Türkler, Ergenekon'dan çıktıkları 21 Mart gününü, her yıl, YENİ GÜN (Nevruz) olarak kutlamaktadırlar. Destan ruhuna sahip bir millet olmamız hasebiyle Ergenekon'dan çıkışımız da destan motifleriyle süslenerek anlatılmıştır.

Ergenekon'dan çıkıp dünyaya yayılan Türkler, büyük devletler kurmuşlar, muhteşem bir kültürün ve medeniyetin yaşanmasına vesile olmuşlardır.

18 Mart tarihli yazımda, "Çanakkale'yi Destan Yapan Olaylar"ı anlatmıştım. Tarihi olayları, destanlarımızı, milli ve manevi değerlerimizi anlatmalıyız ve yaşanmasını, yaşatılmasını sağlamalıyız.

Özellikle yeni nesillerin, günümüzün şartlarını yaşamalarını normal karşılarım ama geçmişlerini unutmamalarını, milli ve manevi değerlerini bilmeleri ve sahiplenmeleri gerektiğini de düşünüyorum.

Gençlerimize "Bizim bu destanları nasıl yazdığımızı, bu zaferi nasıl kazandığımızı biliyor musunuz?" diye sormaya gerek duymak istemem.

Sevgili gençler, sizlerin, moda diye yırtık pantolon giyerken, sizlerin bu günleri yaşamanızı sağlayan insanların mecburiyetten, yokluktan (başka olmadığı için) yırtık pantolonla yetindiklerini ve hatta yamasız giymek zorunda olduklarını biliyor musunuz? Bunu derken sizleri "Üzmüş olur muyum?" diye endişe taşıdığımı da bilmenizi isterim.

Tarih, bir milletin resmi vesikasıdır, kimlik belgesidir.

Destanlar, bir milletin yaşama tarzıdır, kültür değerleridir,

Türkün, her gününün, her ayının tarih yazdığı, destanlar yarattığı olaylarla dolu olduğunu biliyoruz.

Ergenekon'dan, Ötüken'den yola çıkan atalarımız, 1071 Malazgirt Zaferi ile bu topraklara ayak basmışlar, Anadolu'yu yurt edinmişler, üç kıtaya hükmetmişler, tarihin akışı içerisinde, "var olma" mücadelesi vermek zorunda kalmışlardır.

Türk olarak muhteşem tarihimiz, olağanüstü olaylarla yazdığımız destanlarla doludur.

En eski Türk destanı olan Altay-Yakut Türklerinin Yaratılış Destanı'nda Türklerin yaradılışı anlatılmaktadır. Saka Türklerinin Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Hun destanlarından Oğuz Kağan Destanı, Atilla Destanı, Göktürk destanlarından Bozkurt ve Ergenekon Destanı, Uygur destanlarından Türeyiş ve Göç Destanı Türklerin hayatını, yaşadıkları olayları anlatmaktadır.

Destanlar, yaşanmış olaydan doğmuş olması sebebiyle masaldan farklıdır. Destanları, saz eşliğinde söyleyen ozanlar, olayları, hayal gücüyle olağanüstü ve efsaneleştirerek anlatmak suretiyle etkili olmasını amaçlamışlardır.

Mesela; kurttan türemek, kurdun hür ve asil olan özelliklerini aktarmak, benzerlik kurmak anlamında söylenmiştir.

Ergenekon Destanı'nda dağın eritilmesi, abartılmış gibi gelse de İstiklal Marşı'nda, "yırtarım dağları" sözü ile belirtildiği gibi, Türklerin engel tanımayacağı anlamındadır.

İşte destanlar ve destanlardaki bu motifler birer kültür unsurlarıdır. Çok önemli tarihi ve sosyal belgelerdir.

Yakın tarihimizdeki, Çanakkale Destanı, Türkler'in, "Biz bu imkansızlıklar içerisinde, bu savaşı nasıl kazandık?", istilacıların ise "Biz bu savaşı, bu şartlarda nasıl kaybettik?" dediği, sırrı hâlâ çözülememiş mucizevi bir olaydır.

Kurtuluş Savaşı destanımız, milletimizi yok etmek düşüncesiyle "tarihimizi", vatanımızı işgal ederek "coğrafyamızı" değiştirmek isteyen düşmanların bu niyetlerine imanımızla ve inancımızla "hayır...!" diye haykırdığımız, geldikleri gibi gittiklerini gördüğümüz zaferimizdir.

Yeni nesil, atalarının kendileri için verdikleri mücadelenin imkân ve şartlarını göz önünde bulundurarak ders almalıdır. Değerlerine, tarihine ve atasına sahip çıkmalıdır.

Bütün dünya milletlerinin kabul ettiği, yüzyılın en büyük devlet adamı, lideri, önderi, askeri, hatibi ve fikir adamı, Türk'ün atası, büyük Türk Atatürk'ü ve bu topraklar uğruna canlarını feda eden şehit atalarını unutmamalıdır. Sahiplenmesi gerektiğini bilmelidir.

Nevruz ve Ergenekon Destanı Fotoları ile ilgili görsel sonucuMuhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda mevcut olduğu, milli günlerimizde daha iyi anlaşılmaktadır.

Milli ruh ve şuurla eğitim vereceğimiz, bu duygu ve düşünceyle yetiştireceğimiz nesiller için destanlar ve bayramlar birer vesiledir.

Bilge Kağan'ın, "Ey Türk!.. Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini (yurdunu) ve töreni (kültürünü) kim bozabilir? Titre ve kendine dön" demesi, yol ve yön göstermesi açısından son derece önemlidir.

Şu hususu da hatırlatmış olayım. Sizler, Osmanlı için "sömürgeci" diyenlere inanmayın. Nizam-ı Âlem davasının bayraktarlığını yapan Osmanlı, üç kıtaya hükmettiği yıllarda, gittiği yerleri yakıp yıkmamıştır. Eserler, külliyeler yapmıştır. "Adil olma" düzeni kurmak istemiştir. İddia ediyorum, denildiği gibi, Osmanlı sömürgeci olsaydı bugün dünyanın yarısı Müslüman olurdu ve Türkçe konuşurdu.

SÖZÜN ÖZÜ: Kökü mazide olan atinin bugünkü evlatları, istiklalimizin ve istikbalimizin teminatı olacaklardır. Tarih ve kültür değerlerini manevi ruhla ve milli şuurla sahipleneceklerdir Uyuyan destanımızı uyandıracaklardır.. "Kudretsiz dimağların, zayıf gözlerin hakikati kolay göremeyeceği" unutulmamalıdır.

Fotoğraflar: (Onedion)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.