Bahar köye erken gelmişti. Kır çiçekleri açmaya başlamış, ağaçlar tomurcuğa durmuştu. Tabiat derin bir uykudan uyanır mahmurlukla yavaş yavaş hareketlenmeye başlıyordu.

Tabiattaki gibi, Çimen Kız’da da bir bahar uyanışı vardı, genç kızlığın baharı. On altı yaşı bitmek üzereydi, on yedisine girmek üzere. Arkadaşlarından evlenenler bile vardı. Köy düğünlerinde onun da etrafında dolananlar çoktu. Haber yollayanlar, mektup gönderenler… Çimen Kız hiçbiriyle ilgilenmiyordu. O, köyün diğer kızlarından farklıydı, bambaşka hayalleri vardı. İlkokuldan sonra okumayı çok istemiş ama ailesi izin vermemişti. Annesi kitap okumasına da kızıyor, kitapların kızını isyankâr yaptığına inanıyordu. Annenin tek amacı, kızını bir an önce evlendirmek ve sorumluluğunu damadına devretmekti.

O bahar, adını, çimen yeşili gözlerinden alan güzel kıza çok görücü geldi. Kız istemedikçe annenin korkusu büyüyordu. Köy yerinde yaşı geçmiş bir kıza sahip olma düşüncesi, kadını çıldırtıyordu. Kızına bağırıyor, çağırıyor bazen de öfkesini yenemeyip şiddete başvuruyordu.

Nihayet köyden bir ailenin şehirde çalışan oğullarına Çimen Kız’ı istediklerinde artık kızın da itiraz edecek gücü kalmamıştı. Birkaç ay içerisinde düğün yapıldı. Şehirde de bir ev hazırlanmıştı. Çimen Kız, köydeki zindanından, şehirdeki hapishanesine uğurlandı davul zurnayla.

Şehir korkuttu önceleri kızı. Belki de şehirden ziyade şehirli kocanın anlattıklarıydı onu ürküten. Eşi “Köyde büyümüşsün, buraları bilmezsin. İti kopuğu olur, arsızı namussuzu olur, benim başımı belaya sokma!” dedikçe kız camdan bakmaya çekiniyordu. Adam, kızın her hareketine bir bahane buluyor ve her fırsatta da hırpalıyordu. Dört duvar arasına kapanmıştı kız, koca şehrin ortasında, bir mahkûm gibi…

Ara sıra komşuları gelip giderdi Çimen Kız’a. Eşi onlara da kızardı ya, o yokken kabul ederdi misafirlerini. Bir ziyaret sırasında kadınlardan dikiş nakış kursuna gittiklerini duydu. Merak etti. Sordu öğrendi. O da pek heveslendi. Eşine açtı konuyu. Önce itiraz etti adam. Fakat Çimen Kız, kursta öğrendikleriyle evde bir şeyler yapıp para kazanabileceğini söyleyince adamın da aklına yattı. Kızın marifetinin de farkındaydı. Pekâlâ, evde çalışıp para da kazanabilecek hamaratlıktaydı.

Çimen Kız, komşu kadınlarla birlikte kursa gidip gelmeye başladı. Kurs binasında birçok dalda eğitim veriliyordu. Kız, öğrenmeye duyduğu açlıkla her dersliğin kapısında meraklı gözlerle dolanıyordu.

Bu meraklı kız, kurstaki bağlama öğretmeninin de ilgisini çekmişti. Çimen Kız’ın kendisi bağlama çalarken kapıda dikilişi, gözlerini kapatıp türkülere eşlik edişi, fark edilmeyecek gibi değildi. Bir gün dayanamayıp onu sınıfa davet etti. Çimen Kız, bir suç işlemiş gibi kaçarak uzaklaştı oradan. Memleketinin türkülerine hasretle eşlik etmekten başka bir yaptığı yoktu ama onun mahkûmiyetindeki biri için her şey suçtu…

Kurstan çıktıkları bir gün bağlama hocası çıktı karşısına. “Küçük hanım niye kaçtınız? Sesiniz pek de güzelmiş. Bir gün birlikte bir parça üzerinde çalışamaz mıyız?” Bir cevherle karşılaşmış sanatçı ruhlu adamın masumca sorularından ibaret olan bu konuşma, Çimen Kız’ın kurs arkadaşları komşu kadınlar arasında fısıldaşmalara, imalı bakışmalara yetmişti. Sonraki kurs günlerinde Çimen Kız’la aralarına hep mesafe koydular. Hiçbir suçu olmadığı halde önyargılarla dışlanan Çimen Kız, iyice içine kapandı.

Bir kurs günü bağlama sınıfının kapısından geçerken çocukken en sevdiği türküyü duydu kız. Tüm mutsuzluğuna ilaç olur gibiydi çocukluğunun o en masum günlerini anmak. Kendini tutamadı. Sınıfa girdi. Usulca bir sandalyeye oturdu ve bağlama hocasıyla türküyü söyleme başladı. Gözyaşlarını da kontrol edemiyordu artık.

Kursun tam bitiş saatine denk gelen Çimen Kız’ın bu türküsü, tüm komşuları için de bir dedikodu malzemesine dönüşmüştü. Kendi aralarında hararetli hararetli konuşarak ayrıldılar kurs binasından. Mutsuz bir kadının çocukluğuna döktüğü özlem dolu gözyaşları da, umutsuz bir aşkın ispatı olarak sunuldu tüm mahalleye.

Bağlama hocasının bu içli kız için ne güzel planları vardı oysa. O kaliteli ses, güzel bir terbiyeden sonra, mutlaka sanata kazandırılmalıydı. Fakat o türküden sonra Çimen Kız bir daha kursa gelmedi. Ne kadar sorup soruştursa da bağlama hocası, kız hakkında bir bilgi edinemedi. Ta ki bir sabah kahvaltı masasında eşinin “Yine mi kadın cinayeti!” isyanıyla kafasını kaldırıp gazeteye bakana kadar. Başlık “Namus Cinayeti” idi ve başlığın altındaki fotoğraftan bakan masum bir kızın ölü çimen renkli gözleri…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hüsamettin Taşdemir 6 yıl önce

Aramıza hoş geldiniz. Tebrik ve teşekkür ederim. Başarılar..