorgun ve moralsiz olabilir. Onun için aman yaramazlık yapmayın. Uslu çocuklar olun. Bu zor günlerde ona yardım edelim. Anlaştık mı ?

Şaziye Hanım sözüne başlar başlamaz, çok iyi bir aile terbiyesi almış oldukları tavırlarından anlaşılan iki çocuğun bakışlarına iki yetişkin insanın bakışları yerleşti. Yüzleri ciddileşti. Annelerinin söylediği şeyi çok iyi anladıkları açıkça belli oluyordu. Küçük kız incecik sesiyle:

-Hiç merak etme anneciğim, çocuk muyuz biz..

Hayat zordu. Çok zordu. Bu zorluktan olacak; sırtı hafif kamburlaşan cefakar kadın bu ışıltılı cevap karşısında öyle duygulandı ki; oturduğu sandalyeden fırlayarak yavrusuna sarıldı. Onu bağrına bastı. Birkaç saniye sonra Ayhan’da anneciğine ve kız kardeşine sarıldı. Uzun zamandır gökyüzünden bu güzel insanları seyretmekte olan güneş gözyaşlarına daha fazla hakim olamadı. Hiç kimsenin bilmediği ve insana huzurdan başka hiçbir şey vermeyen altın sarısı ışınlarını gözyaşları eşliğinde bu yürekli insanlara göndermeye başladı…

Kapı çaldığında hava yeni yeni kararmaktaydı. Şaziye Hanım bugün de eşinin bir iş bulamayabileceği gerçeğine kendisini hazırlamıştı. O önde , pıtırcıklar arkasında koştura koştura, dar avludan geçerek koştura koştura sokak kapısına geldiler. Genç kadın kapıyı açtı. Karşısında kocası vardı. Yüzünde güller açıyordu. Gözbebekleri heyecandan ve sevinçten neredeyse yerlerinden fırlayacak gibiydiler. Kısa boylu adamın elleri arkasındaydı. Şaziye Hanım ve çocuklar bunun ne anlama geldiğini biliyorlardı. Bu; babalarının kendilerine sevdikleri şeyleri getirdiklerini gösteriyordu. Küçük Remziye coşkuyla babasının arkasına koştu. Elmacık kemikleri çıkık adam işi oyuna çevirdi. Bu kez arkasındakileri ön tarafa saklamaya çalıştı. Bu kez Remziye o tarafa koştu. Şaziye Hanım ve Ayhan babalarının ellerinde dolu dolu poşetler olduğunu görünce sevinçten ne diyeceklerini bilemediler. Ailesi için uzun zamandır ne iş olsa yapan adam, daha fazla dayanamadı ve akşam karanlığını gündüze çeviren o güzel haberi veriverdi:

-İş buldum. Bugün avansımı verdiler. Yarın işe başlıyorum…

Elleri nasırlı adam avansının büyük bir bölümünü o gün, elindekilere vermişti. Karısı; kocasının gözlerinde uzun süredir göremediği mutluluğu görmüştü. Yaptığı karnıyarık da bu güzel haberin tadına tat katmıştı. O akşam yemekte çocuklar sevdikleri yiyecekleri afiyetle yerlerken, Şaziye Hanım ve Mehmet Bey de uzun zamandır unuttukları sofradan tok olarak kalkma mutluluğunu yeniden yaşadılar. Yemek sonrası tavşan kanı çaylar demlendi. İçildi. Sevinç dört duvar arasında ete kemiğe büründü. Anlatılır gibi değildi…

Mehmet Bey, yeni açılan bir alış veriş merkezinin karşısındaki ünlü bir köftecinin otoparkında iş bulmuştu. Görevi, araçlarla gelen müşterileri karşılamak, araçları otoparka park etmekti. O sabah Şaziye Hanım erkenden kalktı. Aslında onun için; “erkenden kalktı” ifadesi pek de doğru sayılmazdı. Zira kadıncağızın gözüne o gece sevinçten uyku girmemişti. Kocasına sevgisiyle yoğurduğu; sözcüklerle anlatılması mümkün olmayan bir kahvaltı hazırladı. Mehmet Bey ve Şaziye Hanım kahvaltı masasına oturur oturmaz, Ayhan da uyku mahmurluğuyla onların yanlarına geldi. Annesinin uyarısı üzerine çabuk çabuk elini yüzünü yıkadı. Sofraya geldi. Mehmet Bey, şefkat dolu ses tonuyla:  

-Yavrum neden erkenden kalktın. Bugün tatil. Şöyle doyasıya bir uyusaydın ya…

Şaziye Hanım, koyu mavi çaydanlıktan bardaklara çay doldururken Onu tasdik ediyordu:

-Evet canımın içi. Bak gözlerinden uyku akıyor…

Küçük çocuk boşuna kalkmamıştı. Bir amacı vardı. Babasının ilk iş gününde onu yalnız bırakmayacaktı. Akşamdan onun bir açık hava otoparkında çalışacağını duymuştu. Babası arabaları park ederken; o da babasının yanında olacak ve onu izleyecekti. Şaziye Hanım ve Mehmet Bey, Ayhan’a evde oturmasını, tatilin tadını çıkarmasını söyledilerse de, zeki çocuğu ikna etmeleri kabil olmadı. Otopark çok genişti. Mehmet Bey, araçları park ettikten sonra oğluyla pekala ilgilenebilirdi. Oğlu söz dinleyen bir çocuktu. Yeni araçlar geldikçe, Onun sessizce bir köşede oturacağını da biliyordu. Bu yüzden küçük çocuğun dediği oldu. Genç kadın kocasını ve oğlunu neşeyle evden uğurladı…

O gün akşama kadar her şey çok güzeldi. Mehmet Bey, büyük bir özen ve dikkatle görevini yapıyordu. Gelen müşterilere son derece kibar davranıyor; onları güler yüzle karşılıyordu. Ayhan da sempatik tavırlarıyla çalışanların dikkatini çekmiş ve onların gözbebeği olmuştu. Akşam karanlığı yeni yeni deniz karşısındaki restoranı ve çevresini kuşatırken, çok pahalı bir jip otoparka giriş yaptı. O esnada küçük çocuk karşıda yere çömelmiş jipi izliyordu. Koyu mavi bir jipti. Hızla içeri giren jip, kendisini beklemekte olan Mehmet Bey’in önünde durdu. Genç adam, gelen müşteriye; “hoş geldiniz” dedi. Dedi demesine lakin bir sumo güreşçisini andıran adam Mehmet Bey’e cevap vermedi. Vermediği gibi tepeden bakan bir tavırla ekmeğinin derdinde olan adama:

-Sakın ola aracımın teybiyle, orasıyla burasıyla oynama. Adam gibi park et. Kendini satsan bu jipin dört tekerini bile alamazsın. Kırarım kafanı !

Mehmet Bey, duydukları şeyler karşısında kendini berbat hissetti. İşin kötü tarafı Ayhan’da, bu sonradan görme olduğu son derece açık olan adamın söylediklerini duymuştu. İncecik bacakları üzerinde doğruldu. Gözlerinden sicim gibi inmeye başlayan gözyaşlarını minicik parmaklarıyla silmeye çalıştı. Kahramanı olan babasına söylenenler çok ağrına gitmişti. Her şeye rağmen babacığına destek olmak için ona doğru ilerledi. Kendini bilmez adamdan işittiği laflara çok kızan Mehmet Bey içinden birkaç defa; “la havle” çekti. Adam bunu fark etti. Mehmet Bey’e sinirlendi ve çocuğunun gözleri önünde genç adama hakaret etmeye başladı:

-Kalın kafalı mısın sen? Söylediklerimi duymamış gibi davranıyor; bir de söyleniyorsun. Haddini bil. Bizler burada olmasak o aç karnını nasıl doyuracaksın.. Soytarı…

Mehmet Bey, yanında oğlu olmamış olsaydı, onuruyla oynanmasına rağmen sırf ailesinin rızkını kazanabilmek için bunu sineye çekerdi. Her baba bunu sineye çekerdi. Çekerdi çekmesine lakin oğlunun yanında bu lafları işitmek genç adama ağır gelmişti. Çok ağır gelmişti. Soğukkanlılığını kaybetmeye başladı. Yüzünün rengi değişti. Beti benzi attı. Bakışları çelik gibiydi. Çifte su verilmiş çelikti. Bakışlarını karşısındaki ahlaksız adama dikti. Gayri ihtiyarı sağ eli yumruk olmaya başladı. Ayhan olacakları sezdi. Babacığı ile adamın arasına giriverdi. Adam hala Mehmet Bey’e tepeden bakıyordu. Hakaretlerine de devam ediyordu:

-Ha bir de beni döveceksin, öyle mi? Nasıl bir insansın sen. Utanmadan sıkılmadan velinimetini döveceksin. Terbiyesiz…

Mehmet Bey’in yumruğu yavaşça havaya kalktı. Fakat tam o esnada Ayhan incecik kollarıyla babasının koluna sarıldı. O an başka bir çocuk olsaydı. korkudan ve söylenenlerden dolayı çoktan ağlamaya başlardı. Ama Mehmet o çocuklardan biri değildi. Güçlüydü. Çok güçlüydü. Babası gibi yiğitti. Kendinden emin bir tavırla:

-Yapma baba, değmez. Oğlunun yanında bir babaya hakaret eden birine bunu yapmaya değmez. Sen işini yap güzel babacığım. Ben, anneciğim ve kardeşim senin yanındayız. Seni çok, çok seviyoruz…

Küçük çocuğun ağzından birbiri ardına dökülen duygu yüklü bu sözler bıçaktan daha keskindi. Mehmet Bey, oğlunun verdiği güçle kendine gelirken; az önce, çalışmak zorunda olan bir adamın kendisine karşılık veremeyecek olmasının verdiği güçle hakaretler yağdıran görgüsüz, züppe; torpido yemiş bir hücumbot gibi vurgun yedi, elleri titremeye başladı. Nasıl bir hata yaptığını anladı. Utancından baba oğulun yüzüne bakamadı. Kafasını eğmekten başka bir seçeneği yoktu. O da onu yaptı…

O gün yaşananlar, baba oğul arasında sonsuza değin bir sır olarak kaldı. O akşam yemeğinde Şaziye Hanımın yaptığı enfes börekleri yedikten sonra hep birlikte “Kızmabirader” oynadılar. Ailenin mutluluğuna daha önce tanık olan güneş; gökyüzünü aydınlatan ay’a tanık olduğu mutluluğu anlatmış olmalıydı ki; ay da alçalarak evin penceresinden içeriye doğru gülümseyerek bu mutluluğa katıldı. Anlatılır gibi değildi…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Huseyin 5 yıl önce

Cok etkileyici.

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @Huseyin

Çok teşekkürler Hüseyin Bey.

Beğenmedim! (0)
Avatar
Nurettin Keskin 5 yıl önce

Çok beğendim sonucunu iyi bağlamışsın eline sağlık.

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @Nurettin Keskin

Çok teşekkür ederim Öğretmenim. Ellerinizden öpüyorum.

Beğenmedim! (0)